Ben Öğretmenken: 14
Kooperatif soyuldu
FEVZİ GÜNENÇ
Sınıfımın en çalışkan, en terbiyeli öğrencisiydi Mehmet. Çok zekiydi. Buna karşılık oldukça yoksullardı. Hiç bir zaman ders kitapları olamamıştı. Defterleri de… Kalemi, kalem açkısı silgisi bile olamamıştı hiç.
O gün ilk derste odasına çağırttırdı beni Müdürümüz.
“Bir şey mi oldu? diye sordum kapıdan girerken. Onu hiç böyle keyifsiz görmemiştim. Her zaman gülen yüzü bu kez asıktı.
“Kooperatif soyuldu,” dedi.
Şaşırmıştım.
“Nasıl olur? ”
“Olmuş işte.”
“Ne çalmışlar?
“Önemli şeyler değil. Ama önemli olan kooperatife hırsız girmiş olması. Bugün bir bir simit, bir gazoz, bir defter ile birkaç kalem, silgi, kalem açkısı falan… Bugün bunları çalan…”
Sınıfa üzgün döndüm.
Ders yapacak halde değildim. Öğrenciler meşgul olsunlar diye okuma kitabından bir konu seçtim.
“Bunu defterinize aktarın,” dedim.
Sıraların arasında gidip geliyor, bu işi kimin yapmış olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordum.
Gözüm bir ara sınıfımın en zeki, en terbiyeli, en çalışkan öğrencisi Mehmet’e takıldı. Başka zaman olsa gözlerini yumarak hayallere dalar, zilin çalmasını sabırla beklerdi.
Bu kez onu farklı buldum. Elinde yepyeni bir kurşunkalem, sırasının üstüne, kırmızı bir kalem açkısı, peynir dilimi gibi iyi bir silgi vardı. Önündeki kalın yazı defterine istekle yazı yazıyordu Mehmet. Yazıyı sıra arkadaşının kitabına bakarak yazıyordu. Çok keyifli görünüyordu.
Şaşkınlık içinde sordum.
“Bu güzel defteri nerden buldun Mehmet? ”
“Babam almış öğretmenim. Doğum günü armağanım.”
Mehmet’in bir doğum günü olmadığını biliyordum. Babasının da böyle incelikler gösterebilecek biri olmadığını da biliyordum. Hem işsiz güçsüzün tekiydi. Oğluna defter almak, yapabileceği şeylerin sonuncusu bile olamazdı.
Onu hiç simit yerken, gazoz içerken görmemiştim. Ama bunları yapanlara nasıl hasetle baktığına kaç kez tanık olmuştum.
Bu kez zilin çalınmasını bekleyen ben oldum. Hem de Mehmet gibi sabırla değil. Sabırsızlıkla…
Zil çaldı. Bütün öğrenciler gibi o da sınıfı terk etmek üzereydi.
“Mehmet…”
“Buyur öğretmenim.”
“Gelir misin? ”
Geldi.
Şimdi sınıfta ikimizden başkası yoktu.
“Bunu niçin yaptın? ” diye sordum.
Yüzü kıpkırmızı oldu. Başını önüne eğdi.
Amma saçma soruydu benimki de. Sorunun yanıtını bilmiyor muydum sanki? İçim kan ağlaya ağlaya disipline verdim Mehmet’i. Cezası umduğumdan büyük oldu. Okuldan atıldı.
Aylarca çektim bunun acısını. Aradan yıllar geçti. Her acı gibi unutuldu bu da. Zaman müthiş ilaçtı.
Öğretmenliği bırakmış, gazetecilik yapmaya başlamıştım. Bir gün gazeteye genç bir adam geldi. Benimle görüşmek istediğini söyledi. Dikkatle bakıyordum. Bir yerden tanıyordum onu ama çıkartamıyordum.
“Tanıyamadın mı öğretmenim,” dedi. “Benim… En sevdiğin öğrencin. En çalışkan, en zeki, en çalışkan ve hırsız öğrencin Mehmet… Bir kalem, bir silgi, bir defter bir şişe gazozla bir simit çaldığı için affetmediğin. O yüzden okuldan atılan öğrencin Mehmet…”
Sanki başıma bir kazan kaynar su boşaltıldı. İliklerime kadar ürperdim.
Korktuğumu düşünmüş olmalıydı. Beni rahatlatmak için olsa gerek, gülümsedi.
“Sana teşekkür etmeye geldim öğretmenim…” dedi. “İyi ki disipline verdin beni. İyi ki okuldan atıldım. Okuyup ne olabilirdim bilmiyorum. Okuyabilir miydim onu da bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Eğer bağışlansaydım, yeniden hırsızlık yapabilirdim. Belki giderek daha büyük hırsızlıklar yapabilirdim.
Şu anda karşına bir hırsız olarak çıkardım. Ama sayende hırsız olmaktan kurardım kendimi. Bir fabrikada ustabaşıyım şimdi. Alnının akıyla kazanan, kazandığıyla helal ekmek yiyen bir içiyim.”
Sarıldık birbirimize. Ötüm onu uzun uzun. Sakladım kendisinden gözlerimin yaşardığını. Hayatta ilk kez birine öpmesi için seve seve uzattım elimi.
Fevzi GünençKayıt Tarihi : 23.1.2010 04:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!