Ben Kuyusu - Kuyu Ben

Habibe Merih Atalay
496

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Ben Kuyusu - Kuyu Ben

oturmaya devam ediyorum
aynı yerdeyim
ev aynı eşyalar aynı
ben, aynı ben
durmaktayım.

zihnim -akıl yürütmelerim-
eylem olarak sadece elim kalemi oynatıyor -
düşündüklerimi yazıya geçirmek üzere aktif
evet. Yaz Kızım!

'Yaz dostum' der gibi gibi
bir Barış Manço havasında

söyleşmek - Konuşma Balonları -

ne demek istiyorum?

ne demek istiyorum...

şimdi diyelim ki ben, benin bir dostudur
karşılıklı bu iki dost yine yan yana gelmişlerdir
ve birbirleriyle hasbihal ediyorlardır yine biteviye
havadan sudan oradan buradan
dünya olaylarından ve akla gelen herşeyden...

sonra bitiyordur sohbetleri nihayetinde
her biri bir yana dağılıyorlardır
zihinlerinde konuştuklarından izlenimlerle
bir kez daha buluşmak üzere vedalaşarak

neden bir daha buluşsunlar?

izlenimler dedim ya

öyle bir etki etmiş oluyordur ki
tekrar tekrar bir araya getiriyordur onları

buluşup görüşüp zaman geçiriyorlardır
ve hep ama hep konuşuyorlardır
ama sorun şu ki bu ahbaplık neye yarıyordur?

ilk düşünceye çarpan: vakit geçirmeye.

her türlü ilişki bir nevi vakit geçirme ilişkisi aslında
doğru-

vakit geçiyor oysa -
ilişki içinde olsan da olmasan da
kalabalıklarda ya da yalnız
vakit geçiyor

ama aslında o vaktin içinde
bir tohum yeşerebiliyor toprak altında
ve boy veriyor bir ürün.

iki dostun geçirdiği vakitten üreyen var mı
gözle görünmeyen ama yine de üreyen...
havanın neminde boy vererek
topraksız...

atmosfere karışan
sarı mı sarı
al mı al
mor mu mor
beyaz mı beyaz
mavi mi mavi
turuncu mu turuncu
yeşil mi yeşil

bir renkler curcunası

ya da kara mı kara...
bir şimsek çakımı sonrası
boşalan bir yağmurla çıkan bir fırtına

"geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan"

bir duygusu vardır muhakkak, nedir o duygu?

duyguların gözle görünür kılınması,
işte sana o büyük sanata geçince başlayanlar

duyguların şiire dönüşmesi
duyguların heykele dönüşmesi
resme dönüşmesi filme dönüşmesi
fotoğrafa botaniğe manzaraya dönüşmesi
kıyafetlere dekora mizansene dönüşmesi
eylemlere davranışlara role dansa dönüşmesi
kaynağa hammaddeye dönüşmesi
döşenmesi yollara ve basamaklı
birer döngüye dönüşmesi

bir araya getirilen duygular
birbirinin yerine geçen
köşe kapmaca oynayan
kaynaşan değişen o muazzam duygular
nereye vardırmaya çalışıyordur o iki kafadarı
ve de bizleri peşi sıra?

dengeler bozuluyordur, demek
yeni denklemler kuruluyordur, demek
bir uzantı ama nereye dek
nereye dek ve nasıl
dehşetler saça saça ve devasa
uzayabiliyordur...

başarılı olmak isteyen insanın önünde
ne çok engeller vardır
epistemolojik engeller
epistemolojik kopuşlarla

ama olmasalardı,
ya olmasaydılar,
fark oluşabilir miydi o büyük
sanat dehaları arasında, oluşamazdı...
ve oluşamazlardı hiç biri
sanat izm'lerinin

başarıya endeksli taşsız dikensiz çamursuz
gepgeniş ve dümdüz çekilmiş paralı bir hat yok
köprü yok,
yol yok,
yok!

ama şimdi de sıra buna gelmiş diyelim:
işte gerçeğimiz böyle bir İcat'tır.

hayat bir icat'tır ne gelir ki elden

bu da başka tür'ün imkânı olarak
beklenmeyenin icadıdır
benin icadı.

..ki dostum
kuyudan kuyuya bereket dolsun...

konuşma balonları salınsın göğe
birer ikişer; tuhaf bir hoşluk
harf harf başımıza ağsın.

