Başlangıçta, toplum ve halkın iç içe yaşamı sürerken; tabiri caizse çekirdek olan toplum, kendini bellileştirecek seçici zarın, halk ve toplum alanlarını öyle keskin bir ayrım değil ama kendisini hissettiren bir var oluş, zorunluluklar alanı, belli belirsiz çekirdeğin (toplumun) çevrelenmesi, gereği kendisini duyurtuyordu. Ama toplumu halk tanımından ayıran bilinçli anlama ve soyutlaması daha yapılamıyordu henüz.
Fakat bu ikili yapı, zaman zaman; yönetimde halkın küçümsenmesine varan anlama anlatımlarla kendini duyurtan bir zorunluluk olmaktan da her dönem kurtulamıyordu. Bu yüzden hala bu ayırdımı bilmeyen; ikili gözetim ve değeri oluşturup, geliştirip, ilişkiselliği içinde tutamayan kafalar, bu küçümsemeyi halk dalkavukluğu biçim yansıması ile ortaya konmasına sapıyorlar, bu abartı ve genelleme yanlışlığına, bilerek yada bilmeyerek sapıyorlardı. Bu; “”halkı sürü görme”” cahillik anlayışı tüm dinlerde, görüleceği gibi, en sonda Padişah Vahdettin'in, huzurundakilere açık açık çıkışıp bağırdığı hatırlanmalı.
1-Başlangıcın bu yapısında ilk gelişmenin bu belisizlik geçişenliğinde; önce erdemlerimiz (inanç ve ahlaklarımız) vardı. Sonra erdemlerimizin (inançlarımızın, ahlakımızın) izin verdiği müddetçe bilimimiz vardı. Bilim, zaten sihir Ya da büyü karışımıyla yol alıyordu. Bilim bu anlamda ahlakın içinde idi! Sonraki doğumlar, bu yarı uyku, yarı uyanıklık geçişmesindeki ayrımı yapacaktı. Bu öznellik bilim açısından bilimin konumu yerine, inançlar; başın önüne alınmış, yerli yerinde olmayan bir terslikti. Yani objektiflik (nesnellik) yerine, sübjektiflik (öznellik) kısırlığı, ağır aksaklığı; rol model taklidi olmuştu!
Erdemler halk ve toplumla elbette vardırlar. Ama toplumsal gidişi okuyamayan genel seyir, kopyaları da, asıl olanın suretlerini de, ters okuyup, çalıyı baştan sürüyecekti. Gelişme kendi genişliğince, oturtulmuş tabanı üstündeki esneklikle değil de, ağır aksak, ama yinede gerçekle çatışarak zorlama çalışacaktı. Bu ara, erdemler kendi tabanı üstünde iken, olması gereken halk üzerindeki egemenliği, topluma da yaygın edilmişti. Toplumda da vardı. Örneğin; başkasının haklarına riayet etmek gibi.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta