Benden olmayan - Cennetle cehennemin evl ...

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Benden olmayan - Cennetle cehennemin evliliğinden. W.Blake

ALTIKIRKBEŞ
Neredeyse bütün eserleri dizisi: 02
William Blake - The Mariage of Heaven and Hell, 1790 ı. baskı: Mart 1997 (Türkçesi: Rahmi G. Öğdül)
2. baskı: Eylül 2003
Yayın Yönetmeni Kaan Çaydamlı
Kapak Tasarımı Altıkırkdört Yapım / Murat (K) Bozkurt
Sayfa Tasarımı S. K. Angı
Baskı
Umut Matbaacılık (0-212) 637 09 34 - 04 i i
ISBN-975-279-001-1
Bu çevirinin tüm yayın haklarını sahiplendik. Tanıtım alıntıları dışında -makul boyutlarda- izinsiz çoğaltılması ahlak kurallarına göre ayıp, yasalarımıza göre suç sayılmaktadır.
Böyle bir harekete kalkışmak istediğinizde önce bize sorarsanız uygar dünya adına seviniriz.
P.S.: Tüm fotokopi fanzinler yukarıdaki açıklamadan bağımsızdırlar. Onlar istedikleri ALTIKIRKBEŞ kitabını veya metnini çoğa1tabilir, bozup yeniden yaratabilirler. Okurlarımızı yasal dergileri değil 'fotokopi fanzinleri' izlemeye çağırıyoruz. Onlar sizi uçurumdan aşağı itecek güce sahiptirler ve uçmayı öğrenmenin zamanı geldi.
Yaşasın FOTOKOPİ, Yaşasın KAOS
ALTIKIRKBEŞ YAYIN
bir Kaybedenler Kulilbi! tribidir.
Yazışma adresi: Caferağa mah Ağabey sok No:42, Moda Konuşma adresi: (0-216) 414 75 08 - 09
Fax: (0-216) 414 27 50
Internet satışı: www.altikirkbes.com

i
i
i
i i
i

William Blake
(28 Kasım 1757, Londra - 12 Ağustos 1827, Londra) İngiliz §air: ressam, oymabaskı ustası ve mistik.
Eserleri: Poetical Sketches by W. B. (1783) , Masumiyet Şarkılan (1789) , The French Revolutian (1791, basılamadı, sadece bir prova kopyası var) , Songs of Experience (1794) , The Poetical Works ofW. B. (1893,3 cilt, der. E.]. Ellis ve W.B. Yeats; aynı İSİrnde ikinci bİr derleme, 1913, ]. Sampson) , The Complete Writings of W. B. (1957, der. Geoffrey Keynes) , The Letters ofW. B. (1968, der. Geoffrey Keynes
Tıpkı basımıarı: The Note-Book of W. B. - Called The Rosetti ManUSCript (1935, der. Geoffrey Keynes) , Blake's Il/ustrations to The Divine Comedy (1953, der. Albert S. Roe) , Blake's lob: W. B. 's Il/ustrations of The Book• of lob (1966, d; r. S.F. Damon) :

William Blake
Cennet ve Cehennemin Evliliği
Türkçesi: Suat Kemal Angı

ALTIKIRKBEŞ YAYıN Kadıköy, 2003

LEVHA 2
Kanıt
Kükrer Rintrah ve savurur ate§lerini kasvetli havada, Derinlerde sürüklenir aç bulutlar.
Uysaldı eskiden ve adil insan, Tuttu ölüm vadisi boyunca Tehlikeli bir patikanın yolunu. Güller dikilir çalıların arasına, Ve kıraç fundalıkta
V ızıldar bal arıları.
o tehlikeli patika yapıldı sonra, Ve bir ırmak ve bir pınar
Her uçuruma, her mezara,
Ve kızıl balçıkla sıvandı Ağarmı§ kemiklerin üzeri.
Kötü adam terk edene dek kolaylığın patikalarını, Tehlikeli yollarda yürümek ve sürmek uğruna Çorak iklimlere adil insanı.
Az bulunur bir tevazuuyla Sinsice ilerliyor §imdi yılan.
Ve aslanların dola§tığı diyarlarda Öfkeden kuduruyor adil insan.
Kükrer Rintrah ve savurur ate§lerini kasvetli havada, Derinlerde sürüklenir aç bulutlar.
-9-

Yeni bir cennet ba§lıyor ve otuz üç yıl geçmi§ken doğalı, Sonsuz Cehennem tekrar canlanıyor. ݧte bak! Swedenborg mezarın üzerine tüneyen Melektir; yapıtları, katlanmı§ keten giysilerdir. Şimdi, Edom'un hükümranlığı ve \Adem'in Cennete geri dönme zamanıdır. Bakınız ݧaya, Bab XXXIV ve XXXV.
Kar§ıtlıklar yoksa ilerleme olmaz. Çekim ve İtim, Akıl ve Enerji, A§k ~e Nefret, İnsan varolu§u için gereklidir.
Bu kar§ıtlıklardan, dinin İyi ve Kötü dediği ortaya çıkar. İyi edilgendir, Akıl'a boyun eğer. Kötü, Enerji'den doğan ve etkin olandır.
İyi Cennettir. Kötü Cehennem.

