PAPATYANIN SIRRI
Ormanın kıyısında, küçük bir evde Ayşe isminde bir kız annesiyle birlikte yaşarmış. Ayşe hem çok güzel, hem de sevecen bir kızmış. İnsanları, hayvanları, doğayı çok severmiş. Küçük Ayşe'nin dünyada tek bir üzüntüsü varmış. Annesi para kazanabilmek için çok çalışıyormuş. Günler geceler boyunca ördüğü çorapları, kazakları pazarda satarak eve yiyecek getiriyormuş. Ayşe de annesine yardım etmek için ineklere ve tavuklara bakıyormuş. İneklerin sütünü sağıyor, tavuklara yem verip kümesteki yumurtaları topluyormuş.
Bir sabah annesi ördüğü kazakları çorapları satmak için pazara gitmiş. Ayşe de kümese girip tavukların yumurtalarını toplamış. Tam eve girmek üzereyken kapının önünde siyah bir kedinin durduğunu görmüş. Hemen yumurta sepetini yere bırakıp kediyi okşamış. Kedicik titreyerek Ayşe'ye bakıyormuş. Ayşe ona çok acımış. 'Zavallı kedicik. Çok aç olmalısın' demiş.
Kediyi kucağına alıp eve götürmüş. Ona yiyecek vermiş. Kedi karnını doyurduktan sonra ateşin önüne uzanıp mışıl mışıl uyumaya başlamış.
O gün annesinin işleri iyi gitmiş. Pazara götürdüğü bütün çorapları, kazakları satmış. Kazandığı parayla yiyecek alıp yorgun argın eve dönmüş. Ayşe annesine ateşin önünde uyuyan siyah kediyi göstermiş. Kediyi kapının önünde bulduğunu anlatmış. 'Anneciğim, izin verirsen kedicik burada bizimle kalsın' demiş. Annesi 'Biz karnımızı zor doyuruyoruz. Bu kediciğe nasıl yiyecek buluruz? ' diye söylenmiş. Ayşe annesine yalvarmış. 'Ne olur anneciğim, bizimle kalmasına izin ver. Ben onunla kendi yemeğimi paylaşır, ona bakarım' demiş.
Annesi Ayşe'nin üzülmesini istemiyormuş. Kedinin kalmasını kabul etmiş. Ayşe sevinçten hoplayıp, zıplayıp dansetmeye başlamış. Annesi getirdiği yiyecekleri dolaba yerleştirirken 'Bugün bütün ördüklerimi sattım' demiş. Ayşe bu habere çok sevinmiş. 'Gördün mü anneciğim, kedicik bize uğurlu geldi' demiş. Kediciği kucağına alıp annesinin yanına gitmiş. 'Kediciğin adı IŞBULAN olsun' demiş. Annesi de bu ismi çok beğenmiş.
Ertesi gün Ayşe, İşbulan'ı alıp komşularına gitmiş. Komşularının çocuklarına bu sevimli kediyi göstermek istiyormuş. Komşularının büyük kızı İşbulan'ı görünce 'Çabuk bırak o kara kediyi! ' diye bağırmış. 'Git buradan! Uğursuz yaratık! ' diyerek yerden bir taş alıp İşbulan'a fırlatmış. Neyse ki taş İşbulan'a denk gelmemiş. Diğer çocuklar da hep bir ağızdan 'Uğursuz kedi! Uğursuz kedi! ' diye bağırıyorlarmış. Ayşe hemen İşbulan'ı kucaklayıp oradan kaçmış. Üzüntü içinde evine dönmüş. Çocukların bu kötü davranışına çok kızmış. İşbulan'ı okşayıp 'Sen onlara aldırma İşbulan' demiş. 'Senin çok güzel, parlak siyah tüylerin var. Sen bize çok uğurlu geldin' diyerek onu avutmaya çalışmış. O günden sonra İşbulan Ayşe'nin en iyi arkadaşı olmuş. Onun yanından hiç ayrılmıyor, Ayşe'yle oyunlar oynuyormuş.
