Zamanla hiç alış verişim yok,
nereye kadarsa gidiş,
o kadar da dönüş diyorum.
Bir bumerang bu, attığın kadar geriye dönüş.
BİR TEK ŞART, TUTUNMAK, TUTMAK,
HAYAT BU DEĞİL Mİ ZATEN,
UÇURUMDAN DÜŞMEDEN TUTUNMAK.
Sevgiye tutunabildik mi,
tutturdular mı,
BİZ ELİMİZİ YÜREĞİMİZİ UZATTIKÇA KAÇIRDIK, ARAP SABUNU SÜRÜLMÜŞ AVUÇLARIMIZLA.
Ben mi sürdüm, sen mi yoksa, bilmiyorum ama,
KAYDIK İŞTE,
KAYIYORUZ DA...
KALAN MI DAHA ÇOK KAYAR, GİDEN Mİ?
Boş ver, benim düşmeye hiç niyetim yok.
DÜŞENLER DÜŞÜNSÜN, DÜŞÜRENLER DÜŞÜNSÜN.
Ayağımızın altına kay kayları koyanlar düşünsün, düşmediğimizi gördükçe.
EVET, ACI VAR KADERİMİZDE YAŞADIĞIMIZ.
OLACAK DA, DİKENSİZ GÜL VAR MI?
Bakınız Zakkum çiçeğine, tadı bir zehir,
rengi alaca pembe, beyaz, kırmızı, ama adı çiçek.
En azından uzaktan sev, tadını tatma. Ben tattım Zıkkım gibi oldu dilimin üstü zehir zemberek. Neden şikayet edeyim ki ben istedim.
Uçağın sol kanat üstüne yakın cam kenarında oturuyorum. Sarı kız sağımda, korkmuş, gözleri ürkek ürkek bakıyor, onun sağında peronda tanıştığımız bayan oturuyor. Hani kokusu sana benziyen.
UÇAK SEN SEN KOKUYOR BANA,
SEN KOKUYORSUN GENZİME DOĞRU KAYAN OKŞİJENİN İÇİNDE.
Başım dönüyor, gözlerimi kapatıyorum, ciğerlerimde seni hissedeyim diye. Hatırlıyor musun o kokuyu ilk kullandığında 'kokun çok güzel ' dediğimde gülümseyerek 'teşekkür ederim' derken kirpiklerini mutluluktan oynatışın geldi aklıma. Teşekkür ederim, ne içten bir cümle.
İnsanın içini ısıtıyor. Kadına teşekkür etmek geldi içimden, yapamadım.
İNSAN ANCAK ÇOK SEVDİĞİNE DER KOKUN ÇOK GÜZEL DİYE, TEŞEKKÜR BEKLEMEDEN.
Demez mi bayan neden teşekkür diye. Nasıl anlatabilirim senin kokunu, senin gibi mi demeliyim. ADAMA DELİ DERLER... DELİ...
Ama sen demezdin değil mi?
YA, CANIMA CAN KATTIN SEN,
CANIMA CAN KATIYORDU KOKUN.
Ya, mutluluk ne kadar yakınmış bana, ŞİMDİ HÜZNÜN OLDUĞU KADAR.
Bu ne kadar sevgi yaşamı, hiç ikisi birarada durmuyor, TUTUNAMIYOR BİR BİRİNE. TUTUNMAYA ÇALIŞIYORUM İKİSİNİ DE ARD ARDA YAŞAYARAK.
Şimdi seni seviyorum demek geliyor içimden,
YÜREĞİMİ TUTUYORUM, SUS, SUS BE ADAM DİYORUM, İÇİNDEN SÖYLE ÇOK İSTİYORSAN.
Uçağın camına doğru uzatıyorum başımı, gözlerim dalıyor karanlık koyu grimsi boşluğa. Saat kaç diyorum Sarı kıza,
'22,30' diyor.
'Nereye göre' diyorum.
'İzmir'e göre, değiştirmedim daha, sen değiştirdin mi? '
Sigara içeyim, diyesim geliyor, bakıyorum içen yok, kahrolası diyorum, bırakacağım bunu. Birden bırak deyişin geliyor aklıma. Bir başka yer olmalı içmek için sigarayı. Boş ver diyorum bırakacağım bunu. Bu mereti. Sen hep bırak, bırak demiyor muydun, ama boş ver.
