Doğulu ve batılı olmak; gaflet ve yapay ikilem zıtlanması, konjonktürsel zamanını ve zeminini şaşırmış hortlak düşüncelerdir. Bunlar anlayışça yanlış zaman, zemin ve boyutta gezerler.
Çıkarsal küme anlayışlarını temsil edebilmekteler. Ve toplumların halkların kültürel gelişmişlik düzeylerinin bir yansımasının belirtisi de olabilmektedir. Batılılık gibi bir atılımı, elinde her tür imkan bilgi; yarar zarar ilişkisi, Dünya'nın gidişatının konjonktürsel bilgisi olan, takipçisi ve yönetimsel uygulayıcısı toplumsal makamlar olacakken, halkın sorunu gibi yanlış yerde tartıştırılmaktadır. Ama icrası, halkın haberi dışında yürütülmektedir. Rahatsızlık duyulunca da efendim, falan anlaşmanın falan kriteri gereği attığımız imzaya sahip çıkmalıyız. O anlaşmanın içinde şu şu da var. İyi okumamışız! müktesebatın içinde bunlarda vardı, diye bizi, hem şamar oğlanına hem şaşkına çevirmekteler.
Tıpkı matbaayı güya, sözde; halka tartıştırıp engelleme bahane desteğini bulanda, Osmanlı yönetimi idi. Halka sormadan, toplumda uygulama kararını verende, Osmanlı yönetimidir. Aslında bu AB konusu da bire bir, bu konu ile zaman, kadro ve kadro işleyişi dışında aynı gibidir. Çünkü halk, toplumlar sağlıklı bir konu vukufiyetine, o konunun gerekliliği yatkınlık ve benzer atılımlı seçenek olacak, seçenek üretecek yetenek ve doyuma doğal olarak ve illa ki sahip değildir. Bunlar yönetimin görevi olup ve siyasi kadroların tartışıp, tartışmayı toplum ve halka doğru sergilemesi ile kamu oyunda, ilgili duyarlıkların tartışmasını ve yönelimini yaratmasıdır.
Eğer bir refah ve ilerleme plânlanıp karşılıklı yarar zarar dengesi gözetilip, alt yapı geçişleri, geçmiş zaman içinde; oldurulup bitirilse idi, halkın şikayeti olur muydu? Bir konunun halkça tartışılması için, halkın konu hakkında en genel karakteristik vukufiyeti olması lazım gelir. Aksi halde konu batılı doğulu olmak ekseninde ve yanlış yerde, yanlış zamanda tartışılan, heyecanları sürükleyen bir uyutma ve oyalama olmaktan öte gitmeyecektir.
Görüntüler yarattırılarak insanların korkularını yada umutlarını destekler hortlaklardır. Uygulanış olarak ilgisizi, ama felsefi olaraktan ilgilisi halk olarak, duygusal cahillikle bastıramadığımız meşumluklar ve duygu coşmaları olmaktadır. Hortlak kılışları siz kullanamaz iseniz, onlar sizi kullanır. Bunlar ilişkilerinden koparaldığından, bastırılamaz egemen bir güç olurlar.
Her başarısızlık ve üzeri örtülecek güncel durumlarda bunların bir konusu halkın önüne konarak, anlamsız tartışmaları çıkartılıp sürdürülür. Şimdilik AB süreci de bu nokta üzerinde ve daha fazlası zarar hanemize yazılarak, anlamsız çok uzun bir zaman içinde sürdürülmektedir. Bu süreçte iç ve dış koşulların (temel nedenlerin) uygunluğu hiç gözetilmeden, ya hamasi nutuklar atılmakta, ya bir uyanışın farkında oluş engellenmekte.
Yani doğulu batılı oluşun fevrileşmesi burada da kendisini ele vermektedir. Burada da lider kadroların hazırsız oluşu, yada hiç olmayışı hemen kendisini göstermektedir. Batılı oluş bir değer olarak değil de, bir bağımlı oluşun sürdürülmesinin, rahatsızlık yaratmadan üstünün örtülmesi gibi yol almaktadır.
Aslında batılı olmayı isteyen çıkarcı azınlıkta, batılı olmanın güzel anlamın perde gerisinde, siyasal çıkarlı, maddi çıkarlı, işbirliklerin gizlenmesi vardır. Ancak konu batı taklitçiliği sövmesi olduğundan, o alana fazla analiz yapamadım.