Bir gün ormanda dolaşırlarken Ayşe birinin kendine seslendiğini duymuş. Etrafına bakmış ama görünürde hiç kimse yokmuş. Biraz korkmuş. İşbulan'ı kucağına alıp eve dönmeye karar vermiş. Tam o anda İşbulan 'Korkma Ayşe, konuşan benim' demiş.
- 1 - Ayşe çok şaşırmış. 'İşbulan, sen nasıl konuşabiliyorsun? ' diye sormuş. İşbulan anlatmaya başlamış. 'Ben aslında konuşan bir kediyim. Çok yerler gezdim. Bir çok insan tanıdım. Ama bütün insanlar bana kötü davrandı. Rengim siyah diye bana uğursuz dediler. Ben de hiç kimseyle konuşmadım. Ama sen o kadar iyi kalplisin ki seninle konuşmaya karar verdim' demiş. 'Yalnız benim konuştuğumu hiç kimseye söyleme' diye tembih etmiş. Ayşe de İşbulan'a konuştuğunu kimseye söylemeyeceğine söz vermiş. İşbulan 'Şimdi benimle gel' demiş. 'Sana bir şey göstereceğim.' Birlikte ormanın derinliklerindeki büyük bir ağacın altına gitmişler. Ağaç o kadar büyükmüş ki dallarının sıklığından gökyüzü bile görünmüyormuş. İşbulan ağacın etrafında bir tur atıp durmuş. Ayağını bastığı yerden bir çıtırtı duyulmuş. Ayşe'ye bastığı yeri kazmasını söylemiş. Biraz kazdıktan sonra dümdüz bir taş parçası bulmuşlar. Taşın üzerinde 'Kazmaya devam et' yazıyormuş. Taşın altını biraz daha kazınca ahşap bir sandık bulmuşlar. İşbulan 'Haydi, bu sandığı eve götürelim' demiş.
Fakat sandık çok ağırmış. Ayşe çekmiş, İşbulan itmiş, zar zor sandığı eve götürmüşler. Annesi sandığı görünce 'Ayşe, bu sandığı nereden buldun? ' diye sormuş. Ayşe 'Ormanda dolaşırken bir taş buldum. Altını kazınca bu sandık çıktı' diye cevap vermiş. Merakla sandığı açmışlar. İçindekini görünce ikisi de gözlerine inanamamış. Sandığın içinde sandık kadar büyük bir pırlanta duruyormuş. O güne kadar dünyada bu kadar büyük bir pırlanta olduğunu ne duymuşlar, ne de görmüşler. İşbulan da bir kenarda durmuş, Ayşe ve annesinin sevincini keyifle seyrediyormuş.
Annesi pırlantayı tutup sandıktan çıkarmak istemiş. Ama pırlanta çok ağırmış. Ayşe'ye 'Diğer ucunu da sen tut. Belki birlikte taşıyabiliriz' demiş. Ayşe annesine yardım edince pırlantayı sandıktan çıkarabilmişler. Fakat ikisinin de gücü bu ağır pırlantayı taşımaya yetmemiş. Pırlanta ellerinden kaymış. Yere düşüp beş parçaya bölünmüş. Annesi 'Eyvah! Kırıldı! ' diye bağırmış. Parçalardan birini yerden alıp bakmış. 'Yine de her bir parçası dünyadaki en büyük pırlantadan daha büyük' demiş. 'Bari kimse görmeden bunları alıp saklayayım' diyerek beş tane pırlanta parçasını alıp yatağının altına saklamış. Annesi pırlantaları götürünce Ayşe yerde büyük bir papatya durduğunu görmüş. 'Bu papatya da nereden çıktı? ' diye mırıldanmış. İşbulan Ayşe'nin yanına gelip kulağına 'Pırlantanın içinden çıktı. Onu hemen alıp bir saksıya dik' diye fısıldamış.
