Benim Engelim Toplum6 Şiiri - Nurten Aktaş

Nurten Aktaş
140

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Benim Engelim Toplum6

Deniz: Senin asi ve dik duruşlu olduğunu ben biliyorum. Sizinle aynı kaderi paylaşan diğer engelli arkadaşlarınız da böyle olsa, acaba gerek yasada ve gerek toplumda bir şeyler değişir mi?

Nurten: Bunu göğüslemek zor, ama gerekli. Kısacası hayat bizim cephemizde, uyumlu olmak adına tek taraflı ödünler ve alttan almalar sinsilesi; böylelikle sizden bir maske takmanız isteniyor, farkına varabiliyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki her fırsatta ayrımcılığa boyun eğerken asla “kendiniz olamazsınız”. Yani ortada size sorulmaksızın biçilmiş bir şablon varsa, o da üzerinizde görülmek istenen çaresizlik kıyafeti! Toplum özellikle kadın ve engellide çaresizlik rolünü görmeye alışmış ve bilinçaltında böyle görmek istiyor. Yani “o size acırsa” inisiyatifini kullanır ve ancak o zaman, uyarına gelirse hakkınızı teslim edebilir. Ama siz asi (!) bir bireysel duruş sergileyerek asla en temel haklarınızı dahi talep edemezsiniz. Bu
onlara tanrı ya da içsel egoizmin karşısında kendilerini “büyük hissettirecek” tatmin yollarıdır. Davranışlarınızla onların bu güdülerine karşı durarak aslında eşit olabileceğinizi hissettirmeniz bile, size cephe almalarına fazlasıyla yeter. Ama tüm bunlar süreçte
tırmanılması gereken birer basamaktır. Öyle ki sizin bağımsız olma çabanız başta kadere, sonra kendilerine karşı başkaldırış olarak algılanıyor. Ve bu noktadan sonra sistemin savunma mekanizması kendini koruyabilmek için (!) eşi görülmemiş psikolojik vb cehalet savaşı acıyor. Bunun adına ister hiyerarşi hatta kapitalizm ne derseniz deyin, kanımca süreçte “ güzele ulaşmak” için… geçilmesi gereken bir evre!

Dikkat ederseniz “engeli ve engelliyi” toplumdan ayırmaksızın sorunların ortak paydalarını, kuramsal açıdan yansıttım. Çünkü bu olgu, toplumun yarattığı sosyolojik bir gerçeklik. Çözümü de yine toplumsal-çağıl dönüşümde. Örneğin gün geçtikçe yaşlı nüfusu artıyor. İnsanlık ölümsüzlüğün peşinde falan! Avrupa’da engel-handikap, “yapamayanlar” olarakta telaffuz ediliyor. Öyle bir gün gelecek ki kimbilir, öyleyse “yapabilenlere de” şimdi engellilere olduğu gibi yadırgı bakacaklar? Sonuçta bana öyle geliyor ki, işte o zaman gerçek çözümü hep beraber arayacağız. Peki neden o zaman (ki ahir zaman gibi oldu): çünkü gerçek çözümler daima çözümsüzlüğün yoksunluğunu, bütün ruhuyla “genelin de duyumsayarak isteyebilmesiyle” mümkündür. Devrim niteliğindeki toplumsal dönüşümler ancak böyle birikimlerin silkinmesiyle mümkündür!

Deniz: Size gelen en sık eleştiri nedir?

Nurten: Sevdiklerim, yazdıklarıma genelde karamsar der. Tabii edebiyatımı tanıyıp da, beni tanımayanlar ne düşünür, bilemediğim için; genel böyle düşünüyor çıkarımına varamam. Bana göre asla karamsar değilim: Gerçekçiyim olsa olsa. Hatta gereğinden fazla umutluyum belki… Ama insanlarım gerçeklerle yüzleşmekten hep uzak. Asla takıntılar, hezeyanlar üretiyor, sonrada bunlara takılıp düşüyor değilim. Böyle bir lüksümüzün olmadığını da hep vurgulamışımdır. Ama genelin bakış eğilimi ve sanatımsı üretim bu olduğu için, ben ne yazar ve neyi kastedersem edeyim; yazdıklarım okurun algı birikimiyle sınırlı kalması doğal. Birde okurlarımın deyimiyle, “mutlu şeyler” yazmakla, mutlu olabileceğimi düşünen masumane ama fantastik bir yaklaşım var. Ne diyeyim, kendilerine yürekten teşekkürler. Bunu da denedim ama, belki ısmarlama bir mutluluk olamayacağından yazamadım. Üç maymunu asla oynayamadım: kanmadım, kandırmadım.

