Gök kubbenin altında uzandım semaya.
Demir parmaklıkların ardında,
boşluğun… Adı: Malta. Hatıralarımda.
Kaleme aldığım adı: Hülya.
Rüzgarı hissediyorum — teninin kokusuyla
sesini duyurmaya çalıştığın
hasret, nefesim oluyor bu zindan da
Ucu yanık Bafra’mın közü,
ciğerime katran; mektupların da özü, sözü…
Varım yoğum, kursağımda düğüm.
Ah sevdiğim, vah sevdiğim
sanki her nefeste biraz daha soluyorum.
Allah kahretsin, kimsesizliğimi
yokluğunda dirhem, dirhem – ölüyorum.
İsmini heceleyen ses tellerimde
bir ahın…
Rüyalarımda sayıkladığım ismin,
gözlerimden süzülen yaşların…
Güya bir de eşkıya namım,
bir örümceğin ağında süzülüyor dualarım.
Duvarların üstünde
gömülü, kanayan yumruklarım.
Deliliğimle yankılanan avazım…
Dinle Ahu Dilber,
ilk defa sözümü çiğniyorum.
Burada gökyüzü,
bir tabut çatısı.
Güneşi kör etmişler.
Geceyi örtü gibi serip,
biçare yıldızları esir etmişler.
Haydi git artık…
Vakit geldi.
Ardında kalan ben değilim.
Ben, senim.
Ah bir bilsen,
üzüldüğünde gözümün önünde
Her zerreme lanet ediyorum,
ne olur sabret sensin Huzurum
Unutabilir misin umudunu?
Yok sayabilir misin yokluğumu?
Bu öfke… bu kin…
Boşa giden gençliğim.
Yazdığım şiirler,
uykusuzluk,
gizlediğim ne varsa içimde…
Tükendim Affet beni, sevdiğim.
Sensizliğimin mezarlığıdır özlemim.
Ardına baktıkça,
ardında kalacak kalbim.
Bir adım atsan…
Bin adım feryat figan kopacak, Hanım.
Hani diyor ya şair:
Senden yadigâr,
imamesi kırık mavi boncuklar
kaldı avuçlarımda.
Sen yoksun…
Ve ben,
saçlarımdan başladım yaşlanmaya.
Kayıt Tarihi : 1.8.2025 17:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!