Bendeki Yol Öykün 5. Şiiri - Mustafa Yıl ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Bendeki Yol Öykün 5.

İhanet edenler kaçarlar, kaçak olurlar hep aşka.
Hani anılar çamur bataktı, yanılmışım mı?

Göğüslerinin altında ağlıyor,
yüreğim,
göz yaşlarım dizlerime düşüyor,
damla, damla…

Diz çökmüş bedenim sevgiye,
bir şeyler sıçrıyor yüzümden,
acı dağılıyor odama,
acıları avuçluyorum…
Seni sarmalıyor kollarım…

Tutuyorum başımı,
alıp gitmek istiyorum,
sonsuza…

Sensizliğin acısı bu kor, içimdeki.
Sensizliğin yokluğu bu karanlık,
yalnızlığımın feryatları sanki,
bırakmayan beni.

Bırak, bu son dans, acıyla,
bu son sesleniş gaibe,
dönme, sessiz kal, kal ki,
sensiz kalayım…
gölgem olsun yüreğin…

Zamansız bir toparlanış bu hayata,
zamansız, bir gidiş bu hayattan… Zamansız…
…Ve de sensiz…

Şiirim döküldü dudaklarımdan, nerelerden nereye gelmişim ve hayat kazanmış, ben kazanmışım, kaybeden kim ki? Hepsini ben, biz yaşamadık mı? Peki beni tutan sevgi mi, yoksa tutunduğum anılar mı? Hani anılar çamur bataktı, yanılmışım mı?

Ya gidecekti;
Ya da kalacaktı,
Veya biraz kalıp gidecekti…

Gidecek, kalacak, kalıp gidecek, bir üçgen, kelimelerden oluşan. İki kelime kesinlik, diğeri kararsızlık…

Hani vardır ya, okyanusun birinde, uçakların düştüğü, gemilerin alabora olup battığı, bazı gazetelerde, Ufo’ların dahi bulunduğu yazılan, o uğursuz olduğu söylenen ‘Bermuda’ şeytan üçgeni, korku üçgeni… Bu üç kelime de, neresinden baksan korku doğuruyor. Ve soruları birbirine yine üçgenliyor. Aynı seviyor, sevmiyor, sevecek gibi…

İstemeden kulak misafiri olduğum iki gencin konuşmasını, çam ağaçlarının altında kitabımı okurken gözlerimi kapatarak dinliyorum.
“Biz ikimiz” diyorlar, bir de üçüncüsü varmış. Ne olduğunu, biri mi olduğunu anlayamadım. Dayanamadım baktım. Kız saçlarını örgü yapmış, arkadan öne doğru uzun sarı saçlar. Gözleri maviyle turkuaz karışımı. Eline aldığı saçının ucunu oğlanın yüzüne doğru savuruyor. Ucunu ara sıra burnuna değdiriyor;

“Bak”, diyor, “bak, biri varsa ki, varsa, öldürürüm boğarım seni”

Gülüyorum sessiz, gençlik diyorum veya sevgi diyorum. Ama bir gün ki o güne kadar kıskanan kız olacak büyük ihtimalle, sonra, sonra, sonrasını düşünmek bile istemiyorum. Ola ki oğlan bir kıskanmaya başlarsa, başlarsa bir kez, kıskandırılmak. İşte o zaman koptu kıyamet demek ne kelime, koptu işte, kopuyor bile denmeden diyorum.

Sinsice gülüyorum. Öyle ya, her hamur kendi teknesinde yoğrulur. İşte o zaman oğlan kaçacak delik arar anılardan. Yanılıyor muyum acaba? İşte gene saçma bir soru.

Hayat diyorum hayat, ne zaman ummadığımı beklemediğim zamanda karşıma çıkarmayacak?

Güneş çam yaprakları arasında gözüme saplanan birer ok gibi uzun çizgiler halinde…

Başımı öne eğiyorum, sanki umarsız bir zaman dilimi, aymazlıklar dönme dolaptaki çocukların feryat edişleri gibi sesler oluşuyor kulaklarımda. Yalnızlık çemberinde yol alıyorum.