Başımı cama dayıyorum, bulut öbekleri altta, var yok arası, karanlık göz gözü görmüyor. Okuma ışığı hariç bütün ışıklar sönük. onu da söndürüyorum okuyacak halim yok.
O da, ne? İç kısmı karanlık cama gözlerin gelip oturuyor. Dudakların suskun, sanki iki damla yaş akıyor bakışlarından. ÜRKÜYORUM İLK DEFA GÖZLERİNDEN, KİN VE NEFRET KARIŞIMI BİR SESLE YİNE Mİ DİYORUM... Sağ bileğimi avuçlarına alıp, öpmeye çalışan Sarı kıza, ışığı çabuk aç diyorum, şaşırıyor. Elim elinde kalıyor. Son defa elimi avuçlarına alıp öpüşün gibi donuyor içim, son defa bu diyorum, son bu.
YA... CANIMA CAN KATTIN SEN,
CANIMA CAN KATIYORDU DOKUNUŞUN...
Aşkın mutluluk uzantılarının acıya dönüşümü bu,
gülücükler donuk tebessümlere,
kahkahalar,
acı inlemelerine uzanıyor,
SEVGİ SERSEM BİR BAŞTA,
UYKUSUZLUK BEYİNDE SÜZÜLEREK DAMITILIYOR.
VE SEVGİ AŞKA GÜLÜYOR,
AŞK YOK DİYOR.
acı çıkıyorsa aşk ölü bir kartala döner diyor...
Dayanamıyor ve ağlıyor.
Beter bir iş bu,
beter bir yangın ormanı,
ölüyor kuşlar, ölüyor canlar,
CAN CANI YAKIYOR DUMAN DOLUYOR GÖZLERE.
göz yaşından sonra, dolunay donuk duruyor,
kan çağıldıyor damarlarda.
YÜREĞİM GÖKYÜZÜNDEKİ YANINA, ADINI YAZMAK İSTİYOR.
BAKMAZSIN, OKUMAZSIN BİLİYORUM AMA...
Hostes, birşeyleri ittirerek yanında taşıyor. yanımıza yaklaşarak nazik bir Türkçe ile 'size ne ikram edebilirim 'diyor. Teşekkür ediyorum. 'Yalnız, yalnız' diyorum, son arzusu olan bir adamın sessiyle diyorum,
'BENİ KAPTANLA KONUŞTURMANIZ MÜMKÜN MÜ, BU YAŞAMIM BOYUNCA SON ARZUM ' diyorum...
'Bekler misiniz, biraz bekler misiniz.'
Hayatım beklemekle geçmiyor mu,
bir yerlerden bir ses,
bir sevgi sesini beklemiyor muyum?
Hadi gene geriye dönüş,
ne bu diyorum kendime...
'Hostes hanım, zamanımız çok, tabii ki beklerim' diyorum. Gerisini sessizce düşünerek.
Hep beklenmiyor mu bu hayatın duraklarında, beklemiyor muyuz?
Uzun bir zaman sonra kabine yakın bir yere çağrılıyorum, nazikçe...
Karşımdaki beyaz gömlekli insana bakıyorum. İnsanca, merakla bakıyor gözlerime.' Bir şikâyetiniz mi var ' diyor özenle ve nazikçe.
'Yok, yok öyle değil, değil öyle. Bir ricam olabilir mi, imkansız gibi olduğunu biliyorum ama, BU UÇAĞIN BİR SİSTEMİ VAR MI, HAVADA HARFLER YAZMAK İÇİN' diyorum.'HANİ SEVGİNİN ŞEHRİNİN ÜSTÜNDEN GEÇERKEN, BULUTLARA İSMİNİ YAZMAK GİBİ, bir son isteğim var, bu hayattan, bu dünyadan'...
Kaptan şaşırmadan gülüyor 'VAR ' diyor, ' BEN GENÇ PLOTKEN YAPTIM, SEVDİĞİMİ YAZDIM, KÖYÜNÜN ÜSTÜNE, BULUTLARA, GÖRDÜMÜ BİLMİYORUM AMA, YAPTIM.'diyor. 'Çok mu istiyorsunuz? '.
'Son arzum, çünkü bu yol bitiyor diyorum.'