İblisin Sesi
Kutsal kitapların ya da kutsal yasaların hepsi, §u yanılgıların nedenleri olmu§lardır:
1. Hani ya, insanın iki gerçek varolu§ ilkesi vardır: bir Beden ve bir Ruh.
2. Enerji, ki Kötü bellenmi§tir, yalnızca Bedenden gelir, ve Akıl, ki İyi denir ona, sadece Ruhtan gelir.
3.Tanrı, Enerjilerinin pe§inden giden İnsana, Sonsuzluk içinde eziyet edecektir.
Oysa, bunların Kar§ıtlarıdır Gerçek olan:
1.Ruhundan ayrı Bedeni yoktur İnsanın, zira Beden, be§ Duyuyla sezilen Ruhun parçasıdır, ki bu Duyular, bu çağda Ruhun ba§lıca giri§ kapılarıdır:
2.Enerji yegane ya§amdır ve Bedenden
kaynaklanır, ve Akıl, Enerjiyi sınırlayan ya da onu dı§tan ku§atandır.
3.Enerji Sonsuz Hazdır.

LEVHA 5-6

Arzuyu kısıtlayanlar, kendi arzuları dizginlenemeyecek denli zayıf olduğu için böyle yapar; ve kısıtlayıcı olan ya da Akıl, arzunun yerini zorla ele geçirir ve gönülsüz olanı yönetir.
Ve kısıtlandığı için giderek edilginle§ir, sonunda ve sadece arzunun gölgesi kalıncaya kadar.
Bunun tarihi Yitik Cennet'te anlatılır ki, Yönetici ya da Akıl'a Mesih adı verilir.
Ve ilk Ba§melek' e, ya da göklerin sahibinden emirler getirene İblis ya da Şeytan denir, ki onun çocuklarına Günah ve Ölüm adı verilir.
Oysa Eyub'un kitabında, Milton'ın Mesih'ine Şeytan denmektedir.
Zira bu tarih, her iki tarafça da benimsenmi§tir.

Gerçekten de, Arzu sanki defedilmi§ gibi görünür Akıl'a, lakin İblis, Mesih'in arzusuna yenik dü§tüğünü ve 'Cehennemden çaldıklarıyla bir cennet kurduğunu söyler.
Teselli ediciyi ya da Arzuyu yollaması için Mesih'in Baba'ya yalvarınası İncil'de betimlenir, ki Akıl, gelenler üzerinde Fikirler in§a edebilecektir; Kutsal Kitabın Yehova'sı alevler üzerinde oturandan ba§kası değildir. Bilin ki, İsa'nın ölümünden sonra Yehova olan, odur.
Fakat Milton'da, Baba Yazgıdır, Oğul be§ duyunun Oranı ve Kutsal-ruh ise Bo§luk!
Not: Melekleri ve Tanrıyı yazarken Milton'ın elinin kolunun bağlanması, İblisleri ve Cehennemi yazarken ise özgür kalmasının nedeni, onun gerçek bir Şair olması ve farkında olmadan İblis'in yanında yer almasıdır.

Anılası Bir Dü§
Cehennem ate§leri arasında, Dehanın Meleklere azap ve çılgınlık gibi gelen zevkleriyle kendimden geçmi§ yürüyorken, onların bazı Mesellerini derledim. Bana öyle geliyordu ki, kullandığı deyi§ler bir ulusun karakterini nasıl gözler önüne sererse, Cehennem Meselleri de, Cehenneme ait bilgeliğin doğasını, yapıların ya da giysilerin betimlenmesinden çok daha iyi ortaya çıkaracaktı.
Eve geldiğimde, sarp bir uçurumun varolan dünyaya öfkeyle baktığı yerde, be§ duyunun cehenneminde, siyah bulutlara bürünmüş ve kayalığın üzerinde dolanan kudretli bir İblis gördüm; küle çeviren alevlerle, insan zihnince algılanan ve yeryüzündekilerin okuduğu §u cümleyi yazdı.
Havayı parselleyen her ku§un, be§ duyunuz içine hapsedilmi§,
Engin bir haz dünyası olduğunu nasıl bilmezsiniz?

Cehennem Meselleri
Ekim zamanı öğren, hasat vakti öğret, kışın keyfine bak.
Arabanı ve sabanını ölülerin kemikleri üzerinde sür. A§ırılığın yolu bilgeliğin sarayına vanr.
Sağgörü, Yeteneksizliğin kur yaptığı zengin ve çirkin bir kız kurusudur.
Arzulayan ama eylemeyen, hastalık üretir. Biçilmi§ solucan sabanı affeder.
Suyu seveni ırmağa daldır.
Budala ile bilgenin gördüğü ağaç aynı değildir. Yüzü ışık saçmayan asla bir yıldızalamaz.
Sonsuzluk, zamanın nimetlerine a§ıktıt' Me§glil arının kedere vakti yoktur.
Budalalığın zamanı saatle ölçülür, bilgeliğinkini hiçbir saat ölçemez.
Tüm sağlıklı besinler ağsız ya da kapansız yakalanır. Kıtlık zamanında sayıyı, ağırlığı ve ölçüyü kaydet. Hiçbir ku§ sadece kendi kanatlarıyla çok yükseğe
uçamaz.
Ölü bir gövde yaraların öcünü alamaz.
En yüce edim, kendinizden önce ba§kasını dü§ünmektir.
Budala ki§i budalalığında diretseydi, bilge olurdu. Budalalık hilekarlığın maskesidir.
Gururun pelerini Utançtır.

Hapishaneler Yasanın' ta§larıyla in§a edilir, Kerhaneler Dinin tuğlalarıyla.
Tavusku§unun kibri Tanrının görkemidir.
Keçinin §ehveti Tanrının cömertliğidir.
Asl~nın gazabı Tanrının bilgeliğidir.
Kadının çıplaklığı Tanrının yapıtıdır.
Kederin a§ırısı güler. Ne§enin fazlası gözya§ı döker. Aslanların kükremesi, kurtların uluması, fırtınalı denizin öfkeden kabarması ve yok edici kılıç, insan gözünün göremeyeceği sonsuzun parçalarıdır.
Tilki kapanı suçlar, kendini değiL.
Zevk döller. Keder doğurtur.
Erkek aslan postu, kadın koyun kürkü giysin.
Ku§a bir yuva, örümceğe bir ağ, insana dostluk. Sıntkan bencil budala ile somurtkan huysuz budala, her ikisi de bilge sanılacaklar, ki belki ve böylece bir güç olacaklar.
Şimdi kanıtlanan eskiden sadece hayal edilirdi. Sıçan, fare, tilki ve tav§an, kökleri gözler; aslan, kaplan, at ve fil meyveleri gözler.
Samıç tutar, pınar ta§ırır.
Bir dü§ünce ummanı doldurur.
Dü§ünceni söylemeye daima hazır ol, alçak ki§i senden sakınacaktır.
İnanılası her §ey, hakikatin imgesidir.
Kartal asla, kargayı öğrenmeye boyun eğdiği zamanki kadar vakit kaybetınemi§tir.

Tilki kendi geçimini sağlar, Tanrı ise aslanınkini.
Sabahları dü§ün. Öğlen vakti eyle. Al[§am ye. Gece
uyu.
Kendisini aIdatınana göz yuman, seni tanıyordur. Pulluğun sözcükleri izlemesi gibi, Tanrı da duacıları ödüllendirir.
Öfkenin kaplanları, eğitimin atlarından daha bilgedir.
Durgun sudan zehir bekle.
Yeterli olanın fazlasını bilmedikçe, neyin yeteceğini asla bilemezsin.
Aptalın sitemini dinle! Bu krallara yara§ır.
Ate§in gözleri, havanın burun delikleri, suyun ağzı, toprağın sakalı.
Cesareti az olan, §eytanlıkta ustadır.
Ne elma ağacı kayın ağacına nasıl büyüyeceğini sorar, ne de aslan merak eder, at nasıl avlanır. Müte§ekkir alıcı bereketli hasat kaldırır.
Ba§kaları budala olmasaydı, biz budala olurduk.
Tatlı hazzın ruhu asla kirletilemez.
Bir Kartal gördüğünde, Dehanın bir parçasını
görürsün. Kaldır kafanı!
Yumurtlamak için tırtılın en uygun yaprakları özenle seçmesi gibi, rahip de en tatlı zevklerde lanet eder. Küçük bir çiçek yaratmak çağlara malolur. Bağlayanları lanetle. Gev§etenleri kutsa.
En iyi §arap en eskisidir, en iyi su en tazesidir. Dualar toprağı sürmez! Şükürler ekin biçmez! Hazlar gülmezl Kederler gözya§ı dökmez!

Ba§ Soyluluk, kalp Merhamet duygusu uyandınr, cinsel organlar Güzellik, eller ve ayaklar ürantı.
Ku§ için hava, balık için deniz neyse, a§ağılık ki§i için de hor görme odur.
Karga her §eyin siyah olmasını diledi, bayku§ ise beyaz.
Co§kunluk güzelliktir.
Öğüt vereni tilki olsaydı, aslan kurnaz olurdu. Geli§me düz yollar yaratır, oysa Geli§menin uğramadığı dolambaçlı yollar, Dehanın yollarıdır. Doyurulmamı§ arzuları emzireceğine, bebeği daha be§ikteyken öldür.
İnsanın olmadığı yerde doğa çoraktır.
Hakikat asla anla§ılsın diye anlatılamaz, ve inanılamaz hakikate.

. LEVHAıı.

Antik çağın Şairleri tüm sezilir nesneleri, onlara, çoğalttıkları ve sayısız duyunun algılayabileceği her §eyin, ormanların, ırmakların, dağların, göllerin, kentlerin, ulusların adlarını vererek ve bunların özellikleriyle donatarak, Tanrılar ve Deha ile canlandırdılar.
Ve özellikle, onun zihinsel incelediler.
Ta ki, çıkarcı bazı ki§ilerin, zihinsel tanrıları anlamaya ya da cisimlerinden soyutlamaya çalı§arak avamı kölele§tirdiği bir sistem olu§uncaya dek, ki böyle ba§ladı Rahiplik.
Şiirsel masallardan tapınma biçimleri seçerek.
Ve an geldi, Tanrıların bu tür §eyler emrettiğini bildirdiler.
her kentin ve ülkenin dehasını, tanrısının altına yerle§tirerek
Böylece insanlar, Bütün Tanrısal Varlıkların insanoğlunun gönlünde barındığını unuttular.

LEVHA lZ.D
Anılası Bir Dü§
Peygamber ݧaya ve Peygamber Hezekiel benimle yemek yedi ve nasıl böylesine emin bir §ekilde ve hiç çekinmeden, Tannnın kendileriyle konu§tuğunu öne sürmeye cesaret ettiklerini sordum onlara; ve aynı zamanda yanlı§anla§ılıp, bir dayatma nedeni olacaklarını dü§ünüp dü§ünmediklerini de.
ݧaya yanıtladı: 'Sınırlı ve organik bir algıyla ne gördüm ne i§ittim T annyı; lakin duyulanm her §eyin içindeki sonsuzu ke§fetti, i§te o zaman, haks~zlığa öfkelenen dürüst sesin T annnın sesi olduğundan hiç ku§ku duymadığım için, sonuçlarına aldırmadan yazdım.'
Ardından sordum: 'Bir §eyin öyle olduğuna duyulan sarsılmaz inanç, o §eyi öyle yapar mı? '
Yanıtladı: 'Tüm §airler bunun böyle olduğuna inanır, ki imgelem çağında bu güçlü inanı§ dağları yerinden oynatmı§tı; fakat pek çok insan, herhangi bir §eye güçlü bir inanç besleyebilme yeteneğinden mahrumdur.'
Sonra Hezekiel §öyle dedi: 'Doğu felsefesi insan algısının temel ilkelerini öğretti: Ba§langıçta, bazı uluslar bir ilkeye bazılarıysa bir diğerine inandılar; biz İsrailliler (§imdi adlandırdığınız gibi) Şiirsel Dehanın temel ilke, diğerlerininse sadece birer türev olduğunu öğrettik ki, ba§ka ülkelerin Din adamlarını ve Filozoflarını hor görmemizin ve tüm Tanrıların bizim
-20-

Tanrımızdan kaynaklandığının ve Şiirsel Dehaya bağımlı olduklarının er ya da geç kanıtlanacağına dair kehanetimizin nedeni buydu. Büyük §airimiz Kral Davut'un a§kın tutkusu ve Tanrıya yakarı§ındaki dokunaklılık bundandır; bunları söyleyerek dü§manlarını yener ve kralları yönetir. Ve biz Tanrımızı öylesine sevdik ki, diğer ulusların tüm tanrılarına onun adıyla lanet ettik ve ayaklanmı§ olduklarını öne sürdük. Bu dü§ünceler yüzünden avam, er ya da geç tüm ulusların Yahudilerin uyruğu haline geleceğini dü§ünür oldu.'
'Bu,' dedi, 'tüm güçlü inançlar gibi a§kınla§ır, zira bütün uluslar Yahudi yasalarına inanır ve Yahudilerin tanrısına taparlar; daha büyük bir boyun eği§ olabilir mi? '
Bu sözleri hayretle dinledim ve §imdi kendi kanaatimi itiraf etmeliyim. Yemekten sonra ݧaya'ya, kayıp yapıtlarını dünyaya lütfedip edemeyeceğini sordum. E§İt değerdeki hiçbir §ey kaybolmaz dedi. Hezekiel de aynı §eyi söyledi.
Bu kez ݧaya'ya, onu üç yıl boyunca çıplak ve yalınayak dola§tıran §eyi sordum. 'Dostumuz Yunanlı Diogenes'i dola§tıranla aynı §ey,' diye yanıtladı.
Sonra Hezekiel' e, neden hayvan dı§kısı. yediğini ve neden çok uzun süre sağ ve sol yanı üstüne y.attığını sordum. 'Diğer insanları sonsuzluk algısına yükseltme arzusu,' diye yanıt verdi, 'ki Kuzey Amerika kabilelerinin uyguladığı bir pratiktir bu ve sadece §u anın rahatlığı ve zevki uğruna dehasına ve vicdanına direnen ki§i, dürüst olabilir mi? '
-21-