Kitaptaki altını çizdiğim cümle geliyor aklıma “sevilen uzaklaştıkça sevgi büyür, öyle bir büyür ki, başı gökyüzünde kaybolmak üzere olan bir noktaya dönüşür” diyor, diyor ama, ya başlangıç ile son nokta arasına çizilen alternatif çizgisi, hasretin bileşkesi veya tepe noktası neresi olur ki hangi hesapla bulunur bilmiyorum. Bilmem mümkün değil. Bilsem hasret acılarının toplamı veya en büyüğü çıkmaz mı karşımıza? Hadi boş ver derken…

“Canım meraba, nasılsın” der gibi bir ses kulaklarımda zonklamaya başlıyor.
“Bu gün sana gönderdiğim şiiri okuyabildin mi? ” diyor.
Okudum da, okudum diyemedim. İstedim ki kendi sesinden, kendinden duyayım. Kuryeye ne gerek vardı dedim kendime.
“Belli” dedi “belli önemsememişsin, üzüldüm. Okusaydın sevinirdim”.

Sevinirdim, üzülürdüm, hangi kelime ki benim için önemli olan? Başımı kaldırdım güneş gözlerimde yüzünü görmüyorum. Bak dedim bak “sen benim için çok önemlisin. Neden dedim ki, neden. Önemi mi kaldı?
Gelen bizim sarı kızmış…
“Ne diyorsun”, diyor “ne diyorsun anlamadım”?
Konuşamıyorum gene ama bu sefer;
“Boş ver dedim boş ver, önemi yok, önemli de değil”.

Güneş her gün aynı yerden doğuyor belli ki ve ben aynı çam ağacının altında oturuyorum her gün. Kaç zaman ve gün geçti ki, tarihten haberim yok. Gazete okumuyorum, hep acı şeyler, belki de benim düşündüğüm gibi yazılar. Terk edenler, kaybolup gidenler. Güneşin ışıkları yapraklar arasında hep gözlerimde, gözlük camı kenarları sanki kulak arkalarımı yakıyor ısıdan. Birkaç kitap okudum hep hüsran, hep ayrılık, saçma sebeplerle ayrılanlar “yüreğim seni çok özledi”, dualar, sis geceleri, adresine ulaşamayan mektuplar, kendi gelemedi diye okunamayan şiirler, yeni, yeni şeyler.” Hepsi hüzün, ayrılık, iç acıtan ve de insanı kendi dünyasında kaybedenler, kurtulamadıkları anılar, anılar. Bir de yeni bir kaset, arayış gibi bir şey. “Son eylül” gibi, unutulmaması gerekli anılar zinciri… Son Eylül, ilki veya bizim Eylül’ümüz yok mu? Mart yok mu, Nisan, Mayıs, Temmuz, temmuzlar yok mu? Hangi ay bu yaşadığım, gurbet mi yoksa. Hasret ayı mı, günlerden 10 Mart mı, olur mu ya, deniz mevsiminde değil miyiz? Temmuz olmalı, Temmuz. Saçmalamaya başladım galiba yine?

Elimde küçük bir çanta, seke, seke çıkıyoruz bu kör kuyudan. Birileri kollarımdan tutmaya çalışıyor, bırakın, bırakın diyorum, basıyorum, basacağım da diyorum, sağlam adımlarla toprağa, arkamdaki toz duman ürkütemez artık beni, ürkekler hep kaçarlar, korkarak kaçarlar. İhanet edenler kaçarlar, kaçak olurlar hep aşka. Ben diyorum, anılardan hızlıyım, hızlı onlar ama hâlâ start çizgisine yakın. Bense çok yol aldım, ürkütemezler beni. Bak, bak işte finişe yaklaştık, korkmuyorum.

Bizim emektara doğru iyice yaklaştık, sek, sek yürürken bile.
“Onardık” diyor, kalın tok bir sesle, “onarıldı. Eskisinden daha güzel oldu, beyazında çizik bile yok diyor. Yine bütünleşeceksin onunla, çünkü o sensin”.
“Oh be… Diyorum, yaşasın, yollar, yollar gene benimle olacak, yine şarkılar ama içinde hüzün olmasın diyorum, olmasın, olsun” derken motor sesi …

Bu kez direksiyonda değilim, olsun diyorum, belki bir gün, belki de çok kısa zaman sonra, bastonsuz, emektar ve ben düşeriz yine yollara, ama bu kez, bu kez diyorum.

Ya ben seni neden bu kadar sevmişim? Arkası çıkmıyor dilimden…
Boş ver…

İzmir- Çeşme- Çandarlı

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 10.5.2008 13:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bu yol hislerimi(1-2-3-4-5-6-7-&-) , bütünüyle anlata bilmem için (Bir gün anlayacaksın beni) yazımın okunması beni amacıma ulaştıracaktır…Yol öyküsü bu yazımla doğmuştur… Bu öykünün devamı için, yorumlarınız bana yol gösterecektir, yazı serisine gösterilen ilgi için, teşekkür etmem bir borçtur benim için... Saygılarımla.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4