Kimse düşünmeden duygularımı.
Kimisi sakat der,kimisi topal.
Sanki benim suçum,benim yanlışım.
Benim kaderimi,ben yazmadım ki.
Hor gören bakışlar,gezer üstümde.
Sanki sağlıklı olmak,benim elimde.
Hüzünlü fırtına kopar gönlümde.
Benim kaderimi,ben yazmadım ki.
Gözlerim görmüyor,çünkü ben körüm.
Ama sevgi dolu,benim bu gönlüm.
Riyadan uzaktır,harbidir kalbim.
Benim kaderimi,ben yazmadım ki.
Sağırdır kulağım,duyamam yalan.
Lal olmuş dillerim,söylemem yalan.
Belki tutuk aklım,bilemem yalan.
Benim kaderimi,ben yazmadım ki.
Özürlü dyerek küçük görmeyin.
Bizlere zalimce zulüm etmeyin.
Uzattım elimi,geri itmeyin.
Benim kaderimi,ben yazmadım ki.
Güvenme sağlığa garantin yoktur.
Düşersen derdini çözemez doktor.
İkinci sınıfa,itilmek çok zor.
Benim kaderimi,ben yazmadım ki.
Kayıt Tarihi : 21.5.2010 22:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kaleminiz ve siz daim olun efendim saygılarımla
şiir hak ettiği yerde zaten övgüye ne hacet
Allaha emanet kalın
Öncelikle Günü Şiiri / Şairini kutluyorum.
*
“Sakat” mı, “özürlü” mü “engelli” mi?
TUİK bilgilerine göre, 2002 itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 12,29’u özürlü.
Kim bilir, özürlü sayısı 12 senede ne kadar artış gösterdi?
Adı ne olursa olsun, kendisine “sakat” denilmesinden rahatsız olmayan ve kendi durumunu kabullenmiş nice özürlü varken, sonrasında resmiyette “özürlü” ifade yer alıyor.
Çoğu yerde de “engelli” denilmekte.
Önemli olan “engelli” vatandaşlarımızın kendilerini nasıl gördükleridir. Daha da önemlisi, bizler milletçe “engelli” vatandaşlarımıza hangi hissiyatı aktardığımız, onlara hangi duygularla baktığımız ve yaklaştığımızdır.
Kendimizden biri, bizim gibi biri, sadece doğumdan veya sonrada oluşan eksiklerini kabullenip, ona herkes gibi davranmamız gerektiği bilinci çok önemli.
Ayrıca “acıyarak, vah vahlarla, tüh belerle, yazık, yardımcı olalım…” yaklaşımıyla değil, normal bir insana davrandığımız gibi davranmak suretiyle onları farklı görmemiş, kabullenmiş oluruz. Bu kabul görüş, onlara eksikliklerini değil, normal bir insan olma duygusunu yaşatacaktır ki, bu duyguyu verebilmek esas olandır.
Bir başka husus da engellilerin, engelsizler gibi, günlük hayatlarını devam ettirebilecekleri şartları ve imkânları hazırlamak ve sunmaktır. İşte o zaman değer verildiklerini anlayacak ve toplum içinde hiç çekinmeden, ruhsal ve bedeni zorluklarla karşılaşmadan hayatlarını idame ettireceklerdir.
Hayata küsen, içine kapanan, kendini başkalarından farklı gören, bir kenara itilmiş, tecrit edilmiş, farklı bir mahlûkmuş gibi algı uyandırılmış engelliler yerine; hayata daha bağlı, herkes gibi yaşama tutunmuş, mücadele eden, üreten ve kazanan, kendi olan birini görürüz yanımızda.
*
Kim ister, bir koldan, bir bacaktan; bir elden, birkaç parmaktan mahrum olmayı?
Kim ister, iki değnek arasında yalpalaya yalpalaya yürümeyi?
Kim ister, yerde bedeni üzerinde, ellerinde ayakkabılarla yol almayı?
Kim ister, yüzündeki bir yanıkla, bedenindeki bir farklılıkla, vücudundan koparılmış paçasından geriye kalanla yaşamayı?
Kim ister, hayatı duymadan, olanları görmeden, muhakeme yapamadan, aklını kullanamadan var olmayı?
Yazgısını kendi dünyalarında zaten yaşayan, kendi olmaktan başka hiçbir gayesi olmayan bu insanları küçük görmek, onlara acıyan gözlerle bakmak, uzattıkları eli geri çevirmek, onlara yapılabilecek en büyük zulümdür.
Hiç kimsenin unutmaması gereken bir gerçek var ki, o da “Bugün bana…”
“Yarın sana” olmayacağının garantisi var mı?
İnsan, insanla var olur.
İnsan, insanla kabul görür.
İnsan, insanla insanca yaşar.
“Hayat ne güzel…” dedirtecek insanî bir anlayış ve bakışla hakça ve kabul görerek yaşamak…
Sevgi ve saygılarımla.
Hikmet Çiftçi
03 Aralık 2014
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
TÜM YORUMLAR (9)