Deniz: Sizce karamsar derken neyi kasdediyor olabilirler?

Nurten: Kanımca derine inme, sorgulama, böyle gelmiş böyle gider, biraz da polyana ol diyorlar desem! Oysa benim umudum derinlerde, “görmezlikten gel” denen gerçeklikte!

Deniz: Fazlasıyla umutluyum derken neyi kasdediyor olabilirsiniz?

Nurten: Düşündüren, sorgulamaya iten ve bireysel farkındalıklardan toplumsal çıkış gücü oluştura bilecek, güzeli ve doğruyu isteyebilen kültürel çoğunluk oluşturabilme düşü… Yani yazılarımın felsefi yanı oldukça güçlüyse, erdemli bireylere seslenerek çoğalsın umudundandır. Bu bakımdan diyebilirim ki,
1- Karamsarlık denilen kavram sakın ola bilinçsizce, gerçekçilikle karıştırılıyor olmasın? Öyleyse bu göreceyi etrafımızda gelişenlere duyarlılığınızı (ki yüzleşmeden kastım bu) oluşturarak tekrar değerlendirin: birde bu pencereden bakmayı deneyin!
2- Umutluyum ve belki de en büyük yanılgım bu! Nasıl mı? Umut, bazen de olanın –yani gerçekliğin yerine; olması gerekeni –yani erdemli ve güzel olan, iyiyi koymaksa, evet bunu sıklıkla yapıyorum. Hem de körü körüne olmasa bile, yinede ısrarla: Ama insancıllığımdan. Bu beni hayata daha sıkı bağlıyor. Hem de böylelikle güzeli istemenin, düşle bile olsa erdemini yansıtıyorum. Ha öyleyse neden yanılsama? Çünkü günlük yaşamda bu insancıl yaklaşımımın bedeli çok ağır olabiliyor.

Deniz: Şiirlerin daha çok ne tür şiirler?

Nurten: Daha çok gerçekçi ve felsefi izdüşümle yoğrulmuş şiirler. Postmodernizim bir at gözlüğü diyebilirim. Bense kendi devrimimin peşindeyim açıkça: Kendim olabilme; erdemlice, eşitlikçi bir toplumda güzellikleri sürebilme sözünün! “Aslolan hayattır*” diyebilme direncinin verdiği şevkle gelen özgürlük özlemiyle tutuşmak varya: Buradan çıkışla beslenen ruh ve aklın yoğurduğu duruşla süren bir varoluş. İşte tüm bunlar beni, ben kılan. Yani edebiyatımı oluştura gelen. O yüzden, özümü yokladığımda “fevkalade memnunum kendim olmaktan, mücadelemi seviyorum*” Fakat asla sevemedim, körü körüne savaşmayı ve sanırım asıl değiştirmeye çalıştığım da hep bu oldu. Bu çıkış noktam, önceleri belki de yaşadığım durum nedeniyle, güçlü de olsa sezilmeyişti. Çoktandırsa bilinçle güdülen aşk, bir tavır. Güzelin peşindeyim, hepsi bu!

Deniz: Peki ama neye karşı…?

Nurten: Temelde inadına cehalete ve değişime karşı olanlara karşı. Çünkü günlük yaşamda hiçbir şeyden çekmedim, bunlardan ha birde önyargıdan çektiğim kadar. İşte budur ‘esaret ruhumun kamçısı’ndan kastım: Engellenme, ama her anlamda, her yönde! Karşısındaysa bağımsızlık arayışı ve özgürlük ateşine olan aşk ve işte edebiyat, hayata olan aşktır. Ama Atatürk’ün hedeflediği gibi hayata, yoksa kahrımsın hayat! Bana çoğu kez diyorlar ki, yazdıkların sevgiye bağlı bir aşkın ürünü olmalı, yoksa böylesine yazılamaz felan. (bu konuyu örtük da olsa ‘şiirde sevisel yoksunluk’ isimli yazımda irdeledim) Ben de diyorum ki, doğrudan hayatın kendisine aşık olamaz mıyım? Varoluşu hakkıyla yaşayabilme tutkusu aşksa, güzelle aşığım: Gerçek aşka aşık! Algılayamıyorlar elbet, algılayacaklar! Belki de ben daima insanca yaşama sevdasına ve ihtimaline aşıktım. Ama hepimiz için. Bu düş işte beni var eden gerçekliğimin olmazsa olmaz amacı.

