Ben Seni O Eski Halinle Sevdim Ve De Sev ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Ben Seni O Eski Halinle Sevdim Ve De Sever Kaldım…

Hayatımızdan söküp attığımız insanlar vardır, onların isimleri saklıdır ama dururlar yüreğimizin derin diplerinde…

Bazıları basıp gitmiştir, bazılarını da biz söküp atmışızdır içimizden, ama onlar oldukları yere, durdukları yere, duruşları ile mıhlanmışlardır…
İsimleri geçer çoğu zaman düşünsel sörflerimizden. Ve bir anda fırlar siluetleri gözümüzün önüne…
Çoğu zaman kızarız, morarır dudaklarımız, kendi kendimizi sinirsel ısırışlarımızla, ama onlar bilmezler çektiğimiz acılarının toplamını, sürüklenirler yıllarca içimizde…
Kızarız ama belli etmeyiz basıp gidişlerine üzüntülerimizi, sahte ve sinsi gülüşlerini yapıştırırız gözlerimize de yine de bir perde çekemeyiz onların görüntülerinin önlerine…

Belki sevmişizdir belki de çok sevmişizdir ama nefrete atarız bu düşünceleri de yine de çıkaramayız durdukları yerlerden silerek…
Onlar çoğu zaman kâbus rüyalarımız olurlar da ter atarız yastıklarımızı ıslatırcasına…

Kahır zamanlarıdır bunlar ve içinde tekrar tekrar yaşasak da yine de onlar en değerlimiz gibi olurlar…
Çünkü onlara canımız dedik, çünkü onlara yüreğimizi, dertlerimizi yamadık…
Olmadı…
Belki de bu sevmenin, çok sevmenin bedeliydi ki yine de severiz bir yanlarını onların…
Sırları vardır beyin diplerimizde, sırlarımız vardır bizim de onlarda. Saklanır, sakınırız birbirimizden de ama kopuşamayız yine de… Onlar yine de ençok sevdiklerimizin arasına saklanır farkındasızlıkla içimizde… Ve son cümleyi yapıştırırız duyulmaz sessiz seslerle…
Ben seni O eski halinle sevdim ve de sever kaldım diyerek…

Göçler başladı yüreğimizdeki sevdiklerimizden uzaklara doğru, kayboluşlara doğru, dengesiz yaşamların içinden kayarcasına, özgürlüğünü ararcasına, an be an kendi ruhumuzla çatışırcasına, hayatlardan kovalanırcasına, kendimizden, kendi kişiliğimizden,
unutulmuşluğumuzdan, unutmak istediklerimizden ayrışarak göç yollarına düşercesine, göçebe olurcasına, daldık gittik göç olgusunun içine…

İçimizdeki balonlar patladı, elimizdeki elmalı şekerler alındı, gülüşlerimiz sürgün edildi kahır zincirleri ile uzaklara, demirler ardına da yine de oflamadık sevdiğimize…
Avuçlarımız kan alacası kızarıklığa bulandı, kimsesiz hissettik kendimizi, yalnız sandık yol dolanımında, bir yabancı olduk kendimize, bir başka kimlikle, bir başkası sandık kendimizi…

Radyo seslerimiz içimizde patlayan dinamitler gibi patlamış, çatlamış, korku veren seslerin uğultuları gibi, dağıldık, savrulduk, içimizdekileri atabilmek için…
Nereye gitsek, nerede tünesek, hep yanımızdaydılar o taşın üstündeki halimizle…

Bir türlü değişmiyordu kulvarlar, yaralı bir yürek sızısı ile onları yanımızda hissettiğimizde tekrar yaralanıyor, yaralı bedenimizin ruhunu tedavi etmeye çalışıyorduk…
Aksak bir saka kuşu, bir Ağaç Kakan gibi, çatırdıyordu sesimiz, sallanıyorduk yaralarımızı sarmalarken… Çünkü onlar bizim en çok sevdiğimizdi, en çok biz sevilmiştik onlarda…

Beyhude bir zaman kovalamacası bu geçen her saniye…
Kimliksiz bir ruhla başı boş sarsıntıların içindeydi yaşamımız…
Çünkü biz onları ençok sevmiştik, çünkü onlar da ençok bizi sevmişti…
Kör bir yürek dövüşüydü bu, anlamsız güçlerle savaşımdı bu…
Biz de onları ençok sevmiştik…

Ansızın içinden bir ses yükseldi… İç sesi kendine, kendi kendine konuşuyordu, tüm ençok seni sevdim diyenlerle birlik olurcasına…
Boşuna, boşu boşuna bu istekler... Bir gün gelecek sizde öğreneceksiniz her isteğin olamayacağını...
İster karanlık olsun ister gece yarısı hep bekleyeceksiniz sizde birilerinin pencerenizden el sallamasını...

Ve yalnız ve de beklenen olduğunuzu bilmeden…
Ve karanlık ve mecalsiz bekleyişler başladı karanlıkları sollayarak…
Oysa bir gerçek vardı, her gün birileri için güneş de doğardı oysa karanlıkta olanlar bu doğuştan bi haber olurdu, beklerdi sadece kendisi için de bir ışık olmasını…

Oysa kasvetin tüm bıçakları vardır karşısında…
O bıçakla bir yara açılır kanar durur sonsuza oysa yarayı açan gömülmüştür karanlıklara…
Bazen her derinliğe bir ışık huzmesi düşer yeter ki sen de gör o ışığı…

Ayışığında bir zambak kokusu oldu özlediğim nefesin...
Yani seni düşünerek yazdım, çünkü ben senden başka kimseyi özlemedim...
Şimdi koca bir taşın üstünde tüneyen, pişmanlık ruhları ile dolaşan can ruhu düşmanlarıydık biz ve biz bunu yaşarken anladık, yaşadıkça anladık…

İşte bu yüzden hep eksik yazıyoruz, her yazıyı yarım düşlere bırakıyoruz...

Artık pişmanlık zamanları çok uzaklarda kalmıştı ve biz birbirimizi herkesten çok yaralı bir yürekle sevdik…

Biz böyleydik işte, birbirimizi ençok severken bir kez daha yaralayanlardandık… Sevgide…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 21.4.2011 11:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Nesrin Asena
    Nesrin Asena

    Sevilenler hep sevildiği zamanları ile hatırlanmazmı , belkide yaşlamayan tek şey anılarımız ve anılarımızda yaşayanlar değilmidir, o nedenle zamanın acımasızlığında hep anılara sarılmamız bundandır diyorum...yazan kaleme saygıyla +10

    Cevap Yaz
  • Nilgün Öztürk
    Nilgün Öztürk

    Ve işte bu yüzden nereye baksak gözlerimiz hüzünlü,hercai hayat'a küskün yüreğimiz,her geçen gün biraz daha öldürüyoruz içimizde anılara dair ne varsa...Ve inadına tutunma çabası sessizliğe mahkum etsede kelimelerimizi,yinede bir tebessüm yapıştırıp yüzümüze,biraz daha büyüyoruz...Büyüyoruz...Biz aslında yalnızlığımızı seviyoruz...

    Çok güzeldi Mustafa Abim.Harika bir yazı okudum yine...

    Yüreğin dert görmesin abim.Selam ve dua ile...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Mustafa Yılmaz 4