Pireye kızıp yorgan mı yakıyorduk, yoksa yorgana diş bileyip, pireyi bahane mi yapıyorduk? Son tahlilde batılı doğulu fikir ayrışması, güncel uygulamada bu anlamı sağlıyordu.
İster pireye kızın yorganı yakın, ister yorganı bahane edin… İkisinde de yorgan zarar görüp yanmıştır. Yani ülkenin refahı daha üretilemeden, niyet olarak tüketilmektedir. Ama sonuçları çok farklı olacaktır. Birincide amacınız yorgan değil iken, ancak yorgana zarar vererek amacınıza ulaşmışsınızdır. Yani kendinizce, yürünecek yolun kolaylaşması için, kendi kişi yada grup amaçlarınız için genelin hilafına aracı yöntemle hedefe gitmişsinizdir, yolu güvenli kılıp revan olmuşsunuzdur.
Bu çalışma ile içine düşülen, yapay iki tür güvensizliğin, olumlu anlamda anatomisine bakmaya çalıştığıma göre; Pirus zaferini değil de, batılı doğulu oluşun anlama analizini belirtme gayretindeyim.
Bu birinci halde Asıl batının yol ve yöntemine diş bileyip, görünürde ahlakını (piresini) bahane ediyordunuz. Bu iki halin sonunda zarar gören ülke olacaktır
İkinci halde de ise, batıyı ister oluştan değil de, teknede yiyip, gölde içmek için, birinci yolun yolcuları ile aynı amaçlı olup, ama yöntemi farklı gaflettir. Yerel, doğucu geçmişe kızıp, ne olursa olsun gibisine bir kör isteyiştir. Halbuki doğulu oluşta, bir zamanların Dünya konjonktür elliğinde; batıdan çok farklı ve gelişimci yaşanmış zaman dilimi zenginliği, hem sizde ve hem de başka toplumlarda da, egemenlikle yol almıştır. Gelişmenin ırası bir türden sürüş değil sıçramalı nitelik bürünüştür.
Bu ayrımcı abartı, pek doğru olmazdı. Yapının temeli Dünyalı idi. Bu süreç, pek çokta doğulu dünya oluştu. Bundan kurtulmak olanaksızdır. Zaten kurtulmanıza, gerekte yoktur. Ama bir yöne yönelmesi gerekirken de, diğer yön; ayaklarınıza ağırlık olmamalıdır. Doğulu ve batılı oluş, bir yanı ile güncedeki konjonktüre denk düşerliktir. Buda unutulmaya. Gelişme bir tür yer, bir tür yön ve bir tür yöntem ile baki değildir. Ama bu da olumsuz durumumuza bir teselli değil, bir bilgisel; ihtiyari yönelimsel kayıttır.
Burada iki hedefin de, halkın üzerine yorgan örtmek olmayacağı açıktır. Bu yolun birincisinde, zaten zarar görmesi istenen ülkedir. Bu, bunalımdan siyaset ve tercih üreten kısır verimsiz mantıktır. İkincisinde ise Pirus zaferine karşın ülkenin güya selametidir. İkisi de bir gafletin tek yanlılığıdır. Her iki halde de, halkın ve toplumun üzerine yorgan örteceğiniz (üretim-üleştirme- refah dağıtacağınız) durumları sağlayamamış olursunuz.
Ne yazık ki ülke çekişe çekişe bu hale getirilmiş, atılması gereken başlangıç adımları attırılmayarak, tabanı şaşırtan kirli hilelerle; durum, halkta keskinleşen bir uçuruma dönüşmektedir. İşin tuhafı batı toplumları içinde yaşayıp nemalanan yurttaşlarda, birinci görüşü yani “”batıyı ahlaki çöküş”” olarak görme hastalığı yanlısıdırlar. Oysa trafikte; trafiğini aldığımız batının, trafik terörü ahlakını uygulamada da, keşke batı kadar ahlaksız (trafik kuralına uyucu) olsaydık! Onu kat kat sollaşan, azman bir canavarlık bizdeki. Demek batının, bilim ve teknolojisi kadar, ahlakını da alamıyoruz!
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 5.9.2008 11:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)