Deniz: Değişim ve edebiyat hayatın neresinde?

Nurten: Tabii diğer taraftan yine varoluşumun onulmaz yanılsaması, inadına körlüğüm farkındayım. Niye mı? Fark ettim ki, insan ilişkilerinde çatışmanın ve mutsuzluğun temeli, karşındakini olduğu gibi kabullenip benimsemek, öyle sevmeyi başarabilmek yerine; o bireyin kemikleşmiş, farkında olmaksızın sergilediği tutumu kendimize karşı garez olarak görerek suçlamak ve değişmesini beklemek, değil mi? Üstelik bunu beklerken de kendimiz değişmeyi asla düşünmeyiz. Neden, mükemmel birey vardır da kendimizi bunlardan mı sayarız? Hayır. 1- Kendi hatalarımızı dışarıdan biri gibi değerlendirebilmek çok zordur. Bu da eleştiriye açık olmamızı gerektirir. 2- Hatalarımızı görsek bile, neden önce biz değişelim ki, yönünde eğilim; topu karşıya atarak kolaya kaçma yönündedir. 3- Çünkü değişim zoru seçmektir! Kendimizin başaramadığını istemek, ne kadar adaletlice ve samimi olan doğrudur? Birincil problemimiz budur. İkincil olansa, biz değişirken (yada toplum vs) karşımızdakine bunun önemini benimsetemeyerek beraberce değişimi sağlayamamış olmak ve dahası bu yönde çaba yerine anlaşılamamaktan şikayetle sızlanmak: Bunun akside mümkün! Hatta değişimin ilerisine geçmek, gerisinde kalmakta diretmek ve açılımlar… işte ben anlaşılarak, anlamak; yani güzel özgür günlere değişim davetine edebiyatı koymuş olmalıyım gibi duruyor. Böyle diyorum çünkü bu şimdilik fazla iddialı duruyor gibi ve biliyorum ki bu iddia beni tüketir. Olsun varsın. Bütün mesele iyi bir edebiyatçı olabilmekte gözüke bilir. Ama hayır beklide güzelin peşinden gidebilmekte olamaz mı? Bende özüme karşı samimiyetle denedim olmadı diyebilirim. Yeter ki varoluş dürüstçe yaşansın.

Yani bu örneklemeden yola çıkarak toparlayacak olursam: ikincil yanılsamam, benim de bir yerde kimileyin mutsuzluğumun kaynağı, dünyayı değiştirme düşüm olabilir. Fakat yinede güzel…

Deniz: Buradan aileler ne söylemek istersin?

Nurten: Aileler bir şey söylemek o kadar zor ki, yani ben hastane ortamında çalışan birey olarak, daha bu gün İlyas diye bir çocuk geldi, çok ağır bir vakaydı; konuşamıyor, duymuyor, görmüyor vs, yani başını dahi tutamıyor. Yani ben ailelere ne söyleyeyim, bütün yük ailelerin omzunda. Anne baba doktor olup da, bu nedenden parçalanmış aileler var. Bu noktada tıkanıyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum. Çünkü çalışan bir birey olarak benim bir ay yıllık iznim var. Benim annemin babamın neden yok? Beni yirmi gün bir yere bırakıp da, baş başa bir yere gidemiyorlar. Hasta olsalar hastaneye, hatta yakınlarının cenazesine gidemiyorlar. Bu kadar da olmaz, bence bunu hiçbir insan hakketmiyor! Hiçbir insan kendi evladını seviyor diye bu kadar cezalandırılmaz. Sevginin bedeli bu kadar ağır olamaz. Şimdi desem ki,çocuklarınızı okutun vs, yine bu yükü aileler çekecek! Hangi aile çocuğum okusun, bir yer gelsin, mürivetini göreyim vs istemez ki, ikincisi bir anne baba düşünün ki, benim evladım benden sonraya kalmasın diyor. Bunun için dua ediyor. Ama diğer taraftan, bağımsız çocuğu, kardeşleri için diyor ki, ben yaşarken evlat acısı görmeyim, Allah bana yaşatmasın diyor. Bu nasıl bir ikilem, bunu nasıl o aileye veya o engelliye, kardeşlerine yaşatabiliriz. Nasıl bu kadar derin bir uçurum yaratabiliriz. Nasıl bu hükümetler, bu devletler bunu görmezden gelebilir? İnsanın yüreğindeki bu derin çentik izini, bu derin, bu kanayan yarayı ve kimsenin de sarmayı düşünmediği, asla sarılamayan bir yarayı… Bu nasıl… Bu kadar mı görülmez bir olgu bu…