LEVHA 14

Cehennemde duyduğuma göre, dünyanın altı bin yılın sonunda, alevler içinde yanıp külolacağını söyleyen antik gelenek doğrudur.
Bu vesileyle, yalazlı kılıcıyla kerubi'ye hayat ağacındaki muhafızlığını bırakması emredilir, ki bunu yaptığında bütün yaradılı§ yok olacak ve §u an için sonlu ve çürümü§ olarak görünenler, sonsuz ve kutsal olarak ortaya çıkacaktır.
Bu, daha fazla tensel zevkle gerçekle§ecektir. Lakin, insanın ruhundan ayrı bir bedeni olduğu temel inancı silinmelidir; ki bunu korkunç bir yöntemle, Cehennem için sağlıklı ve §ifalı olan, görünürdeki yüzeyleri eriten ve gizlenmi§ olan sonsuzu gözler önüne seren a§ındırıcılarla, levhalar üzerine basarak yapacağım.
Algının kapıları temizlenirse, her §ey insana olduğu gibi, sonsuz biçimiyle görünecektir.
Çünkü insanoğlu kendisini, her §eyi daracık çatlaklarından gördüğü mağarasına kapatml§tır.
-22-

LEVHA 15
Anılası Bir Düş
Cehennemde bir Basımevindeydim ve bilginin kuşaktan kuşağa aktarıldığı yöntemi gördüm.
Birinci odada, bir dolu Ejderhanın oyuyar olduğu mağaranın ağzındaki süprüntüyü temizleyen, bir Ejderha-Adam vardı.
İkinci odada, diğerlerinin altın, gümü§ ve değerli ta§larla süsledikleri, kayaya ve mağaranın etrafına dolanmı§ bir Engerek duruyordu.
Üçüncü adadaki, kanatları ve tüyleri hava olan bir kartaldı ki, mağaranın içindeki sonsuzluğun nedeniydi. Çevrede bir dolu, uçsuz bucaksız uçurumlar üzerine saraylar in§a eden, Kartal-benzeri adam vardı.
Dördüncü odada, madenIeri eriterek canlı sıvılara dönü§türen, yalazlı ate§lerden Aslanlar Öfkeyle dola§ıyordu.
Be§inci adadakiler, metalleri geni§ kaplara döken İsimsiz biçimlerdi.
Bunlar, altıncı adayı dolduran İnsanlarca alınıp kitap biçimine sokuluyor ve kütüphanelere diziliyordu.

-23-

12.

LEVHA ]6-17
.•.
Bu dünyayı kendi duyusal varolu§u içinde

biçimlendiren ve §u an onun içinde zincire vurulmu§ olarak ya§ıyor görünen Devler, gerçekte dünyadaki dirimin nedenleri ve tüm canlılığın kaynaklarıdırlar. Lakin zincirler, enerjiye kar§ı direnme gücü ta§ıyan zayıf ve uysal zihinlerin kumazlığıdır ki, mesele göre, cesareti az olan §eytanlıkta ustadır.
Bu yüzden, varlığın bir kısmı Doğurgan, diğer kısmıysa Y okedicidir. Yokeden için, vareden zincire vurulmu§ gibidir, oysa böyle değildir bu, o sadece varolu§tan paylar alır ve bunu bütün sanır.
Eğer ki Yokeden, bir deniz misali, hazIarının fazlasını kabul etmezse, Doğurgan Doğurganlıktan kesilecektir.
Bazıları §öyle diyecektir: 'Tanrı tek Doğurgan değil midir? ' Yanıtlayayım: 'Tanrı sadece Eyler ve Vardır, varolan varlıklarda ya da İnsanlarda.'

Bu iki tür insan daima yeryüzündedir ve dü§man olmaları gerekir; her kim ki onları uzla§tırmaya çalı§ır, varolu§u yok etmek istiyor demektir.
Din, bu ikisini uzla§tırma çabasıdır.
Not: İsa Mesih onları birle§tirmek değil, koyunlar ve keçiler Meselinde olduğu gibi, ayırmak istedi ve §öyle dedi: 'Barı§ değil, kılıç getirmeye geldim.'
Mesih ya da Şeytan, ya da Ba§tan Çıkarıcı, enerjilerimizin kaynağı olan Tufan-öncesi varlıkların biri gibi dü§ünülürdü eskiden.

LEVHA 17-20
Anılası Bir Dü§
Bir Melek yanıma geldi ve dedi ki: 'Ah acınası aptal genç adam! Ah ürkünç ki§i! Ah deh§etli durum! Sonsuza dek kendin için hazırlıyor ve büyük bir hızla geçip gidiyor olduğun kavurucu zindanı dܧün hele biL'
Dedim ki: 'Belki bana ebedi yazgıffil göstermek istersin ve oturup üzerinde birlikte dü§ünürüz, hangimizin yazgısı en çekici, anlarız.'
Sonra beni bir ahırın ve bir kilisenin içinden geçirerek, dibinde bir kalıphane olan mabedin mahzenine indirdi. Kalıphaneden geçtik ve bir mağaraya vardık. Mağaranın dolambaçlı yollarından a§ağıya, can sıkıcı yolumuzda el yorda1lllyla ilerledik ve nihayet altıffilzda, yeraltı göğü gibi uçsuz bucaksız bir bo§luk belirdi ve ağaçların köklerine tutunup bu ummanın üzerinde sallandık. Dedim ki: 'Hadi gel kendimizi bo§luğa bırakalım ve Tanrının inayeti burada mıymı§ görelim. Sen yapmasan da ben yapacağım.' Dedi ki: 'Hiç kalkı§ma, Ah genç adam, burada kal ve karanlık dağılır dağılmaz ortaya çıkacak yazgını gör.'
Böylece onunla kaldım, bir me§enin kıvrılffil§ köküne oturarak. O, derinlere doğru ba§ a§ağı sarkan bir mantara asılıydı.
-26-

