Neyi nereye koyacağımı bilemedim
Al bir avuç kelime,
paytak ayaklı cümleler yap bana, öznesi sebebim olsun
Gayrisinde ateşe susar tenim, illaki boşluk
Ödünçtür şu iki tüyden kanadım, kara gözlü kuştan
Benden geri sayarım, hele şu kapılar bir açıla
İki küçük ihtiyar el dokunur yüreğime
Peşi sıra yollara merdiven dayanır
Tozlu gözyaşlarına terli toplu mendiller vurulsun hele
Çekinmeden bir uğur böceği konuverir elime
Ayağında ne tellik ne pabuç…
Hele bir yola çıkalım, yağmur da yağar belki
Eski günlerdeki gibi,
dünden kalma bir de of çekeriz
Arkasından ince saz türküler, peşi sıra
zamanda sersemlemiş şarkılarla avuturuz sızımızı
Sırrımızı vermeyiz yine, sözümüz olur kim bilir?
Kalbin buruk kalmasın sakın!
Bu uğultular notasız kulağa hoş gelmez
Sararmış resimler bile anlam katamaz kargaşaya
Acemi yolcu gibi canın sıkılır uzaklarda
Aşkın aşikar kesilir gözlerinde
Kalemi kağıda dolaşan şair gibi
Saklanır mı hiç gizlediklerin
Yerli yerinde durmazken yüreğin
Bak sayıyorum yine benden geri
Düze çıkmaz cümleler var cebimde, ah bir dinlesen
Dilimin ucunda gözleri var, çiçekçi küçük kızın
Biruni’den habersiz ağzında onun sözleri
Merdivenleri sayıyorum
Tek çıkarsa anlamlandıracak sanki olmuşları
Arif olsaydı koymazdı beni yalnız
Elinde iki bardak çayla “içelim” derdi
Siz bilmeden gayri olurdunuz
Boş verirdik o zaman gayrisini
Ne vardı ölecek, başın göğe mi erdi?
Sen boş ver derdin her seferinde
Sair zamanda boş verirdik hep gayrisini
Kocaman gözleri vardı, dün akşam ağlayan kızın
Dilinde bilmediğim şarkılar
Terli toplu ağlamadı, gözyaşları saçıldı
O ağladıkça karanlıklar beyazladı
Canım sıkılıyordu, gözyaşları toplanmıyordu
Zamanı gelince lazım olur
Dursun kuytunda bu sevda
Kitap arasında unuttuğun para olur ya hani
Unutursan yine öyle kucağına saçılır bu sevda
Yüzün gözün söz olmuş
Üstün başın tozlu çiçeklerin kokusuyla kaplı hala,
bin yıllık
ve bin yıllık gözlerinde karnaval şaşkınlığı
Ne ruhlar saçar ağaçlar saçlarına, yaprak diye
Gün olur pompeti dilersin rüzgardan, aşk diye
Şol cennetin ırmakları geçmez buradan
Baldırı çıplak yeniçeri sormadı sizi hiç, burada
Ölüme tutuklu fedailerle yorulmazdık yenilmekten
Küllerimizden doğmaya hiç gerek yoktu
Her seferinde ölürdük
Duygusuz seremoniler dinlerdi kadınlar
Laubali bir ciddiyet kulaklarına küpe
Kelebekler tenimize dokununca irkilirler, pişkin
Avuçlarında şeytan işçiliğinde tapınakları
Erkeklerde ağladı bu şehirde, çekinmeden
Diş perisi vardı çoğunun, eskiden
Gibilerden öncesini de bilirdik
Zaman tutmazdı hiçbiri, nam-ı diğerler hatırımızdayken
İşimiz dünden kalmazdı, çekinmeden ağlasalardı
Meraklı çocuklar gördüm hayatta
Oyunlarına alet oldu şeytan, gözü dalardı uzaklara
Saklambaç oynarken bulamadı kimse kimseyi
Günahları ardına saklanan çocuklar gördüm
Günahlarının ardında unutuldular
Kalbi temizdi bu adamın, annesi hacı
Referanslı gitmiş ölüme, Allah’ın işi
Süklüm püklüm yürüyüşler, el pençe araf
Zebaninin dudak payını bırakan: insan
22 Temmuz 2010/Tekirdağ
Ahmet DumanKayıt Tarihi : 22.7.2010 21:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!