Deniz-. Son olarak, Siz kendinize dışarıdan birinin gözlemiyle baka bilseydiniz, nasıl değerlendirirdiniz?

Nurten- Atatürk kadar yalnız ve Nazım kadar tutsak: Çünkü insanlarım cahillikleriyle onları da anlaşılmazlığa mahkum etmişlerdir. Ama her ikisi gibi ne istediğini bilen keskinlikte, inadına umutlu… evet Nazım’ın bir şiiri var, hani “Yirminci Asra Dair” adlı; ‘uyumak şimdi, uyanmak yüz yıl sonra sevgilim/ hayır, kendi asrım korkutmuyor beni/ …/ dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman./ ben yirminci asırlıyım/ ve bununla övünüyorum./ bana yeter/ yirminci asırda/ olduğum safta olmak/ bizim tarafta olmak/ ve dövüşmek yeni bir âlem için// yüz yıl sonra, sevgilim// hayır, her şeye rağmen daha evvel… diye devam eden bir şiiri: Düşünsel olarak yüz yıl önde iken, bulunduğum yüz yılda olmak korkutmuyor beni diyen; bunu gerçekten hissediyorum. Sanki ben; benim bakış açım, benim düşünce sistemim, benim algım, hareketim, tavrım, duruşum artık ismine ne derseniz deyin: Her zaman genelden bir yada birkaç adım değil, korkarım fersahlar ötesi ilerdeydi. Bu da beni büyük bir yalnızlığa itiyor.

Son sözüm şu, ki yazı gerçekte sözdür. Dolayısıyla Türkçemizde bir deyim vardır: Söz namustur diye, ne güzeldir. Ben de bir yazar olarak ekliyorum, söz eylem değilse neye yarar!

*(alıntı) Nazım Hikmet
son

Nurten Aktaş
Kayıt Tarihi : 2.12.2009 21:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


yayınlandı

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Salim Erben
    Salim Erben

    sevgi dolu yüreğini kutlarım
    mükemel anlatım tarifsiz bir paylaşım
    gönlün şen hayalerin gerçek
    yarınların aydınlık ve ilhamın bol olsun
    ..........................

    Cevap Yaz
  • Olcay İnanç
    Olcay İnanç

    Duyarlı yüreğinizi kutlarım efendim tebrikler...

    Cevap Yaz
  • Ali Asker Çataltaş
    Ali Asker Çataltaş

    ''çokgüzel ve anlamlı bir yazı severek okudum ..kutlarım..saygılar..''

    Cevap Yaz
  • Osman Erdoğmuş
    Osman Erdoğmuş

    Doğum gününüz münasebeti ile uğradığım sayfanızda,
    Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
    Tebrik ederim

    Yaşayacaklarınız,
    Yaşadıklarınızdan

    daha renkli,
    Daha hareketli,
    daha bereketli
    Geçmesi temennisi ile

    Doğum gününüzü tebrik eder
    Sağlık
    Afiyet
    Başarı dolu bir ömür
    Yüce Rabbimden niyaz ederim

    Osman ERDOĞMUŞ
    SAKARYA

    Cevap Yaz
  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    Başarılarınızın devamını diliyorum

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (13)

Nurten Aktaş