Ayşe papatyaya bakarken ortasındaki sarı yerin aydınlandığını ve ayna gibi parladığını görmüş. İşbulan papatyanın ortasından görünen güzel bir bahçede duruyormuş. Arkasında da bembeyaz bir saray varmış. Ayşe İşbulan’ın kendisine bir şey söylediğini farketmiş ama onu duyamıyormuş. İşbulan bahçeden bir papatya koparıp Ayşe'ye göstermiş. Sonra papatyanın beyaz yapraklarından birini koparmış. Ayşe İşbulan'ın kendisine bir şey anlatmak istediğini anlamış. Saksıdaki papatyanın yapraklarından birini tutup koparmış. O anda papatyanın sarı yeri ortadan ikiye ayrılmış. İşbulan oradan çıkıp Ayşe'nin yanına dönmüş. Ayşe'nin elindeki yaprak bir inci tanesine dönüşmüş. Ayşe kopardığı yaprağın yerinde yeni bir yaprağın büyüdüğünü görmüş.
İşbulan 'İşte papatyanın sırrı bu' demiş. 'Benimle papatyanın içine gelmelisin. Orada senin gibi iyi kalpli birinin gelip kendilerine yardım etmesini bekleyen insanlar, hayvanlar var'. Ayşe 'Seve seve gelirim. İhtiyacı olanlara yardım etmek beni çok mutlu eder' demiş. Ama o anda aklına annesi gelmiş. 'Annem beni çok merak eder. Ona haber vereyim' diyerek mutfağa doğru koşmuş.
- 2 - İşbulan arkasından telaşla seslenmiş. 'Ayşe dur! Eğer papatyanın sırrını başka bir insana anlatırsan sır yok olur. Bir daha hiç kimse papatyanın içine girip oradakilere yardım edemez' demiş. Ayşe bunun üzerine geri dönüp İşbulan'a sormuş. 'Annemi üzmeden bu işi nasıl halledebiliriz? Beni merak edip üzülmesini istemem' demiş. İşbulan 'Üzülme' diyerek Ayşe'nin elinde duran inciyi göstermiş. 'Bu inciyi annene ver. Onu elinde tuttuğu sürece uyuyacaktır. Geri döndüğümüzde inciyi alıp anneni uyandırırız' demiş. Ayşe annesini üzmeden ona ihtiyacı olanlara yardım edebileceğini düşünerek çok sevinmiş. Hemen mutfağa giderek annesine inciyi göstermiş. Annesi ocağı kapatıp inciyi eline almış. O anda esnemeye başlamış. 'Çok uykum geldi. Gidip biraz uyuyayım' demiş. Yatağına uzanıp derin bir uykuya dalmış. İnciyi elinde sıkı sıkı tutuyormuş.
Annesi uyuyunca İşbulan 'Haydi artık gidelim' demiş. Ayşe İşbulan'ı kucağına alıp papatyaya doğru koşmuş. Bir anda önünde bir boşluk belirmiş. Her tarafta rengarenk ışıklar parlıyormuş. Ayşe bir kuş gibi uçtuğunu hissetmiş. Bir an sonra kendini güzel bir bahçenin ortasında bulmuş. Arkasına dönüp baktığında daha önce papatyanın ortasında gördüğü bembeyaz sarayı görmüş. Sarayın duvarları pırıl pırıl parlıyormuş. İşbulan Ayşe'ye 'Burada bizi kimse göremez ve kimse duyamaz' demiş. Ayşe 'Fakat kimin yardıma ihtiyacı olduğunu nasıl anlayacağız? ' diye sormuş. İşbulan 'Evet bizi kimse göremez ve kimse duyamaz. Ancak yardıma ihtiyacı olan biriyle karşılaşırsak, o bizi görüp duyabilir. Böylece kimin yardıma ihtiyacı olduğunu anlayacaksın' diye açıklamış.O sırada yanlarından hızla bir at geçmiş. Atın üzerinde giysilerinden prens olduğu belli olan beyaz yüzlü, altın rengi saçlı, genç bir adam varmış. İşbulan 'Bu papatya ülkesinin prensidir. Sadece ata binmeyi sever. Bu ülkede ondan iyi ata binen hiç kimse yoktur' demiş.
