Benim kaderimde
ihanet devriye gezerken,
arkadaşlıklar açık arttırmada satılığa çıkarken.
Selam vermek bile cüzdan ile olurken...
Şeref desen yerlere serilirken,
onur ayaklar altında ezilirken
namus üç kuruş etmez hâle gelmişken.
Ve sen…
Bir meyhane masasında,
kahkahaların arasında,
sohbetin mezesi olmuşsun.
Babam derdi ki:
"İhanetin telafisi, kalleşliğin ise bahanesi olmaz."
Aşklar günümüzde artık kiralık,
Dostluklar satılık,
kim daha yüksek sesle yalan söylerse, o kazanıyor.
Kimin eli kimin cebinde belli değil…
Sırtını döndüğün anda başlıyor pazarlıklar.
Güven, ise sizlere ömür.
Bu şehir beni büyütmedi.
Bu şehir, yalnızca kahpeliği büyüttü.
Cikmaz sokaklarında çıkar iliskileriyle,
gülümseyen yüzlerinde öğrendim ihanetin adını.
Dost bildiklerimin gülüşlerinde gizli sırtında bıçaklar vardı.
Her köşe başında bir yara izi,
her tebessümde bir sinsilik,
ve her dostlukta,
bir tan vaktinde gömülen alçaklıklar vardı.
Kırıldım.
Ama öğrendim.
Unutmadım.
Ama sustum.
Sustum ki herkes kendi yalanıyla baş başa kalsın.
Bu şehir…
Sadece betondan ibaret değil.
İhanetle örülmüş duvarları var.
Her kaldırımında,
bir dostun ardında bıraktığı bir ihanet izi var.
İhanetin bahanesi olmaz.
Ben mezarda bile
dik durmayı seçerim.
Gerekirse,
affedecek hiçbir duygum kalmayana dek
her şeyi gömerim toprağın en derinine.
Ve arkamı bile dönmem.
Ürpermem
Ses çıkartmam.
İz bırakmam.
Umursamam.
Ve asla kafaya takmam.
Ama eğer hâlâ anlamıyorsa yuregim affediyorsa …
Yüreğimin Pimini çeker giderim.
Seninle birlikte infilak ederim.
Ve bu hikâyede,
Kimse cezasız kalmaz.
Kayıt Tarihi : 8.6.2025 14:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!