*

uzun uzun yazmak istemiyordum
kısa kısa anlatmak istiyordum
aslında

ama dur bak

Bir ben vardır bende benden içeri
Bir ben vardır bir de benden içeri

düşünme yolları...
tarhları...

Bir de benden içeri bir ben vardır

bir içerisi olduğunu ne vakitten beri tanıyor insan?

öyle deniyor ki benlik değeri,
kendiliğinden bulduğumuz bir değer değil,
yarattığımız bir değermiş.

işte bir icat daha!

*

hepimiz kendi yaşam hakkımızı arıyoruz
hangimiz gerçekten yaşamsal hakka sahibiz?

yaşam haklarına sahip çıkanlar.

doğuştan aynı haklara sahibiz
yine de onları koruyup gözetmekle mükellefiz,
ne tuhaf

haklar var bir tarafta ve yığılmış
birilerinin hepsine sahip çıkmakta beis görmediği
göz açtırmıyor bekçileri öyle havadan
herkese eşit dağıtılmasına

binbir takla ve takvayla çok büyük çaba
göstermeyene hiç hak tanınmıyor

anca lütfedip sadaka mahiyetinde
verirse veriyor
o da koca okyanustan
bir iki damlacık

daha haklarını elde edememişken
nasıl sahip çıkacaksın ki ona?

bunun için önce ele geçirilmesi lazım tüm hakların

bazımız bunun için adalete sığınır
çoğumuz da allaha 'eft' yoluyla ilahi adalete

kimse bile isteye haklarından feragat etmez
muhakkak savaşır savaşması gerekiyorsa
bile isteye istemeyen yok gibidir hakkını
ama bir savaşı kazanmak da var kaybetmek de
kaybedenler elde edememiş olur
kazananlar ise, işte yalnız onlar erişen
sahip çıkma mertebesine!

tercih mercih yok ortada
ya güç var, irade gücü var, hırs var
ya güçsüzlük, iradesizlik ve kayıtsızlık;
ya mücadeleyi bırakmak var
ya mücadeleyi hiçbir zaman bırakmamak

benim gibi gayet iyi niyetli olanı anlarım
olaylara son derece masum bakarlar
çocuk gibi saf bir masumiyetle
çocuk gibi hem masum bir merak
hem coşkulu ve enerjik
hem de annelerin etek arkalarında, tedirgin
siper almış sanki yabancılara karşı
"ay ne sevimli şey" diyeceklere
daha bir ürkerek
tedbiri elden hiç bırakmayarak
her türlü olası saldırıya
gardını alarak ve temkinli

ama bu bir matraklık peşinde olmadığımız
her an bir yaramazlık etmeyeceğimiz
dürtüselliğimize kapılmayacağımız
anlamına gelmez

bir muziplik peşinde oldum ben de
biliyorum ki son zamanlar biraz böyleyiz

zıpırlık peşindeyiz çünkü
ancak zıpır olan hoş görülebilir bu arenada
farkındasındır gayet

hadi bakalım
koyvermiyoruz kendimizi

*

benler
geliyoruz gidiyoruz işte
bu hayatı deneyimliyoruz
bu hayat bu yeryüzü
öldürdüklerimiz
yaşatmaya çalıştıklarımız
hep çalıştıklarımız ama
çalıştıklarımız,
durmadan çalıştıklarımız

öyleyse bizim çalışma mekanımız bu hayat
demek ki biz ruhlar bu bedenlenmelerle
çalıştırılmaya gönderiliyor
çalışmaya geliyor
getiriliyoruz bu hayata

birer kürek mahkumuyuz kimimiz
kimimiz kürek mahkumunun
eli kırbaçlı gardiyanları
kimimiz mahkumiyet süremizi kurgulayan
yargı organlarının mensupları
kimimiz mahkumların avukatları
mahkumiyete düşen avukatların da
avukatları kimimiz

kimimiz ne olduğu bilinmez cahili cühela
o cahili cühelalardan da kimimiz başkan mesela
kimimiz vekil
kimimiz mütevelli heyeti
kimimiz... kimiz biz?
diye soran
benler,

hem tanık
hem sanık
hepsi de bir birine mahkum
olan bitenin hem nedeni hem sonucu
olacak bitecek olanın ortasında
başlamalara gebe

çalışıyorum işte
ben de çalışıyorum
benim mahkumluğum da hem süresiz
hem bir süreliğine

yazdıklarım beni bir şeye dönüştürüyor
dönüştüğüm şeyle yazıyorum
okuduklarım beni bir şeye dönüştürüyor
dönüştüğüm şeylerle okuyorum
izlediklerim duyduklarım gördüklerim ile
dönüşe dönüşe
döne döne
Dünya döne döne
mevsimler döne döne
gün gece gün gece gün gece
beşiğimizde

dün bugün ve yarın
olması gereken neyse o olacak artık diyerek
eşiklerden atlıyoruz bir bir

antalya'dan edirne'ye edirne'den ardahan'a
ardahan'dan antalya'ya... hayaller kuruluyor
hayaller kırılıyor bir oratoryo'da

*

insan kitaplar içinde hapis bir hayat yaşamaz
kitabi bir hayat değil insanın yaşamı
tamamen pratik ve eylemsel

İnsan kitaptan yani kendinden önce yaşayandan
bir şeyler öğrenir elbet ama bu onları
aynı onlar gibi yapmalarını
onlar gibi davranmalarını sağlamaz
yine kendilerince kendileri olmayı sürdürürler

nasıl yapar ne ederler
kendiliklerinden yerlerini alırlar pıtır pıtır
sorumluluklarını üstlenirler ve bam bam
içindedirler hepsi mücadelenin

ben hiçbir mücadelenin içinde
olamıyorum desem de
bu mücadelelerin hiçbiri
benim mücadelem değilmiş
gibi gelse de bana
tarihin bugünkü sayfasında
ben hiçbir konuda
hiçbir olaya müdahil değilim, olamam da
diye düşünsem de
bunu değişmez bir hakikat gibi
hissetsem de

hasbelkader bu toplumda
bu topraklarda doğmuş
bu dili öğrenmiş
bu kültürel yapıda gelişmişim işte

hiçbirine hiçbir yere ait hissetmiyorum
ne bir türk ne bir müslüman
ne herhangi bir milliyet ya da din mensubu
gibi olmaksızın
gibi gelse de bana

sabah ezanlarla uyanışımda
hiç bir hikmet aramasam da

dünyayı da yeterince bilmiyorum ki zaten
dünyalardaki dünyaları da hissedemiyorum ki,
bir dünyada da hissetmiyorum ki kendimi,
diye düşünerek

ama bazen nedense duygulanabiliyorumdur
bazı hikayelerde gözlerim yaşarabiliyordur istemsiz
ama yine de samimiyetle hissetmiyorumdur
diye yazıyorum evet

muhakkak ben duygusuz bir yazar
olmamalıyım diyorum, içimden geçen
içimden gelen şey bu ama aklımdan
romantik bir roman da geçmiyor doğrusu
aşk şiirleri şairi olabilirmişim gibime gelir arada,
eskiden bundan yirmi yıl önce böyle güçlü
hissiyatlar da vardı ama o duygu da
yitti gitti zamanla, demek ki
şair de değilmişim

anlamıyorum gerçekten öyle miyimdir
ama kala kala bir bu kalıyor: münzevilik!

toplumdan kaçan yalnız kalmayı seven,
işte diyorum, işte
tam olarak buyum ben: Münzevi.

ben münzevi olmak ister miydim, hayır
aklımın ucundan bile geçmemiştir

bu yöndeki gelişimim kendiliğinden oluştu
belki kaybede kaybede
şimdi içimdeki 'atlas vazgeçti' gibi
elinden gelmiyor başka türlüsü

yirmi birinci yüzyılda şehir hayatı yaşayan
münzevilerden olmuş sayabilirim kendimi

deneysiz ve kanıtsız doğrulamalar eşliğinde
onca şey yazıp hiçbir şey söylememeyi
boş boş konuşmayı başarışım da
bu yüzden olsa gerek

bana öyle geliyor ki, işte,
ne yaparsam boş,
ne yazsam boş,
yine de kendimi alamıyorum
bu boşlukları doldurmaya
devam etmekten
demek ki bu da bir zaruriyet

ve kendimizin kanıtı kendimiziz sade

*

yedinci kat seviyesinden
açık Kuzey penceremden bakıldığında
bakış açımdan gördüğüm,
binalar ve bina gövde ve damları,
çatılar ve çatılardaki gün ışığı tesisatları,
bir ağacın göğe uzayan en uç noktaları,
dörtte biri karaya ait görüntünün,
dörtte üçü ise olanca Gök

kimi bulutlu kimi bulutsuz
sessiz bir öbek manzara

*

bize göre yeni bir bilgi
yeni bir kazanç kapısı demek oluyor

yeni bir kazanç kapısı gerekliyse eğer
kazanımlarımız halihazırdakiler
yeterli gelmiyor demektir bize

ama bu benim problemim mi?

beni yeni bir bilgi arayışına girerken dürten
bir kadının kazanımıdır belki

elbette herkes gibi düşünerek
bir şey kazandırmayacaksa
ne diye zorlanalım

ama kazanç kapısı olarak hani
para makinasını yeniden keşfetmek
gibi bir şey aramıyorum elbet
derdim başka

yani 'yeni' bence sadece 'bence yeni' değil,
'herkes için yeni bir bilgi olsun
şey gibi...

"Güneş dünyanın etrafında dönmüyormuş beyler!"
"Dünya güneş'in etrafında dönüyormuş, hatun!"
"Vay başımıza gelenler, Dünya yuvarlakmıymış! Tüühh!"
"Çok şüküürr!"

ya da

"Komşum, şimdiye deyin doğru bildiğimiz
her şey yanlışmış meğer!"
"Neymiş komşum doğrusu?
"İşte buymuş! ya da "şuymuş!"

kadar apstrakt bir yeni bilgiden bahsediyorum
tabii ki yine de insanlık adına
büyük bir adım atmaktan...

nedense çok özeniyorum onlara ben.

muazzam çaba harcadım yine de
beni buraya dek getirebildim
hiçbir çaba harcamasaydım da
burada olmaz mıydım

bunu bilmem imkansız artık

insan hep iki seçenekten birini seçer
yalnız o seçtiği tek yolun izlenimlerini edinebilir
tek beden ile aynı doksan dakika içersinde
farklı bir kaç maçta gol atılamıyor maalesef

değişen hiçbir şey olmazdı diyemiyoruz,
küçücük bir atakla berabere sona erse de bazan
maçı taraflardan biri kazanır; öyle ya da böyle
devasa olasılıklardan birinin içine dalmışımdır

bir isteğe kavuşmak için
tıpkı 'hakka sahip çıkmak için
önce hakkın elde edilişi' gibi bir isteğin
oluşmuş olması lazım öncelikle;
yani, ben ne istiyordum?

hiç

istemek için hayal kavramın olmalı
hayal kavramı olmayan biri
önüne ne sunulmuşsa onu yaşar

varsa oyuncağıyla oynar,
yoksa taşlarla, sopalarla.
anlatılırsa masallar dinler uyur,
anlatmazlarsa kendi uydurur ve uykusu kaçar.
radyoları varsa piyesler dinler,
yoksa mezarlıklarda kovalamaca oynar.
götürülürse film izler, tiyatro izler,
götürülmezse yine mezarlıkta koşturmaca...
alınırsa kitaplar okur,
okurken kitabını annesi sobaya atmazsa
sevilen bir yetişkin olur,
atarsa üzgün bir yeni yetme olur yine mezarlıklarda!
ama hayal kurmaz,
hayalet bilmez,
makineyi teknolojiyi uçurtmayı bilse de
uçmayı hiç hayal etmez

rüyalar görebilir sadece, o da
ne anlama geleceği sınırlandırılmış
hurafelerle dolu olur

ben de o sınırlar çerçevesinde görülmüş
bir rüyadan uyanmış hissettiğimde
gerçeğin uğultulu çatırtıları patırtılarıyla,
parçalanan dağılan süblimal gerçeklik
sonucunda tanışmış oldum hayal kavramıyla

evet, varmış böyle bir kavram
onun içindeymişim, bir vakit.

hayalden ibaretmiş o ana değinki
gerçeğim sandıklarım

hayal dünyasında yaşamak
deniyormuş benimkine
bilesiye bir şey değil tabii

kendini gördüğün aslın sandığın yansıman
o ayna kırılıp tuzla buz olduğunda
uyanıyor afallıyorsun belki ama
kendine de geliyorsun
'neydi bu şimdi?'
diye sorarak

'o bir hayaldi!'
'hayalmiş!
oluyor yanıt
silkeleniyorsun

işte, benim istediğim diye bir şey yoktu
oturup hayal kurmamıştım bu yüzden hiç
direkt yaşamaya başlamıştım bilmeden,
hayale daldığımı düşünmeden

uyarılar olmuştur elbet kulak asmadığım
'bak, bir hayale daldın, gidiyorsun!' uyarıları
oysa benim gerçeğimdir ki o anlar
'yoo...' demişimdir 'budur benim hakikatim.
olmam gereken yerdeyim'

masal olsa, der demez, kırılmış derdim ayna
masal değil ama masal gibi de müteessif

uzun bir uyanıştı

gördüm ki bu sürede ellerim kırışmış
belim bükülmüş kamburum çıkmış
şakaklarım ağarmış feri kaçmış gözlerimin

şimdi bu da bir başka hayal olabilir gelecek için

geçmiş bir hayaldi
gelecek başka bir hayal
hepsiyle şimdilerden oluşan

hayal kavramını kavrayan ben
şunu istediğimi söyleyebilirim şimdi:
doğru bilgiyi öğrenebilmek
öğrendiğim doğruları unutmamak
öğrenmiş olduğum doğru bilgileri
hayatımı daha özgür huzurlu sağlıklı
yapmak için kullanmak üzere
nekadar hayal gerektirmiş ise
bitık üzerini inşaa etmeyi.

önemli şeydir sağlıklı düşünebilmek.

*

onca akıllı insan varken
bana düşmüyor herhangi bir sorumluluk
bana kapalı alanlara zorla girmek istemiyorum zaten
kadın olduğum için beni ayrıştıran bir anlayışın
insanlık anlayışına ters olduğunu düşünüyorum
insanlık erkek ve dişisi ile birlikte
bir anlam yüceliğine sahiptir
eğer evrensel değerler dişiliği yok sayıp
üzerine kalın bir çizgi atarak üstelik
tüm tarih sayfasından dışlayarak
doğru değer kazanacağını varsayıyorsa
ağzımı açıp tek bir söz bile etmem abes

bırakalım, evrensel kendi icraatını
kendi yapsın, beklerim

evrenin bana hiçbir ihtiyacı yokmuş madem
ben gereksizmişim madem
buyursun bugüne dek nasıl olduysa
öyle olmaya devam etsin

devam edebiliyorsa eder

kadınlar olarak elimizden gelen
hiçbir şey olmaz olamaz
zaten elimizden tüm yetkiler alınmamış mıydı?
zaten yetkisizleştirilmemiş miydik zamanında?

sonunda kadın bilincimi edinmiş bulunuyorum

insan bilincimin peşindeydim oysa ben

ben insan bilincimin peşindeyim hâlâ

kadın olarak yetkisiz olabilirim
yetkisiz kılınabilirim ama
insan olarak tüm yetkilere sahip olabilirim
yine birazcık savaşmam lazım gerçi

insan bilincini cinslere ayrıştırıp
bir tarafı güçlü diğer tarafı güçsüz kılan
evren anlayışı ile
böyle ayrıştırmacı bir evren anlayışına
ait olamayacağım düşüncesi:
savaşım bu iki düşünce arasında geçiyor

böyle düşünmek istediğimden
böyle düşünmek beni rahatlatabileceğinden
böyle düşünerek, insan duygusal bir varlık ya hani:
'Evren'in duygusu var mıdır?' diye sordum bir gün.

eğer evrenin duygusu varsa,
duygu durumu gerçekten de
cinslerimize ayrıştırarak iş görmeye mi
yöneltiyor onu?

böyleyse ve temel olarak
eril cinsi kendisine iş görücü olarak tanımladıysa
bizim varlığımız evrenin gereksiz bir yükü
anlamına mı geliyor?

öyleyse gerçekten,
o halde bizi hepten fırlatsın atsın
uzayının boşluğuna bitirsin gitsin
son versin soyumuza sopumuza

o vakit eril eril yaşayan evrende
kendi bildiğince...
dönensin dursun

olabilir mi böyle bir şey?

olmuyor mu?
oluyor da aslında.

cinsiyet değiştiren,
erkek olan kadınlar,
kadın olan erkekler
sikkenin ön yüzüyse
arka yüzünde
gen değişimleri ve klonlama
teknolojisi yer almak durumunda

vaktiyle, neden insan varlığı
iki cinsten oluşturulmuştu peki?

çünkü o vakitler teknoloji bu seviyede gelişmemişti

yani bizler o vakitlerin teknolojik yetersizliğinin
ürünleri ve bir nevi kurbanları mıyız?

insan varlığının ve eril varlığınının devamı için
özellikle artık dişil olanına mecburiyeti kalmayacağı
bir çağa doğru mu evrileceğiz?

bu mudur yani Evrenin duygu durumu?

Evren eril varlığı seçerek yüceltip
koruyup kollayıp
erilliğinin devamını sağlayabilmesi için
dişil varlığı da korumaya alma zorunluluğundaydı
bir zamanlar ve bu zorunluluk çağımızda
yerini yeni bir zorunluluğa bırakıyor.

nedir o zorunluluk?:
yumurta stoklama zorunluluğu

dişiliği ve erilliği damızlıklar olarak
sisteminde tutmak mecburiyetinde

hep erkek üretemez sistem,
stokları dengeli sayıda tutmak zorunda,
yoksa Evren insansız kalır

insansız bir evren de düşünemez
gayet tabii ki

bu evrenin duygu durumunu etkiler mi?

duygusu olan bir evren varsa karşımızda
etkilememesi, düşünülemez

ama evren kendi çözümlerini hep
materyalit bir anlayışla üretiyor, denebilir.

yani duygu sıfır duygu ya da eksi bir duygu
ya da duygusuz diyemez miyiz
doğrudan doğruya, açık açık?

duygusuz bir şeyin biz düşünen mahlukatlara
ne kadar ihtiyacı olabilir ki?

o ister miydi ki, dişilik
her şeye boyun eğsin
evrene hizmete devam etsin
erilliğe kul köle olsun

bilmiyoruz
ama diyelim bu duygusuz şey
biz düşünen mahlukatlara
bir dereceye, en azından
yirmi ikinci yüzyıla kadarcık
ihtiyacı olmuş olsun
istediği de biz dişilerden şuncacık fedakarlık

peki
ben kabul ediyorum
buna hiç bir itirazım yok

madem Evren benden böyle bir fedakarlık
ve bir sadakat bekliyor, kabul

ben başkaldıran insan olmak istemiyorum
ki zaten başkaldıranlar hep erillerden yürüyor
ben insanlık bilincime erişmek derdindeyim

kadınlık bilincim bana
yardımcı eleman olduğumuzu idrak ettiriyor
ben bu evrende yardımcı karakterim
esas karakter değilim
eril değilim
damızlık karakterim
destek karakterim
'esas'ın yerine getirilmesine
uyum göstermesi dayatılan,
yüceltilmeyecek bir karakterim

'esas'ın yerine getirilmesi görevi
tüm eril güçlere ait
baş kahramanlık erilliğe ait
bana ait değil
izin verilmiyor zaten bana
'esas'ın yerine getirilmesinde hiçbir katkım olamaz
'esas'ın yerine getirilmesi için her zaman
hazırda bir yığın eril güç varken
maşallah olur olmaz heryerden
mantar gibi de çoğalıyor, 'dişiliği' erilce
değiştirtip 'erilleşme' heveslisi dişiler;

şu 'esas'ın yerine getirilmesi işi ile de
ilgilenmiyorum zaten ben

ben 'esas' ile ilgileniyorum

'esas' ne?
onu bilmek kavramak anlamak derdindeyim
ya da meselem tamamıyla: Nedir Esas?

evrenin duygu durumu nedir diye sordum.

bugün Evren hangi duygular içinde
dönüşmekte oluşmakta,

geçmişte Evren nasıl bir duygu içindeydi
gelecekte nasıl bir duygu içerisinde olacak:

duygusuz olduğu kanısına vardırdı
bu akıl yürütmelerim beni.

neden döndüm ben buraya?
diye soruyorum ister istemez
neden dönmüş olabilirim
sahi niye döndüm?

*

oturduğumuz noktadan çevremize baktığımızda
diyelim ki bir odadayız ve solumuzda duvar var
odamızın duvarı, sağımız balkona açılan camlı
bir kapı ve penceresi olan bir başka duvar var
ve dış mekan görünmekte o yandan

önümüzde de yine tek pencereli ve yine
dışarıyı görebileceğimiz başka bir duvar var,
bakışlarımız hep önümüzde ve sağımızda
dış mekanı olabildiğince geniş açıdan
görebildiğimiz cam kapı ve pencereye yöneliyor,
zaten oturma yönümüzde bu açıya yönelik,
sırtımızı dönerek oturmuyoruz nedense

arkamızda evin iç bölümlerine doğru ilerleyen
bir koridor var ve biz nedense arkamızı dönük
oturuyoruz o tarafa

insan hep bir manzaraya dönük yaşamakta

rüzgarı güneşi ayı havayı
doğayı duyumsuyabildiği yöne göre,
yaşamın uçsuz bucaksızlığını algılayabileceği
yöne dönük, dört tarafı kapalı bir alanda
yaşamaya yönelik değil

eğer dört tarafı kapalı bir alanda yaşıyorsa da
ya Radyo sessel olarak ya televizyon ses ve
görüntüsel olarak ya kitap dergi gazete vesaire
görsel zihinsel olarak; nice yeni yeni teknolojik
buluşlarla dışsal manzaralarının yerine koyduğu
bir takım nesneler var etmiş, onlara yöneliyor

bu canlının canlılığının işareti
canlılığın harekete devinime aktiviteye
yönelik doğasal ifadesi

manzara bir 'tabularasa' olsa
yani bomboş bir dünya olsa görüntü
zihni ve eli boş durmaz
hemen onu doldurma eğiliminde olur

hiç boş duvara
bomboş deftere, tuvale
boş boş bakarak
zaman geçirmek istemez

ya da uyur

ama uyurken bile düş görme
edimselliği içine girer zihni

düş bu ya:
hepimiz varlık olarak
bedensel sermayemizle hayattayız ve
hepimizin bir değeri var
bir düş bile olsa

biz o duygusuz evrenin değil
para ve sermayenin aslıyız,
'esas'ıyız, kendisiyiz,

para ve sermayenin de
bir duygusu var...

çok canı sıkılır onun mesela
durduğu yerde durmaz
haylaz mı haylaz bir velettir

bir meta biçimine girmedikçe
onu kazanamaz ve edinemeyiz

aklın zekan bilgin tecrüben görünümün
düşüncelerin aktivitelerin ilişkilerin ailen
eşin dostluğun arkadaşlığın çoluğun çocuğun
torunların yaşamın ölümün, hepsi, sermayendir

cömertliğin soyluluğun başarın malın
mülkün bilgin popüleriten saygınlığın
hitabet sanatın hizmetçilerin arkadaşların
şöhretin erdemlerin zekan, güçlerindir

bir kişi değerini artırabilmesi için
öncelikle hasbelkader geldiği bu hayatta,
hayatına sahip çıkmayı ve hayatta
kalmayı başarması lazım

evrenin tüm duyarsızlığına rağmen
tüm duyarlığı giyinip takıp takıştırarak
süsleyip bezeyerek sıvayarak manzarasını
cezb noktaları haline getirip yaşamını
kendinden öncekilerin bakımı ve kendi
sayesinde, hatalarından günahlarından
eksiklerinden çıkardığı derslerle hatasızlığı
sevapkarlığı tamamlanmışlığı öğrenip bilip
yeniden başlamayı da başarması lazım,
kaldığı yerden devam etmesini de,
ama daha tecrübeli daha temkinli olarak
hareket etmeyi de başarması lazım

varlığımı sürdürüyorum sadece
bu bana değer katıyor mu?

bir eylem ancak bunu ortaya koyabilirdi

o eylem gerçekleşmediği sürece değerin
değerlenip değerlenmediği bilgi dışı kalır

tersine, değer kaybettiren eylemler de vardır elbet

değerimin artmış mı yoksa eksilmiş mi olduğunu
teraziye vuramayız kiloca artmışımdır belki ama
kof bir yağ yığınından kelimeler öbeğinden
başka bir şey değilimdir belki

yetenek değerimizi yeteneklerimizi sergilemeden
görmeden bilemez değerlendirilemeyiz

ama değerimin artması ya da eksilmesi
oluşu etkiler mi, yine de?

eksilsem de artsam da değer olarak,
var kalmayı istediğim sürece
var kalmaya çabalarım

değerimin artması gurur duymam duyulmam
saygı duyulmam sevilmem alkışlanmam
varlığımın nedensellikleri değiller, onu anladım

çok kazanmam servet sahibi olmam ün sahibi
olmam güç sahibi olmam varlığımın varlık sebebi
değiller, onu da anladım

ben var kalmayı tercih ettiğim için varım
değerli olsun olmasın tercihim bu

var kalmayı tercih ettiğim için sağlığıma özenirim
sağlığım yerinde olduğu sürece de
var kalış sürem uzar

sağlığım bozulursa ne kadar istesem de
ne denli tercih etsem de
var kalmam mümkün olamaz zaten
ne kadar var kalmaya çalışsam da
sağlık elden gidince artık tercih mercih
sökmüyor, o da çoktandır anlaşılmıştı

tabii ki değerli bir insan olmak üzere düşünüp
muhakkak değerli anımsanmak için çabalıyorum
ama oluş için bir çabam yok ne de olmayış

o iş yalnızca
o duygusuz ebeveynimiz
evrenselliğin işi
acıdığından değil
lütfediliciğinden de değil
bağışlayıcılığından hiç değil
bunlar benin,
benliğin duyguları,
onun değil!

ben işte hakkım olan
bütün bu duygulara sahibim
sahip çıkmaya da devam ediyorum,
edeceğim; son günüme kadar da
kimse elimden alamaz bu hakkı

şimdi: Neydi Esas?

*

esas...

önceki ben şimdiki benin bu aşamasını da
hiç düşünmedi başlangıçta böyle bir sonuç
elde edeceğimi bilmiyordum

benim sürecimde:
"emek kendisini, konusuyla birleştirmedi:
emek maddeleştirilemedi,
konu dönüştürülemedi."

henüz.

"yazar-yazar; ürün, yazılmış metin olur."

sürecin tümü sonucu açısından,
ürün açısından
hem emek araçları
hem de emek konusunun
üretim araçları olduğunu ve emeğin
emeğimin, üretken bir emek olmadığını
açıkça gösteriyor

henüz.

ben işçi değilim
emekçi değilim

"balık olmayan suda balık avlamaya mı
çalışmakmış benim işim" ; "zaten balık
avlamayı da bilmiyormuymuş!!

hem balıktan anlamıyormuş
hem balıkçılıktan, ama yine de
elinde bir olta varmış kadının -bir alet,
yeryüzündeymiş hâlâ... ve bir ürün
çıkartabilir miymiş acaba diye
bakıyormuş, ne saçma!

bırak bu öyküyü okuma artık
sallama oltanı da susuz vadilere

bu madde neyin nesi, onu düşün,
ha onu bi bileydik!

bu madde, benliğin.

ben oluş bir maddedir

ben maddeleşmiş bir varlık

"bu madde de bir dizi farklı süreçten geçmekte
serinin son sürecine kadar da iş görür"

ön koşul: yazar'ın varlığıdır

yazar kalemi yalnızca bir yazma aracı olarak
kullanır ve yaşam da yalnızca onun yansıması
için bir malzemedir

kuşkusuz malzeme ve araç olmaksızın
bir iş ortaya koymak,
bir somut eylem, olanaksız

ben bu süreçte yalnızca bir 'öge'yim
işgal ettiğim konum bu: ögelik

üretim aracı olarak
tam da yetkin olamayışım yüzünden,
herhangi bir süreçte de
kendimi ürün niteliklerimle
ortaya koyabilir mişim gibi gelir

beni zorlayan ne?
önümde duran şey 'BOŞ ZAMAN'
ben de değerlendirmeye uğraşan bir öge

boş zaman değerli bir şey günümüzde
ya da tüm zamanlardakinden daha değerli
gelecekte bu kadar değerli olmayacak belki

zamandan bol bir şey kalmayacak gelecekte

sermayem olsa şimdi bir dükkan açardım
bu 'BOŞ ZAMANI' mı bir dükkanın içinde
geçirirdim; bu dükkan bir mağazada olabilirdi
bir okul bir sergi salonu da; bir fabrika da
bir cevher yatağı da olabilirdi

ya da bir EJDER...

günümüz ejderlerinden bir ejder
günümüz cevherlerinden bir cevher
basit bir Çerez Fabrikası mesela!
en çok tükettiğim şey!

yer yuvarlağının değişik koordinatlarındaki
mekansal oluşumları, düpedüz dünyayı
merak etmiyorum nedense
gezinip tozunmak bana göre değil

bakıyorum, onlar, yani benim gibi
insan gibi görünen insan farz ettiğimiz varlıklara,
bütün hayatlarını üretime odaklamışlar,
hayatlarını ürüne dönüştürenlerin hayatları
ürüne dönüşen hayatlar olarak
ürüne dönüşen BOŞ ZAMAN'ları aslında

eğip bükerek BOŞ ZAMAN'ı iğimde
eğirdiğim kopuk kopuk zamanlarım...
eklemleniyor bu dizelerle benim de
birbir birbirine

şişiyor yine baloncuklar

bir ürün olmasa da hayatım
kendimin keşfetmediği bir yola
çizgiler çekerek kuyular açıp
sürdüğüm hayatın tarlalarına
kendinden hoşnut harflerle
s a ç ı l ı y o r u m . . .

Habibe Merih Atalay
Kayıt Tarihi : 23.9.2024 22:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Habibe Merih Atalay