Ayşe İşbulan'la birlikte saraya girip dolaşmaya başlamış. Gerçekten onları hiç kimse görüp duyamıyormuş. Hatta şişman aşçı neredeyse Ayşe'ye çarpıp elindeki tabakları yere düşürecekmiş. Ayşe son anda kenara çekilip aşçıya çarpmaktan kurtulmuş. Burada yaşayanlarının hepsinin yüzleri bembeyaz, saçları da sapsarıymış. İşbulan Ayşe'yi kralın tahtının bulunduğu salona götürmüş. Ayşe ömründe hiç bu kadar güzel bir yer görmemiş. Her taraf değerli taşlarla doluymuş. İşbulan Ayşe'ye kralı göstermiş. Kralın saçları altın gibi parlıyormuş. Kocaman bir pırlantadan oyulmuş büyük bir tahtın üzerinde oturuyormuş. Kral çok düşünceli görünüyormuş. Az sonra oflaya puflaya yerinden kalkmış. İşbulan Ayşe'ye 'Haydi gel. Biz de onunla gidelim' demiş..
Kral tahtından kalkıp doğruca sarayın sihirbazının odasına gitmiş. Sihirbaz elindeki yakut, zümrüt, pırlantadan yapılmış rengarenk parlak topları havaya atıp tutuyormuş. Kralın sesini duyunca şaşırmış. Kırmızı renkli yakut top kafasına düşünce 'Ayy! ' diye bağırmış. Kral 'Hala oğlumun evleneceği prensesi bulup getiremedin' diye gürlemiş. 'Burada durmuş bu toplarla vakit kaybediyorsun.'
Sihirbaz kralın arkasında duran Ayşe'yi ve İşbulan’ı görmüş. 'Siz de kimsiniz? ' diye sormuş. Ayşe sihirbazın yardıma ihtiyacı olduğunu anlamış. Ona eliyle susmasını işaret etmiş. Kral 'Şimdi de kim olduğumu soruyor. İyice çıldırdı bu adam' diye söylenmiş. Sihirbaza 'Sana bir ay zaman veriyorum. Ya oğlumun evleneceği prensesi bulursun, ya da saraya yeni bir sihirbaz alırım' demiş. Odadan çıkıp tahtının bulunduğu salona dönmüş. Kral gidince Ayşe sihirbaza 'Sana yardım etmeye geldik. Biz senden başkası ne görebilir, ne de duyabilir' demiş. Sihirbaz topları alıp havaya atmış. Topları tutarken 'Mucize bu! Mucize bu! ' diye sevinçle bağırıyormuş. Ayşe'yle Işbulan'a derdini anlatmaya başlamış. 'Kral oğlunun evleneceği prensesi bulmamı istiyor. Oysa bütün kitaplarda prensin ülkenin en hızlı koşan atıyla evleneceği yazıyor. Ben krala nasıl 'Prens bir atla evlenecek' derim. Beni hemen saraydan kovar' demiş. Ayşe sihirbaza 'Prensin evleneceğini söylediğin at nerede? ' diye sormuş.Sihirbaz yeşil renkli zümrüt topu kitaplığa doğru fırlatmış. Yeşil top bir kitaba yapışıp kitapla birlikte sihirbaza geri dönmüş. Sihirbaz kitabı açıp okumaya başlamış.
'Beyaz at her yerde koşar.
Altın rengi yeleleri pırıl pırıl parlar.
O rüzgardan da hızlıdır.
Geceleri inci dağındaki mavi ormanda uyur.
Mavi orman onun sarayıdır.
Zira o bir gün papatya ülkesinin prensiyle evlenecek.'