Derken, uçsuz bucaksız Cehennemi gördük, yanan bir kentin dumanı gibi alevler içindeydi, altımızda, sonsuz bir mesafede simsiyah ama parıldayan güne§ duruyordu, onun da çevresinde, en korkunç hayvan biçimleriyle pislikten fı§kırmı§, ki hava bunlarla doluydu ve sanki bunlardan var edilmi§ gibiydi, uçan• ya da sonsuz bo§lukta yüzen avların pe§inden sürünen devasa örümceklerin dönüp durdukları, alevli yollar uzanıyordu. İblislerdir bunlar ve onlara havanın Güçleri denir. Hangisi benim sonsuz yazgım, diye sordum, yolda§ıma dönüp. 'Siyah ve beyaz örümceklerin arasındaki,' dedi.
Lakin ve birden, siyah ve beyaz örümceklerin arasından bir bulut ve ate§ patlayıverdi, altındaki her §eyi karartarak derinlere doğru yuvarlandı; öyle ki, a§ağıdaki derinlik bir deniz gibi kapkara kesildi ve korkunç bir gürültüyle devrildi. Altımızda görülecek hiçbir §ey yoktu artık, yalnızca kapkara bir fırtına; ta ki, bulutlar ve dalgalar arasından doğuyadoğru bakınca, ate§lerle karı§mı§ bir kan çağlayanı gördük ve durduğumuz yerden birkaç ta§ fırlayıp korkunç bir yılanın puHu kıvnmlarına gömüldü yeniden.
. Sonunda, doğuya doğru üç derece uzakta, dalgaların üzerinde alevlerle kaplı bir tepe belirdi, altın kayalardan bir dağ sırası gibi yükseldi usulca; baktıkça, denizin duman bulutları içinde uzak1a§tığı kıpkızıl iki ate§ küresi ke§fettik, derken onun, [Tevrat'ta bahsi geçen Su Canavarı) Leviathan'ın kafası olduğunu anladık, alnı, bir kaplanın alnı gibi, ye§il ve mor çizgilerle böıünmü§tü. Çok geçmeden
-27-

13.

14.
ağzını ve kırmızı solungaçlarını gördük; ötkeden kuduran ve kanın ı§ıltılarıyla kapkara derinliği çınlatan köpüklerin üzerinden sarkmı§, bize doğru ilerliyordu, tinsel bir varolu§un korkunç ötkesiyle.
Dostum Melek durduğu yerden kalıphaneye tırmandı. Tek ba§ıma kalmı§tım ki bu görünüm ansızın kayboldu, ve kendimi ay ı§ığının altında ho§ bir ırmağın kıyısında otururken buldum, arp çalan bir §arkıyıcı dinliyordum, §arkısının sözleri §öyleydi: 'Sabit fikirli ki§i durgun suya benzer ve aklın sürüngenlerini yaratır.'
Kalktım ve kalıphaneyi ara§tırdım, Meleğime rastladım orada, §a§ırmı§tı, nasıl kurtulduğumu sordu bana.
Dedim ki: 'Gördüğümüz her §eyin nedeni senin metafiziğindi, çünkü sen uzakla§ır uzakla§maz, ay ı§ığı dü§mü§ bir ırmağın kıyısında, kendimi bir arpçıyı dinlerken buldum. Artık ebedi yazgımı görmü§ olduk, ben de seninkini göstereyim mi sana! ' Önerime kahkahalarla güldü, ama birden onu kollarımla sımsıkı kavradım ve gece boyunca, yeryüzünün gölgesi üzerinde yükselinceye dek, batıya dOğru uçtum. Sonra onunla birlikte kendimi, güne§in gövdesinin ta içine fırlattım. Burada bey~zlara büründüm, Swedenborg ciltlerini elime alarak harikulade iklimden içeri daldık ve Satürn'e gelene dek bütün gezegenleri geçtik. Durdum ve soluklandım ve ardından Satürn ile sabit yıldızların arasındaki bo§luğa atladım.
'ݧte,' dedim, 'eğer ki ona uzay denebilirse, bu -28-