'YOL BİTMEZ' diyor,
'YENİ YOLLAR AÇILIR.'
'Siz sol kanat penceresinde oturuyorsunuz geğil mi? ' Diyor...
'Biraz sonra bir eğim vererek elips çizdireceğim uçağa, kanat üstünden bakınız, bakalım.' Diyor. 'Uçağı sola yatırarak, eksoz dumanıyla yazdıracağım. Renk renk hemde ' Diyor...
Gözlerimi ayırmadan geriden uzaklaşarak grimsi düz havada iz bırakan dumana gidiyor gözlerimin dipleri...
Gittikçe uzayarak giden, bir otaban oluşuyor sanki. Dikiz aynasından gece gördüğüm otabanın orta yol çizgileri gibi uzuyor... Uzuyor...
Birden altımda, ovaların, ağaçlı dağların bittiğini görüyorum.
Bir şehrin üstündeyiz galiba diyorum...Nereye benziyor, neye benziyor, derken, gözlerim faltaşı gibi açılıyor...Bu şehir diyorum bu şehir, biliyorum ben bu şehri, diyorum, hüzün şehri bu, içinde yaşayan insanların hüzünleri ile grimsi oluyor görüntüsü...
Bu şehir ağlayamıyor,
yakışmaz der gibi dimdik, gururlu...
Arkaya doğru bakıyorum, uçağın dumanı upuzun bir çizgi halinde, otobanın ortası gibi, ama ışıksız, mat bir grilik..
O da ne?
Bu şehrin gökyüzüne adın yazılmış... Harfleri seçiyorum...Büyüyerek dağılıyorlar...Adın yazılmış, bu şehre, dumanlarla gök yüzüne...
BİR NOKTA GİBİ BAKIYORUM
VE,
GÖKYÜZÜNDE ŞEHRİNİN ÜSTÜNDE ADIN YAZILIYOR RENK RENK HARFLERLE.
ADINI YAZDIK BULUTLARA ÖBEK ÖBEK,
GÖKYÜZÜ BULUT BULUT SEN DOLDUN
ADIN DOLDU HARF HARF...
KALDIR KAFANI DİK GÖZLERİNİ, GÖKYÜZÜNE BAK.
BAK DİYE HAYKIRMAK İSTİYORUM, DUYMAYACAĞINI BİLE BİLE...
BAK YA BAK.
BİR KEZ OLSUN, KİNİ NEFRETİ BİR TARAFA BIRAKARAK BAK.
BU, BALONLARA ADINI YAZARAK GÖKYÜZÜNE UÇURDUĞUMA BENZEMİYOR...
ADIN GÖKYÜZÜNDE HARF HARF, RENK RENK...
Ah bir de, seni seviyorum yazabilsek...
SAĞOL KAPTAN...
artık gözlerimi umutsuzca kapatmayacağım...
Eh be kaptan! ! !
Şimdi aklıma geldi, bir demet renk kuşağıyla,
GÖKYÜZÜNE İSMİNİN YANINA GÖK KUŞAĞI YAPAMAZ MIYDIN?
KIRIK ÇİZGİLERLE BİR UCU YERDE, BİR UCU GÖKTE.
YA, yine de sağol! ! ! (Her halde kaptan içinden bu adamı ıslak odunla dövmek lazım diyordur ama, bizim kaptan hoş görülü adam... Demez.)
SEVGİ HAYALLERİ BÜYÜLTÜR DERLERDİ, ÖYLE BÜYÜR Kİ, BİR UCU YERDE, BİR UCU GÖKTE.
DAHA NASIL SEVİLİR Kİ BİR İNSAN?
Boş ver hayalleri, rüya bu...
Sen gittin ya, elimizde şimdi, hayallerle keşkeler kol geziyor yüreğimize doğru yürüyerek, CANIN RUHUN SAĞ OLSUN SENİN.
Sorma,
her şeyin genetiği bozulmuş,
acı, acı olmaktan çıkıp,
Zıkkım olmuş.
Bir bilsen halimi,
bir bilsen beni,
bir bilsen kederlerimi,
bin parçaya bölünüyor beynim,
BİN YERDE HALAY ÇEKİYOR YÜREĞİM.
ritimsiz,
şaşkın,
darmadağın.
bir görsen beni,
perişan.