Sihirbaz kitabı kapatıp 'Bu işte bir sihir var' diye söylenmiş. İşbulan Ayşe'ye dönüp 'Haydi gidelim. Vaktimiz çok az' demiş. Sihirbaza veda edip oradan ayrılmışlar. Ayşe ve İşbulan saraydan çıkıp bahçedeki güzel kokulu bir ağacın altına oturmuşlar. Ayşe İşbulan’a 'Şimdi ne yapacağız? ' diye sormuş. 'Beyaz at kimbilir nerededir.' O sırada minik beyaz bir kuş Ayşe'nin önüne konmuş. Gagasında küçük altın bir yaprak tutuyormuş. Yaprağı Ayşe'nin kucağına bırakıp uçmuş. Yaprağın üzerinde 'Beyaz at inci dağında' yazıyormuş.
- 3 - Ayşe ve İşbulan inci dağını bulmak üzere yola koyulmuşlar. Kimse onları göremediği ve duyamadığı için inci dağının nerede olduğunu kimseye soramıyorlarmış. Bütün gün yürüdükten sonra bir köye varmışlar. Eski bir evin önünden geçerken kapının önünde oturan kadının ağladığını duymuşlar. Kadının kucağında cam bir çocuk varmış. Ayşe 'Zavallı kadın. Kimbilir ne derdi var? ' demiş.
Ayşe 'Zavallı kadın. Kimbilir ne derdi var? ' demiş. Kadın başını kaldırıp Ayşe'yle İşbulan’a bakmış. 'Siz de kimsiniz? ' diye sormuş. Ayşe'ye 'Senin yüzün beyaz değil. Saçların da siyah. Hiç senin gibi birini görmemiştim.' demiş. Sonra İşbulan’a bakıp 'Kediler beyaz tüylü olurlar. Ama bu kedi siyah' demiş. Ayşe kadının yardıma ihtiyacı olduğu için onları görebildiğini anlamış. 'Biz size yardım etmeye geldik. Derdiniz nedir? ' diye sormuş. Kadın kucağındaki cam çocuğu gösterip anlatmaya başlamış. 'Bir gün oğlum bahçede oynuyordu. Bana 'Anne koş. Beyaz at geçiyor' diye seslendi. Bahçeye çıktığımda beyaz at çoktan gitmiş, oğlum da cam çocuk olmuştu. Oğlum yere düşüp kırılacak diye çok korkuyorum' demiş ve tekrar ağlamaya başlamış. Ayşe kadının haline çok acımış. Cam çocuğu kucağına alırken gözünden bir damla yaş yuvarlanmış. Ayşe'nin gözünden akan bir damla yaş cam çocuğun kalbine düşmüş. Cam çocuğun kalbi ısınmaya başlamış. O sıcaklık kalbinden tüm vücuduna yayılmış. Cam çocuk bir anda canlanıp eski haline dönmüş. Koşup annesinin boynuna sarılmış. İşbulan Ayşe'ye 'Cam çocuk senin sevgin ve iyi kalpliliğin sayesinde kurtuldu' demiş. Kadın oğluna sarılıp onu öptükten sonra Ayşe'ye ve İşbulan’a teşekkür etmek istemiş. Ama bu kez onları görememiş. Çünkü artık yardıma ihtiyacı yokmuş.
Ayşe ve İşbulan tekrar yola koyulmuşlar. Az sonra hava kararmaya başlamış. O sırada pembe gölün kıyısına gelmişler. Geceyi burada geçirmeye karar vermişler. Hemen uyuyup güzelce dinlenmişler. Sabah uyanınca, Ayşe gölün kıyısına gidip yüzünü yıkamış. Yüzünü yıkarken gölün kendisine 'Ormana git' diye fısıldadığını duymuş. Göl birden dalgalanmış. Pembe dalgalar kıyıya vururken 'Ormana git. Beyaz at ormanda' diye şarkı söylüyorlarmış. İşbulan da Ayşe'ye 'Ormana gidelim' demiş. Birlikte ormana girmişler. Bir süre yürüdükten sonra önlerine büyük bir ağaç çıkmış.
