Üniversite yıllarıydı
Hoyrat zamanlarıydı gençliğimin
Sis kokuyordu her yanım
Küçük bir bekar evim vardı
Beş parasızdım
Ama gençliğim en büyük hazinemdi
Evde boş zamanlarımda
Envai çeşit makarna sosu keşfettim
Zeytinyağlı dolma dışında
Hemen hemen bütün yemekleri yapıyordum
Bulaşığımı,çamaşırımı kendim yıkıyor
Ütümü kendim yapıyordum
Jilet gibi ütülüyordum her şeyimi
Bekarlık zor zanaattı
Ama ben her şeye rağmen yılmıyordum
Onurlu mücadelem
Onca emek onca koşuşturma
Her şey haysiyetli ve şerefli
Bir gelecek içindi
Ve bu hayatın galibi olma uğruna
Uykusuz geçiyordu gecem gündüzüm
Ve itiraflarla doluydu
Hayatımın anlamsızlığı
Çocukken her şey çok kolaydı
Ama artık zor geliyordu hayat
Gece savurduğu zaman gündüzü
Ellerim kayardı yıldızlardan
Kısılırdı paslı sesim
Ürkerdim balkonumda ki kuşlardan
Ankara’ya yıldız yağardı yaz akşamların da
Ayrancı da aşka tutulurdum
Sığınırdım küçük bir meyhaneye
İşçilerin yorgun suratlarını görürdüm
Sessiz sedasız
Kaldırım da yürüyüşlerini
Tam on yıl olmuştu
Ayrı düşmüştüm sılamdan
Ömrümün damarları akardı
Şöminemiz yoktu bizim
Biz tezek yakardık
Kimliksiz ölüler vardı
Ağıtlar vardı nehir kenarların da
Biz doğunca Fırat’a atarlardı bizi
Belki bu yüzdendi bizim arsızlığımız
Bizim dağlarımız kekik kokardı
Tenimiz ter,hayvan kokardı
Ama öyle güzeldi ki kuzularımız
Ve sıcaktı bizim yüreklerimiz
Tülbentten pekmez süzerdik
Dağda kenger kaynatırdık
Yağan yağmurlar merhemimiz di
Kanayan yaralarımızın
Vişne şurupları yapardık
Kola şişelerin de
Kibrit evleri
Metal tellerden yapma
Arabaları,topaçları,misketleri
Vardı çocuklarımızın
Hoyrat ellerimiz
Asi bir bedenimiz vardı bizim
Oluk oluk akardık gökkuşağından
Taşardık taş köprüler üstüne
Dedim ya ayrı düşmüştüm sılamdan
Yalnızdım
Gecenin kanayan karanlığına
Tek başına sarılmak
Vücudumun coğrafyasına ters düşüyordu
Utanıyordum yalnız olmaktan
Nereye baksam aynalar vardı
Ve ben yüzümü çok çabuk eskittim
Artık başka bir gülüş
Başka bir nefes arıyordu bedenim
Onu ilk kez telefon kulübesin de tanıdım
Sarı saçları omzuna akıyordu
Ve örtüyordu o balık etli tombul tenini
Ve o çocuk yüzlü
Baygın bakışları öldürüyordu beni
Benim vurdum duymaz havalarımı
Umarsızca vurmuştu yerden yere
Dolgun beyaz vücudu hala hatırımda
Hoyrat gülüşleri vardı
Kanat çırpan nazlı bir kuş gibi salınıyordu
Kiraz sarısı tomurcuk yanakları vardı
Keskin iri kahverengi gözleri vardı
Sağır dilsizdi sanki
Hiç mi hiç konuşmazdı
Yaralıydı o da sonbahar gibi
Benim gibi
Yaprak dökmüştü gözleri
Hazandım
Vurgun yemiştim gözyaşlarıyla
İnadım inattı
Ekmeğimi bölüşmek için
Sevmiştim ben onu
Komik masallarımın tek görgü tanığıydı
Ve benim aşınmış yanlarımı
Örtüyordu usul usul
Dayanamıyordum
Sanki rutubet vardı teninde
Onu her gördüğümde
Gözlerimden yaş akardı
Küçük bir kavanozu vardı
Saklardı içinde bütün sırlarını
Sırf bu yüzden kıskanırdım gölgesini
Öykümüzü yarı bırakmamak için nişanlandık
Canım cicim yıllarıydı o yıllar
Dört sene geçti aradan
Ankara ayaklarımızın altın da
Biz ışıltıların da kaybolurduk gecelerin
Tiyatroların sinemaların hiçbir matinesini kaçırmazdık
Sakarya da rakı içerdik
O rakıyı hep sek içer sarhoş olurdu
Ben sırtımda taşırdım onu
Ertesi gün hiçbir şey hatırlamazdı
Birde yalancı çıkarırdı beni
Lokallerde az mi şiir okudum ona sahne de
Evden kaçtığı geceler de sabaha kadar az mı seviştik
Nasılda için titrerdi hatırlıyor musun?
