oradaydık, minibüste uyumuştuk
sürekli kendini tekrar ediyordu hani
o ilginç baş ağrımız
o da oradaydı
yolda şöyle bir cümle, içinde bulduğumuz
tevafuk kokulu yanık rüyalarımıza çarpan
Bugün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!
Devamını Oku
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!
'Baş ağrınızın bir kimlik kazanması ve sizden bağımsız davranıyor olması şiirdir.'
demişler değerli yazar ve şair Nilgün Aras.
Ve şiirin bam teli özünü sermişler bize.
Şiirin 'oradaydık' diye başlayışında rüyamsı bir enstante buldum. Gerçeğinde de minübüstü uyumayı ilk dizede şiirleştiriyor. Minübüstü uyuyakalmıştım diye de öyküsel başlayabilirdi ama oradaydık şiirsel başlangıç.
Başağrısı için:
'O da oradaydı'
müzmin sevimlilik katıyor.
Şiir ikinci bölümünde sıradan bir minübüste başağrısını sanatsal boyuta taşıyor. Şiir bu işte, şiir böyle yapar. O derece yani. Biz de oradaydık. Elimizde aspirin bakakaldık. Şiirleşme aspirin yerine geçiverdi.
Gözler, elbette ayrı hikayelerin kahramanı olur, dedik, hep birlikte. Ya.
Bu konuda bir başka bilgi yok şiirin içeriği dışında.
Sonra eve geldik.
Eve geldik.
İşte burada da 'sonra' bölümlendime başlangıcı akıcılığa örnek bir sözcük oluvermiş. Merak unsururun bendi. Sonra eve geldik, attık bir yerlere kendimizi uyuduk. Öyle yorgunluk ki, yatak yorgan dedirtmiyor işte bir yer.
Bakılan her yerin bir kahramını oluyor artık.
Şiirler hep aşk ve ayrılık üzerine olmaz.
Bir kıymığın selvi ağacına dönüşmesi üzerine de olur, işte böyle.
Bir şiiri, şiir girişiminden ayıran nedir der dururuz ya hani. İşte o şöyle bir şey:
Minübüste uyumakla merak uyandırırsınız. Bundan sonra olması mümkün sadece iki durum vardır ve bunlardan ancak biri gerçekleştiğinde anlatım başkalaşarak bir anda şiirin tatlı büyüsüne dönüşür.
İlki;
o merakı çok çabuk düş kırıklığına çevirebilirsiniz. Doğal olarak şiir falan yoktur ortada.
ikincisi;
sürekli kendini tekrar eden o ilginç baş ağrınız, oradadır. Sizinle birlikte minübüste.
İşte bu kadar basit aslında.
Minübüste uyuyakalmanız ve o sırada başınızın ağrıması şaşırtıcı değildir, dolayısıyla heyecan verici de değildir.
Fakat baş ağrınızın bir kimlik kazanması ve sizden bağımsız davranıyor olması şiirdir.
Size ve uykunuza duyduğumuz ilgi çok çabuk dağıldı. Bütün dikkatimiz onun, bu ilginç baş ağrısının üzerinde toplandı.
Şiir bunu yapar.
UÇURUM
Bir ağaç sürüsünün üstünden
Çok ağaçlı bir ağaç sürüsünün üstünden
Kesilmiş limon dilimleri gibi düşüyor güneş
Votka bardağımın içine
Benim olmayan bir sevinç duyuyorum.
Kesiyorum durduğumuz yeri ortasından
Ey görünüş! seni bir yerinden hiç anlamıyorum
Dibimde değil ayaklarımın, damarlarında
Derinliğini orda tutan, orda harcayan
Uçsuz bucaksız bir uçurum.
Zamanla değil, bir yerde
Benim olmayan bir şeyle yaşlanıyorum
Geçiyorum ilk şeklimi tüketerekten
Ağır ağır yanan bir tuğla harmanını
Billurdan sarkaçlarıyla.
Kalbim, sersemliğim benim..
Edip CANSEVER
çok uykum var demiş ya şair...çok uykum var mahşer olursa ancak uyandır beni...edip cansever de uzun bir uykunun uçurumundan seyretmiş ya işte bir zamanlar yaşamı..
Yan yana dursunlar artık kesişen duygular...
:)
seni çok seviyorum şiir
yaprağın yeşilinde yürüyen bir karınca gibi
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta