“Oğlum Uğur’a yazdığım ilk mektup”
Bin dokuz yüz seksen iki yılı
Mayıs ayının on dokuzuncu günü
Saat ikiyi on beş geçiyordu
Sen karanlık bir yerde
Ben güneşin göbeğinde
Önce sesin geldi kulağıma
Bayağı gürdü
Bağırmaktan Kızılderili gibiydin
Saçların gür ve siyahtı ağlıyordun
Beni görünce sustun
Adın bile hazırdı
Benim Uğur’um dun.
Yıllar geçti film gibi
Ne güzel günler geçirdik seninle
Yedi yaşında okula başladın
İlk sene okumayı yazmayı söktün
İnatçıydın
Sekiz yaşında sokaktan geçen simitçiye inat
Tutturdun simit satı cam diye
Aldık on simit verdik eline
Hepsini kendin yedin yine.
Tombiktin sevimliydin
Anlaşamadığın kimse yoktu
On yaşına kadar her gününü resimledim
Albümler resimlerinle doldu.
Herkesle çok çabuk kaynaşıyordun
Biz Türkçe anlaşamıyorken
Senin arkadaşların
İngiliz, Fransız ya da Alman
Baharının onuncu yılında
Hangi dili kullanıyordun
Anlamıyorum.
Daha on yaşında nike dövme isterdin
Batman’ı değil de Süpermen’i severdin
Akçay sana dar gelirdi
Bir gün öyle bir geldin ki sol göğsün bantlı sarılı
Meraktan öldürdün beni
Alman arkadaşın ile birlikte
Denizden kaynayan sudan içmeye kalkmışsın
Ayağın kayınca su borusunun üstüne düşmüş
Orijinal nike işaretini almışsın
İnatçısın.
Hatırlar mısın karavandaki günleri
Gece işkembe çorba içmelerini
On yaşında Ebru Gündeş hayranlığı
Eline verdiğim paralarla kaynamış mısır
Yiyip karın ağrılarını.
Kay kay ve paten le ilk kayışlarını
Ben hala öğrenemedim
Güzel hava, fırtına dinlemez denizden çıkmazdın
Araba kullanma merakın dan şifreli çantamı
Açıp sabah erken saatlerde araba kullandığını
Daha on yaşında iken televizyonda
Hande ile çocuk programı yaptığını
Film gibi.
Yıl iki bin iki
Aylardan ağustos sıcak bir yaz akşamı
Saat sıfır birde
Hayatımın ilki ile tanıştım
Asker oluyordun
İlk ayrılık
Bensiz ilk otobüse binip gitmen
O kalabalıkta yapamadım
Radyo da hıçkıra hıçkıra ağlamadım diyemem
Ama karanlık gece ay ve yıldızlar şahit
Sonra sensiz ilk bayram
Arkasından sensiz ilk yılbaşı
Şimdi seni çok arıyorum
Özellikle gece birden sonra kapı şimdi çalacak diye
Nescafe’leri hazırlıyorum
Ne kapı çalıyor ne de gelen oluyor
Gözlerim doluyor.
Keşke şimdi bur da olsan
Stüdyoya girsen, müziği son ses açsan
Yetmeyip sende bağıra bağıra şarkı söylesen
Bende stüdyonun kapısını açsam
Uğur biraz sesi kıs desem
Keşke burada olsan.
İzmir Gaziemir’e
Yemin töreninde seni görmeye geldiğimde
Sanki bende orada askerim
Bütün askerler beni tanıyordu
A Uğur’un babası diyorlardı
Ama komutanların değil
Nizamiyeden içeri bile zor girdim
Herkes elini kolunu sallayarak giriyordu
Benim üzerimi bile aradılar
Nedeni
Saçımın bıyıklarımın uzun olması
Sen şanslıydın
Dağıtımın Çorlu’ya çıkmıştı
Ablana iki saat bana dört saat uzaktın
Marmara’nın karşı kıyısındaydın
On beş ay çabuk geçer di beklerdim
Bekledim
Bitti
“Sen benim Uğur’um dun”
Kayıt Tarihi : 14.9.2008 00:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Oğlum Uğurdan yirmi yıl sonra ilk ayrılığım bir gece radyoda çalışırken Ayna grubunun bir çarkısı çalıyordu. Uğur her akşam bu şarkıyı çalar kendide eşlik eder bağıra bağıra söylerdi. Her seferin de ben de ikaz eder sessiz söyle derdim. O gecede ikaz etmek için sdütyoya girdiğimde orada olmadığını görünce gözlerim doldu ve bu şiir doğdu.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!