Rahmine tohum düşürmedim mi söyle
Kirazların çiçek açmadı mı
Portakallar çürümedi mi bahçende
Fısıltılarım içine işlemedi mi
İçim dışıma taşarken salkım saçak
Diğer yarım üşüyerek beklemedi mi
Ufku bozkırlarda kaybolan
Kederli kamburum
Kan kaybım benim
Damarlarım çekiliyor
Arh+’li seni seviyorum’ları görmedin mi
Aynamızın üstünde
Fısıltılarımı duymuyor musun
Gözlerimi kanatıyorum
Beni hissetmiyor musun
Arsız yanlarıma sövgüler salınırken
Kepenklerini açmayacak mısın gözlerinin
Sana inandırmakla ve inandırmamakla
Geçen ömrümün sahipsiz
Kanayan aykırı yanları
Ve beynimi ve çiçeğimi ve ürkekliğimi
Bir kenara bırakıp
Beş parasız düşlerin yağmaladığı
Sonsuzluğa adım atıyorum
Ardından ayıp sözler söylüyorum
Bak işte gör bak
Noktalıyorum…….
Sanki biliyordu biliyordu her şeyi
Kapı ardındaki özlenen hasreti
Ben büyüttüm
Zamanları
Seri cinayetlerde ben yitirdim
Ve ben seni
Olur ya bir gece vakti
Bakarsın usulca usulca bırakır giderim
Umutsuz değilim biliyorsun
Çağla çiçeğim
Cırcır böceğim benim
Ağlıyorum ağladıkca çoğalıyor güller
Farkında mısın bir başka bahar
Yok artık
O otobüslerde ben yokum
O eski tren garında da yokum
Tıpkı bu dört duvar arasındaki gibi
Senin yokluğun gibi
Cüzdanımdaki resimler de yok artık
Karşılaşmakta yok sokak araların da
Bak nasılda sevinçli sokakta ki kediler
Nasılda gülüyorlar şimdi
Çığlıkları tırmalıyor
Utanıyorum bakamıyorum kendime
Beni duyuyor musun
Boşluktayım
Açılmamış mektupları okuyorum
Nasılda sevmişim ben seni
Çilek kokuyorsun
Ama tamamlayamıyorsun ki sen beni
Ben kendi içime döküyorum sevgimi
Yaramı dağlamıyor mu sanıyorsun gözyaşları
İlmik boynumda
Her gün bin kez ölmüyor muyum
İçkiye vurmadım mı kendimi
Ağlamıyor mu şiirlerim
Günah defterimi kim dolduruyor sanıyorsun
Bunca mısralar,bunca dizeler
Bunca şarkıyı kim yazdı söyle
Söyle fırtınadan önce nasıldı hoyrat yüreğim
Elele tutuşanlar geçerken yanından
İçin sızlamadı mı söyle
Şimdi sonbahara kadar
Benimle kim sevişecek
Kim tutacak ellerimi
Telefonlarını kim bekleyecek
İçimde ki bu deli,deli hasret
Nasıl kaybolacak
Göz yaşlarımın tesellisi
Bu bir tutam sevgi
Ve içimde ki bu çoğul takıların simetrisi
Mıh gibi saplıyken yüreğime
Ben nasıl yaşarım söyle…..
Ben laf olsun diye sevmedim ki seni
Utku EserKayıt Tarihi : 6.3.2005 03:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!