uzayda senin yazgın.' Derken ahın ve kiliseyi gördük, onu alıp sunağa götürdüm, İncil'i açtım ve i§te! Derin bir çukurdu, önümdeki Meleği iteleyerek içine indim, biraz sonra tuğladan yedi ev belirdi, birine girdik, içerde, hepsi de bellerinden zincirlenmi§ bir kaç maymun ve Habe§ maymunu vardı, di§lerini gösterip birbirlerini kapmaya çalı§ıyorlar, ancak zincirin kısalığı buna izin vermiyordu. Fakat bazen zincirlerin sündüğü oluyordu ve güçlü olan zayıfı yakaladı, sınta sınta çiftle§ti önce onunla, ardından parçalayıp yuttu, tek tek kollarını kopararak, aciz bir beden kaldı geriye. Sınttıktan ve aldatıcı bir §etkatle öptükten sonra, diğerleri de çarçabuk yiyip bitirdi gövdeyi ve etrafta kendi kuyruğundan i§tahla et koparan biri vardı. Le§ kokusu her ikimizi de fena halde rahatsız edince kalıphaneye girdik, ve ellerimle, kalıphanenin içinde Aristoteles'in Analitik'i oluveren bir gövdenin iskeletini ta§ıyordum.
Melek birden, 'Senin sınırsız hayal gücün beni rahatsız etti,' dedi, 'utanmalısın.'
Dedim ki, 'Birbirimizi kandınyoruz biz, ki yapıtları sadece Analitik olan senle konu§mak, bo§a vakit kaybı.'
-29-

LEVHA 21•22

Tek bilge onlarmış gibi, kendilerinden daima övünçle söz eden Melekler tanıdım, ki dizgesel uslamlamanın doğurduğu, cüretkar bir küstahlıktı bu yaptıklan.
Bu yüzden ki Swedenborg, yazdıklannın yeni olduğuyla övünür; oysa yazdıklan, daha önceden basılmış kitapıann sadece İçindekiler ya da Dizin bölümleridir.
Gösteriş olsun diye bir maymun taşıyordu adamın biri ve maymundan dirhem dirhem bilge olduğu için kibirlendi, ve yedi adamdan çok daha bilge olduğuna inandı zavallı. Swedenborg'a olan da budur, kiliseterin budalalığını gösterir ve iki yüzlüleri teşhir eder, ta ki her şeyin dinselolduğunu hayal edene ve yeryüzünde ağ parçalayanın bir tek kendisi olduğunu sanana dek.

Şimdi şu yalın gerçeğe kulak verin: Swedenborg tek bir yeni hakikat yazmamıştır. Şimdi de bir diğerine: hep eski sahtekarlıklan yazmıştır.
Ve şimdi de nedenini dinleyin. Sadece ve tümüyle dindar Meleklerle konuşmuş, dinden nefret eden İblisleri hiç dinlememiştir; zira kendini beğenmişliğiyle bunu beceremezdi.
Bu yüzden Swedenborg'un yazdıklan tüm
yüzeysel düşüncelerin bir özeti ve daha yüce olanların bir çözümlemesidir, hepsi bu.
Şimdi de bir başka basit gerçek: Mekanik yeteneklere sahip herhangi biri, Paracelsus ya da Jacob Behmen'in yazılarından, Swedenborg'unkilere eşdeğer on bin cilt üretebilir, Dante'nin ya da Shakespear'inkilerden ise, sınırsız sayıda.
Fakat bunu yaptığında, ustasından daha iyi bildiğini söyletmeyin, zira o, sadece bir mum tutmuştur gÜll1şığında.

15.

LEVHA 22-24

Anılası Bir Düş

Bir keresinde, alevler içinde bir İblis gördüm, bir bulutun üzerine oturan bir Meleğin önünde beliriverdi ve İblis iniıtiyle §unları söyledi:
'Tamıya ibadet, herkesin kendi zekası ölçüsünde, diğer insanlardaki Tanrı vergisine saygı göstermek ve en yüce insanları sevmektir. Büyük insanları kıskanan ve onlara kara çalanlar, Tanrıdan nefret ederler; çünkü ba§ka Tanı:- yoktur.'
Bu sözleri duyan Melek az kalsın masmavi olacaktı, fakat kendini toparladı ve sarı oldu ve nihayet beyaz ve pembe; gülümseyerek yanıtladı.
'Seni Putperest, Tanrı tek değil midir, ve İsa Mesih'te görünür olmamı§ mıdır? Ve İsa Mesih on emri onaylamadı mı? Ve diğer insanların hepsi, birer budala, günahkar ve hiçlik değil midir?
İblis yanıtladı: 'Budalayı havanda buğday ile döv, gene de budalalığı bırakmaz yakasını. İsa Mesih en yüce insansa eğer, en yüce biçimde sevmelisin onu. Şimdi dinle, on emri nasıl onayladığını: sebt günüyle ve onun Tamısıyla alayetmedi mi? Kendisi yüzünden ölenleri katletmedi mi? Zina yapan
kadından cezayı kaldırmadı mı? Kendisini•
geçindirmek için ba§kalarının emeğini çalmadı mı? Pilatus'un huzurunda savunma yapmadığında,
-32-