YAŞ OTUZ OLMALIYDI,
YENİDEN SEVMEK İÇİN,
yolun yarısı için çok çok geç.
Yarısı için ölmek,
çok erken...
bir duysan nasılım,
gözü yaşlı bir divane... Bir ürkek...
Hayata... Boş vermiş...
Sevgi yakınlaştıkça belki küçülür ama, uzaklaştıkça çok çok büyür. Bir ucu gökyüzüne doğru derinlemesine giden BU SEVGİ, DOKUZ ALEV ÇEMBERİNDEN, ONBİR YABAN ASLANI ATLATIR, YETER Kİ İSTESİN...
GEÇMİŞİM SAKIZ ÇIĞNIYOR KARŞIMDA, DİMDİK DURARAK.
YÜREĞİMSE BELİ BÜKÜK DURUYOR.
Kuru bir dal çatırdıyor içinden...
Kılcan damarları kopuşuyor,
seninse umurunda değil.
Ritimsiz veya bozuk bir ritimle,
çocukların arasında, HALAY ÇEKİYORDU BU HAYAT BENDE...
İzmir__ Çandarlı
Mustafa Yılmaz 4Kayıt Tarihi : 11.3.2009 15:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bitemeyecek anılarla, bir yol öyküsü bu... 'Bir Gün Anlayacaksın Beni' şiirimle başlayıp, 'Çandarlı'nın' iğde kokulu, 'Dandik Büfe'sinde' devam eden uzun bir sevgi öyküsü bu... Uzun bir öykü, daha sonra yayınlanacak birkaç bölümle de bitmeyecek belki de... Bu öykü bana hayat verdi, hangimizde yok ki böyle bir öykü...
'LİLİ'CİĞİM (Mektup yerine) Tütün dumanı kemiriyor havayı. Oda Kruçyonıh'ın Cehennem' inden bir bölüm gibi. Anımsıyor musun İlk kez ardında bu pencerenin tutkudan çıldırmışçasına okşamıştım ellerini. Şimdi oturuyorsun aynı yerde, yüreğin demirden bir kılıf içinde. Ve yarın paralayan sözlerle kovacaksın belki beni Ve loş antrede uzun süre titreyişlerle sarsılan bir kol bulamayacak ceketteki yerini. Çıkacağım, ezilmiş. Fırlatacağım vücudumu sokağa. Yabanıl çılgın umutsuzlukla paramparça. Hayır gerek yok buna, sevgilim, biriciğim, gel vedalaşalım şimdiden. Ağır bir gülle gibi aşkım nereye kaçarsan kaç asılıdır sana nasıl olsa. Bırak son bir haykırışla uluyayım horlanmışlığın acı yankısını. Çalışmaktan anası ağladığında öküzün gider salar kendini soğuk sulara. Aşkından başka deniz yok bana, ve gözyaşları da bir erinç koparamıyor ondan. Yorgun fil sessizliği aradığında yatar kızgın kumlara saltanatla. Aşkından başka güneş yok bana. Ve bilmiyorum bile neredesin şimdi ve kiminle. Eğer bir başka şair olsaydı böylesine üzdüğün, onarırdı acısını parayla ve ünle. Fakat sevinç vermiyor bana hiçbir çınıltı senin sevgili adının çınıltısından başka. Atmayacağım bir boşluğa kendimi, zehir içmeyeceğim. Ve dayayıp şakağıma namluyu çekmeyeceğim tetiği. Ağzı hiçbir bıçağın bakışların kadar senin kesemez beni. Yarın unutacaksın seni taçlandırdığımı, ve yakıp tükettiğimi çiçeklenmiş bir ruhu aşkla. Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı dağıtacak sayfalarını kitaplarımın. Sözlerimin kurumuş yaprakları mı durduracak seni çırpınan soluğuyla. Bırak hiç değilse son bir sevgi dalgası sereyim beni bırakıp giden adımlarının altına. Vladimir MAYAKOVSKI Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU hangimizde yokki böyle bir öykü,çok beğendim kayboldum okurken canlandı herşey gözümün önünde,özlemişim çalışmalarınızı şairim sevgiler saygılar'
Rumuz:! ! ! ! ! ! ! ! ! !
TÜM YORUMLAR (5)