Devlet dairelerinde başladığınız işlemleri dingin bir ruh haliyle bitirmek zordur. İşte böyle bir günde konuyu bitirecek son imza için beklerken yaşlı bir teyze geldi oturdu yanıma. Derin oflar çekerek dizlerinin nasıl da ağrıdığından, geceleri uyuyamadığından yakınıyordu. Anlatacak ne çok şeyi vardı bu yaşlı kadının. Sanki yaşamı boyunca anlatacaklarını bugüne saklamış da, şimdi hepsini sıralıyor gibi konuşuyordu oturduğu yerde.
Oradan çıkınca Fatih`e gidecekti. Durmadan Neredeyim? diye yer, ona göre davranabilmek için yol soruyordu. Öncelikle Sirkeci`den Eminönü`ne gitmesi gerektiğini anlattım ama, tramvaya binse bunu nasıl başaracağını bilmiyordu. Yürüse dizleri çok ağrıyordu. Aralıksız konuşması, zaman geçtikçe gerilim duygusu uyandırdı bende. Günlerdir koşuşturmuş bir bürokrasi yorgunu olarak can sıkıcı buldum istemeden bu durumu. En nihayet işlemlerimiz bitip de evraklarımız çantamızda, merdivenlerden birlikte inerken dedi ki: “Ben yetmiş üç yaşındayım görüyorsun. Kızız diye okutmadılar bizi zamanında. Babamın iki oğlu da doktor oldu. Ben de işte böyle yolunu izini bilemez bir yaşlı kadın. Ne okuma var, ne de yazma...”
Bir anda içimden bile kızardım utancımdan. Oysa sesinin tonu belli ediyordu; şimdi ne kadar anlatsa azdı. Yaşamda uğradığı haksızlıkları giderememekten kaynaklı biriktirimde onun suçu yoktu çünkü. “Teyze” dedim; “Gir koluma. Seni tramvaya bindireyim.”
Yürümeye başladığımızda gerçek bir ilgiyle dinlendiğini fark edince; biraz önceki sızlanmaları, yavaş yavaş sohbet tadını almaya başladı. Ağrıyan dizlerine karşın Sirkeciden Eminönü`ne kadar benimle yürümeye niyetlendi. Kendisini durakların olduğu yere kadar götürüp otobüsüne bindireceğimi söylediğimde nasıl da sevindi. Koca yaşamı boyunca öğrendiği en önemli şeyi açıklar gibi dedi ki; “ Kızım; Eminönü`nde bir yaşlı teyze söyledi dersin. Oğlun için çırpınma. Bir el kızı alıyor ya, bırakıveriyor anasını. Kocam da öldü. Oturduğum evi babası oğlumun üstüne yapmıştı, o da satıverdi gitti. Alan kişi, kapıma gelip gelip Bir yatak da ben atayım odanın tekine, oldu olacak demiyor mu, nasıl da zoruma gidiyor. İki üç güne kalmaz, memleketime temelli gideceğim mecbur. Bu şehir yer bitirir insanı.Tunceli`de yoğurdun kilosu eski parayla üç yüz bin lira...Kırk yıl oldu biz İstanbul`a geleli ama buraya kadarmış. Artık beni istemiyor bu şehir. Daha yolunu izini bile öğrememeyen bu yaşlı kadına yer yok buralarda...”
Sürekli bir aldanış bir daha bir daha
Hiç bitmeyecek gecelerden bir sabaha
Çikabilmek ve sevmek durmadan usanmadan
Konuşmak konuşmak gözlerle fısıltılarla