yalancı tanıklık etmedi mi? Havarileri için dua ettiğinde ve onlara, seni evlerine almayı reddedenlere ayaklarının tozunu silk diye buyurduğunda, gıpta etmedi mi? Diyorum ki sana, bu on emri yıkmadan hiçbir erdem varolamaz. İsa, tepeden tırnağa erdemdi ve kuralları değil, dürtüleri temsil etti.'
O böyle konu§adursun, ben Meleğe baktım, kollarını açmı§ alevleri kucaklıyordu, ve yandı ve İlyas olarak doğdu.
Not: Şimdi bir İblise dönü§mü§ bu Melek, benim çok özel dostumdur. çoğu zaman birlikte, cehennemsi ya da §eytani anlamıyla okuruz İncil'i, ki iyi davranırlarsa, dünya da kavrar bunları.
Benim bir de Cehennem İncili'm var, ister iyi davransınlar ister kötü, dünyanın sahip olacağı.

Aslan ve Öküz için tek yasa Zulümdür.

-33-

mahvoluyorlar! yıkıntılar arasında
LEVHA 25•27
Bir Özgürlük Şarkısı
1.İnledi Ölümsüz Di§i! Tüm yeryüzünden duyuldu iniltisi:
2. İngiltere kıyıları hasta, sessiz; Amerika çayırları solgun!
3.Kehanetin gölgeleri, göller ve ırmaklarla birlikte ürperiyor ve okyanusun kar§ı kıyısına dönmü§ mırıldanıyor: Fransa, yerle bir et zindanını, 4.Altın İspanya, parçala ya§lı Roma'nın barikatlarını,
S.Fırlat anahtarlannı Ey Roma, a§ağıya, derinlere doğru, a§ağıya, hatta ta sonsuza,
6.Ve ağla!
7. Titreyen avuçlarına aldı, yeni doğan ve uluyan deh§eti,
8.Atlantik denizinin engellediği bitimsiz ı§ık dağları üzerinde, yeni doğmu§ ate§, durdu yıldızlı kralın önünde,
9.Gri karlarla ve gümbürdeyen çehrelerle kaplandı yamaçlar, derinlerde dalgalandı kıskanç kanatlar,
10. Kargıya benzeyen el yandı, çözüldü kalkanın tokası, kıskançlığın eli tutu§an saçların arasına daldı ve yeni doğmu§ tansığı, yıldızlı geceye
-34-

doğru savurup attı.
1 ı. Ate§, dü§üyor ate§!
16. Kaldır kafanı! Kaldır bak! Ey Londralı, çoğalt teveccühünü. Ey Yahudi, bırak altın saymayı. Dön yağına ve §arabına geri. Ey Afrikalı! Kara Afrikalı! (Git kanatlı dü§ünce, geni§let onun
alnını.)
13. Ate§li kollar, alevalev yanan saçlar, Batı denizinde sönen güne§ gibi dumanlı.
14. Ebedi uykusundan uyanmı§, ağartılı öğe, kükreyerek uzakla§tı.
15. Bo§u bo§una çırparak kanatlarını, ko§turdu a§ağıya kıskanç ktal; dümenler ve kalkanlar, sava§ arabaları ve atlar, filler, sancaklar, kaleler, mancınıklar ve kayalar arasında, benzi atmı§ danı§manlar, gümbürdeyen sava§çılar, iki büklüm muharipler,
16. Dü§üyor, saldırıyor,
Urthona'nın inlerinde,
gömülü,
17. Bütün gece harabelerin altında, derken, sessiz fakat öfkeli alevleri soldu, ümitsiz kralın etrafında beliren.
18. Gök gürlemesi ve ate§le birlikte, ıssızlığa doğru sürüyor yıldızlı ordularını ve koyu kederin diplerine çevirirken ı§ık saçan gözkapaklarını, on emrini duyuruyor,
19. Sabah onun altın göğsünü ku§ tüyleriyle süslerken, ate§ten oğul, doğu bulutundaydı,
20. Nefretle reddederken ilençle yazılmı§ bulutları,
-35-

ta§tan yasayı toz haline geçirmek için tepiniyof, haykırıyor, gecenin inlerinden salmı§, sonsuz atlan:
Yok artık imparatorluk! Ve §imdi, aslan ve kurt yitip gidecek.

Koro
İzin vermeyin daha fazla, kısık sesli ve ölümcül karalara bürünmü§ §afağın Kuzguni rahipleri, lanetler yağdırmasın hazzın oğullanna. Onun kabul gören tarikat yolda§lan, ki tiran özgür diyor onlara, ne sınır koysun ne de bir çatı çatsın. Solgun dinsel §ehvet, arzulayıp da eylemeyen bakireliği çağırmasın!
Kutsaldır ya§ayan her §ey çünkü.

-
kitaptan worde aktarttığım şekil dilsel bazı değişimlere uğramış. önemli ve anlaşılamayacak yerleri orjinal türkçesine uyarlayacağım ve uyarlıyorum
sevgiler

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 23.7.2006 12:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Akın Akça