Tabutlarımızı asıp gitmeler üstüne dualar yazıp uzaklaştım. Seninle ilk buluştuğumuz yer çok sevip,çok yaşayan, çok severek ayrılanların türbesi olmuş.Toprağa damlayan gözyaşlarında kavak ve sedirler büyümüş orda.Koyu bir gölge.Oturdum. Ayrılık sıcağından kavrulmuştum, serinlendim oracıkta.
Biten sevdaların ince dalının yaprakları yüzüme savruldu. Tutkuları ve dolu dolu aşkın meyvesinden yedim biraz.
Unutur gideriz mi diye çok düşünmüştüm. Hayalinin zimmetine geçen özlem suları akıp giderken, ben senin cennetinden kovulan son azazil miyim ki gülüm? Dün senin Ademindim.Dün senin Ferhadın olarak hadlerimin dağını deliyordum.İstanbul’a senli çöller oluşturdum sırf sen Leyla olarak gezesin kum taneleri üstünde.Sen yalın ayak,yalınç sevgilerle salına salına yürürken çıkardığın tozları topladı visal kumbaram. Bekleyişler, özleyişler, serzenişler,ahlar,hayıflanmaları heybeme aldım.Bindim akılsızlığımın eşeğine seni aradım Gobi çölünde.Uçsuz bucaksız sevdalar yaşadın, serabına kadar yanaştım.Serap gördüğüm gece ömrünü çürütmek için başını koyduğum omzumda Serap vardı gitmenin gülü.
- Benim neyim eksikti ki…Bu yabancı tenin dikenli tellerinde,o yabancı eller benden fazla ne verdi ki sana.Paslı yüreğimin kopyası bu şirin dudaklarımdan ne fazlası vardı,ruj lekesi bırakılan ihanet zamanlarında. Hangi zaman,hangi nefes anlık nefesiniz paklar.
- Benim neyim eksikti ki…Senin uğruna bıraktığım kentim mi sayam,rahmetli babama gitme kızıma rağmen.Hangisine,beni isteyen yüze yakın erkeğe gitmeyişe mi…Hangisini sayayım sana…Hangi şiirin, hangi öykün, ya da uğruma yazacağın hangi romanın bu lekeyi temizler.
- Ve şairim, geleceğim, aşk masalım, her şeyimi verdiğim,bütün ilklerimi yaşadığım can erkeğim benim neyim eksikti söyler misin?
Sus …
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...