Ağacın altına oturup biraz dinlenmeye karar vermişler. Az sonra Ayşe bir inilti duymuş. Etrafa bakıp bu sesin nereden geldiğini anlamaya çalışmış. Fakat orada ikisinden başka kimse yokmuş. Tam oturacağı sırada ağacın dallarından biri kırılıp yere düşmüş. Ağaç acıyla bağırmış. Ayşe 'Zavallı ağaç. az önce sen mi inliyordun? diye sormuş. Ağaç 'Evet' demiş. 'Elmalar oldu, dallarım ağırlaştı. Artık bu yükü taşıyamıyorum.' İşbulan Ayşe'ye kırılan dalı göstermiş. Ağacın yaprakları altından, elmaları da incidenmiş. Ağaç 'Bana yardım edin. Beni bu yükten kurtarın' diye yalvarmış. Ayşe ağaca çıkıp inciden yapılmış elmaları tek tek toplamış. İşbulan da Ayşe'nin attığı elmaları toplayıp bir kenara dizmiş. Ağaç 'Her bir dalım kırıldığında canım nasıl acıyordu bilemezsiniz. Size çok teşekkür ederim' demiş. İşbulan ağaca 'Sizin boyunuz çok uzun. Biz beyaz atı arıyoruz. Onu etrafta gördünüz mü? ' diye sormuş. Ağaç 'Beyaz atı aradığınızı biliyorum' demiş. 'Beyaz at benim kızımdır. Her gün gelip beni sallar, elmaların yere düşmesini sağlardı. Ama iki gündür gelmedi. Onu çok merak ediyorum' diyerek yapraklarını sallamış. Ayşe beyaz atın ağacın kızı olmasına çok şaşırmış. 'Beyaz at kızınız mı? Ama bu nasıl olur? ' diye sormuş.
Ağaç 'Dur öyleyse, sana anlatayım' demiş. Kuvvetlice içini çekmiş. Bir kaç altın yaprak yere düşmüş. Ağaç anlatmaya başlamış. 'Bir zamanlar ben inci dağının kralıydım. Beyaz at da benim kızım olan Beyaz Prenses'ti. Kızım büyüdükçe güzelleşmişti. Bir gün yanardağın kötü kalpli büyücüsü sarayıma gelip kızımla evlenmek istediğini söyledi. Güzel kızımın bu kötü kalpli büyücüyle evlenip ateşler arasında yaşamasına izin veremezdim. Kötü kalpli büyücü bunu duyunca çok kızdı. Beni ve sarayımda yaşayan herkesi ağaca çevirdi' diyerek ağlamaya başlamış. Ayşe kralın başına gelenlere çok üzülmüş. O sırada ağaç 'Ah! Ah! ' diyerek içini çekmiş. Ormandaki diğer ağaçlar da 'Ah! Ah! ' diye inlemişler. Ayşe 'Peki ya prenses ne oldu? ' diye sormuş. Ağaç anlatmaya devam etmiş. 'Yanardağın büyücüsü kızıma onunla evlenirse bizi eski halimize getireceğine söz vermiş. Fakat ben ve buradaki bütün ağaçlar prensesin o kötü büyücüyle evlenmesindense ağaç olarak kalmaya razı olduk. Bunun üzerine büyücü kızımı da beyaz ata çevirdi.' Ayşe ağaca yardım etmek için bir çare bulmaya çalışmış. Ama aklına bir çare gelmemiş. Ağaca 'Bu kötü sihir nasıl bozulacak? ' diye sormuş. Ağaç 'Bu sihiri bozmanın iki yolu var' demiş. 'Ya prenses büyücüyle evlenecek, ya da bir prens bu at haliyle prensesle evlenmeyi kabul edecek. Prenses evlendiği gün sihir bozulacak.' Ayşe ağacın bu sözleri üzerine sarayın sihirbazının okuduğu kitabı hatırlamış. Kitapta yazanları ağaca anlatmış. Ağaç 'Zaten kötü büyücü yanardağın içine düşüp ateşler arasında yok oldu. Bu durumdan ancak beyaz at papatya ülkesinin prensiyle evlenirse kurtuluruz' diyerek tekrar içini çekmiş.
Ayşe 'Aklıma bir fikir geldi! ' diye bağırmış. 'Beyaz at prensle evlenecek! ' Işbulan'a dönüp 'Haydi, bir an önce beyaz atı bulalım' demiş. Ayşe ve Işbulan ormanda beyaz atı aramaya başlamışlar. Fakat beyaz at hiç bir yerde yokmuş. Ormandan kıyısında karşılarına beyaz bir yılan çıkmış. Işbulan korkuyla Ayşe'nin kucağına atlamış. Yılan 'Benden korkmayın, size bir kötülüğüm dokunmaz' demiş. Ayşe ona beyaz atı görüp görmediğini sormuş. Yılan 'Beyaz at bataklığa saplandı. Lütfen yardım edin. Onu kurtarın' diye yalvarmış. Ayşe ve Işbulan yılanı takip ederek bataklığa gelmişler. Beyaz atı bataklıkta bulmuşlar. Epeyce uğraştıktan sonra onu kurtarmışlar. Ayşe hemen beyaz ata yaptığı planı anlatmış. Beyaz at ağaçta duran minik beyaz kuşu yanına çağırmış. Ona Ayşe'den ayrılmamasını, Ayşe söylediği zaman gelip kendini bulmasını söylemiş.
- 4 -
Ayşe ve Işbulan, minik beyaz kuşla birlikte Papatya Ülkesine dönmüşler. Doğruca saraya gidip sihirbazı bulmuşlar. Sihirbaz onları görünce çok sevinmiş. Zira onlardan başka umudu yokmuş. Ayşe sihirbaza 'Krala gidip bir at yarışı düzenlemesini söyle' demiş. 'Prensin evleneceği prenses de o yarışa katılacak ve o prensesten başka hiç kimse prensi at yarışında geçemeyecek.' Sihirbaz hemen krala koşup bunları anlatmış. Kral bu fikri çok saçma bulmuş. Ama başka çaresi de yokmuş. Hemen ülkenin her tarafına haber yollayıp bir at yarışı yapılacağını ve prensi geçmeyi başaran kızın prensle evleneceğini duyurmuş.
Yarışın yapılacağı gün Ayşe minik beyaz kuşa 'Çabuk git beyaz atı bul. Yarışın bugün yapılacağını söyle. O ne yapacağını biliyor' demiş. Kral öğlen yemeğinde yarışa katılan herkesin katıldığı bir ziyafet vermiş. Yemekten sonra yarışlar başlamış. Yarışa katılan bütün kızların bindiği atlar beyazmış. Ama hiç biri beyaz at gibi hızlı koşamıyormuş Hiç biri prensi geçmeyi başaramamış. Kral 'Zaten bu saçmalıktı' diye homurdanmış. Sihirbaza dönüp 'Sen de kendine yeni bir iş ara' demiş.
Tam o sırada beyaz at koşarak yarışın yapıldığı alana girmiş. Prensin yanına gelip durmuş. Minik beyaz kuş, beyaz atın heybesinden altın bir yaprak çıkarıp prense vermiş. Yaprakta 'Benimle yarış' yazıyormuş. Prens 'Ama bu atın binicisi yok' demiş. Minik kuş prense bir yaprak daha vermiş. Bu yaprakta 'Kazanırsam benimle evlenirsin' yazıyormuş. Kral ayağa fırlayıp 'Atın bu hayvanı dışarı! ' diye bağırmış. Prens 'Nasıl olsa kimse beni geçemez' diye düşünmüş. 'Durun' demiş. 'Bu atla yarışacağım.' Yarış başlamış. Beyaz at öyle hızlı koşuyormuş ki daha prens yarı yola gelmeden yarışı bitirmiş. Minik beyaz kuş, beyaz atı heybesinden inciden yapılmış bir elma çıkartıp prense vermiş. Üzerinde 'Sözünü unutma' yazıyormuş.
