“Pek iyi değilim bugünlerde. Serde huzur kalmadı” diye mırıldanıyorum gece saat bilmem kaç. Bu aralar kendi kendime en sık mırıldandığım, kimin söylediğini bilmediğim ve aslında belki bilmek istemediğim bir parçanın aklımda kalan iki mısrası. Nereden çıktı bu şimdi deyişinizi duyar gibiyim ya da kendi kendime konuşuyorum. Zira deliyim ben böyle kendi kendime konuşup suçu size atıyorum “ sesinizi duyar gibiyim” diyerek. Her neyse kimin söylediğinin bir önem arz etmediği durumlardan biri bu zira gerçekten iyi değilim bugünlerde. Bilmek istersiniz diye yazmıyorum bu satırları. Bilmek istediğim için yazıyorum. Kendim için yazıyorum belki yazarken bulurum diye huzursuzluğumun nedenini.
Gece saat bilmem kaç. Sırf demden mütevellit bir çaydan iki fincan içtikten sonra kaçmış uykumun tüm suçunu ona atıyorum. Aslında ne çayın, ne de demin bir suçu yok, sadece bahane arıyorum uykusuzluğuma ve huzursuzluğuma. Satırlar gecenin bu saatinde bana bu sorunun cevabını verir mi bilmiyorum ama dedim ya size ne…
Satırların arasına sıkışmış huzurumu arıyorum. Kaçıncı kelimede yada hangi iki hecenin arasına sıkışmış bulacağımı bilmeden yazıyorum. Bir yıl daha geçti ve geçen yılda çözüm bulamadı bu huzursuz ve huysuz tavrıma. Hani derler ya koca bir üç-yüz-atmış-beş gün geçti ömrümden. Sizde fark ettiniz mi bilmem 365-i rakamla yazdığınızda hiç de öyle uzun görünmüyor. Yazı ile yazıldığında etkili olan bir rakam sanırım yoksa gayet sıradan ve gelip geçen bir şey işte.
Benim tarafımdan bakılınca yani kendime kendi tarafımdan bakıyorum zira ilk paragrafta söylediğim gibi sizin tarafınızda bakıldığında neler olduğu aslında benim için hiç önemli değil. Her neyse bu gece biraz huysuzum dedim ya kırıyorsam sizi affedin olur mu? Yada affetmeyin ne çıkar zira çok umurumda değilsiniz. Aslına bakarsanız kimse umurumda değil sadece kendim umurumdayım. Problemde bu sanırım hep başkalarının umurunda oluyoruz hiç kendimizin umurunda olmuyoruz. Hayatımızı hep başkalarıyla uğraşmakla geçiriyoruz. Kendimize, kendi umurumuza hiç bakmıyoruz. Başkaları ile şekillendiriyoruz kendimizi. Kendimiz olmaktan o kadar uzağız ki hatta uzağız kelimesi bile bu ayrımı ifade etmiyor. Kendinizle baş başa kalıp kendinizi sorguladınız mı? Bir gün olsun kendiniz oldunuz mu? Kendiniz diyorum kendiniz. Başkaları tarafından şekillendirilmiş ve tarif edilmiş siz değil “Kendiniz”. Çok tuhaf değil mi aslında hiç kendimiz olmadık hep başkalarının kendisi olduk. Ben sanırım kendimi arıyorum. Başkalarında şekillenmeyen beni arıyorum. Tarifleri sadece bana ait olan beni arıyorum. Bir yolculuğa çıktım ve bu yolculuğun sonunda kendimi bulabilecek miyim? Açıkçası bilmiyorum.
Huzursuzluğumun kaynağı da bu sanırım. Bu yüzden “Benim”-le savaşıyorum ve onunla çarpışıyorum. Her çarpışmada bir çok yara alıyorum ama daha çok kendim oluyorum. Bir şekle giriyorum ve bu şekil size,ona,buna veya şuna göre değil kendime göre. Hayatımdaki her kavramı sorguluyorum. Başkasına veya başkalarına göre değil. Kendime göre, bana ne ifade ettiğini,ne düşündürdüğünü ve hayatımın neresinde olduğunu sorguluyorum. Karşımda da hep “Benim” yani sizin bildiğiniz,sizin şekillendirdiğiniz şeyle – şey diyorum zira bendeki karşılığı belirsiz – uğraşıyorum.
Düşünsenize ki bunu yapar mısınız bilmiyorum. Bu kadar hazır yaşamaya alışmışken ve oluşturduğumuz sahte mutluluk veya mutsuzluk çeberinin içinde dolanırken düşünür müsünüz bilmiyorum ama bir deneyin. Hep başkalarının düşünceleri ile ifade ettik kendimizi. Hep başkalarına göre yaşadık. Aşk yaşadık ve yaşadığımız aşkın kuralları birileri tarafından yazılmıştı. Biz sadece oyunu o kurallara göre oynadık. Hiç düşünmedik aşkın kendimizce olan halini. Ya bunu düşünecek kadar uğraşmadık kendimizle yada uğraşacak kadar düşünceli değildik. Her şeyi tanımlanmış kalıpları ile yaşıyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz.
Kocaman bir oyun derler ya; koca bir tiyatro sahnesinde kocaman bir oyunda bize verilen rolü oynuyoruz derler. Ben artık bu koca tiyatrodaki görevimden istifa ediyorum. “Benim” için yazılmış hiçbir repliği okumuyorum.
Gecenin saat bilmem kaçı Benim açtı ağzını ve öylece kala kaldı zira sadece dinleyebilmişti bu gece. Karışacağı ne bir hece vardı, ne de kelime. Rolünü ben yazdım bu gece. Görevi susmaktı SADECE…
Gece saat
Bilmem kaç
Sahi kaça kaç
Kaç haaa! Kaç
Kimden kaç
Kime kaç
Kaç-ak kaç! ! !
Aman ya
Saat kaç…
MK…
Murat KaratekinKayıt Tarihi : 3.1.2006 11:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.