Kral prensin bir atla evlenmek zorunda kalmasına çok kızmış. Fakat prens inciden yapılmış elmayı sürekli elinde tutuyor, 'Sözünü unutma' diye söyleniyormuş. Kral çaresiz düğün hazırlıklarına başlamış. Düğün günü prens beyaz atla birlikte kralın önünde duruyormuş. Kral beyaz ata tacını takacak ve o andan itibaren prens ve beyaz at evlenmiş olacaklarmış. Kral homurdana homurdana tacı alıp beyaz atın başına koymuş. Birden her yeri beyaz bir ışık kaplamış. Ayşe sihirin bozulduğunu anlayıp İşbulan’a sarılmış ve gözlerini kapamış. Gözlerini açtığında ışığın dağılmaya başladığını ve beyaz atın yerinde altın rengi saçları olan güzel bir prensesin durduğunu görmüş. Herkes şaşkınlık içindeymiş. Prenses olanları anlatırken içeri babası İnci Ülkesi'nin kralı girmiş. Başındaki inciden tacı prensin başına takmış. Hepsi çok mutluymuş.
Ayşe İşbulan’a bakmış. Bir de ne görsün? İşbulan da bembeyaz bir kedi olmuş. İşbulan ona aslında Beyaz Prenses'in kedisi olduğunu, sihir bozulunca eski haline döndüğünü anlatmış. Ayşe'ye 'Artık evine dönmelisin' demiş. Ayşe İşbulan’a 'Sen benimle gelmiyor musun? ' diye sormuş. İşbulan 'Ben buraya aitim. Burada kalmalıyım' demiş. Ayşe İşbulan'dan ayrılacağı için çok üzülmüş. İşbulan 'Papatyanın sırrını kimseye anlatmadığın sürece ne zaman istersen buraya gelip beni görebilirsin' demiş.
Ayşe dostlarına veda edip bahçeye çıkmış. İşbulan’la birlikte bahçedeki büyük papatyanın yanına gitmişler. İşbulan papatyaya bakıp 'Eyvah! Papatya solmuş' diye bağırmış. Ayşe papatyanın yaprağını koparmadan eve dönemeyeceğini biliyormuş. Ağlamaya başlamış. Sarayın sihirbazı yanlarına gelerek 'Ağlama Ayşe' demiş. 'Anneni düşün ve ona papatyayı sulamasını söyle.' Ayşe sihirbazın söylediğini yapmış. Ayşe'nin annesi rüyasında Ayşe'yi görüyormuş. Ayşe ona papatyayı sulamasını söylüyormuş. Yatağında sağa sola dönerken avucundaki inci düşmüş. Annesi uyanmış. Gerçekten papatyayı solmuş, yapraklarını da dökülmüş görünce hemen onu sulamış. Bir anda papatya canlanıp eski haline dönmüş. Şaşkınlık içerisinde papatyanın beyaz yapraklarından birini koparmış. Yaprak elinde bir inci tanesine dönüşmüş. Annesi orada uyuyakalmış. Ayşe açılan yoldan evine dönmüş. Dönerken yine kuş gibi uçtuğunu hissetmiş. Annesinin elindeki inciyi alıp onu uyandırmış. Annesi 'Garip bir rüya gördüm' demiş. 'Papatya solmuştu. Sulayınca eski haline döndü.' Ayşe annesine sarılmış. Annesi 'İşbulan’ı bulabildin mi? ' diye sormuş. Ayşe 'İşbulan gitti anne. Artık hiç gelmeyecek' demiş. Ayşe ve annesi beş tane büyük pırlanta parçasını satmışlar. Ellerine ömür boyu yetecek kadar çok para geçmiş. Güzel bir ev alıp orada mutlu yaşamışlar. Ayşe annesini uyutan o iki tane inciden bir çift küpe yaptırmış Onları üzerinden hiç ayırmamış. Papatyanın sırrını yaşadığı sürece hiç kimseye anlatmamış. Sık sık İşbulan’ı ve dostlarını görmeye gitmiş
- SON –
Hasan demyrci
Akın AkçaKayıt Tarihi : 21.10.2006 06:16:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/10/21/benden-olmayan-papatyanin-sirri.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!