Ben Her Bahar Pişman Olurum.
Bu mevsimi hiç sevmezdim önceleri. Böyle mevsimler hep ayrılık kokardı, korkardım. Hep böyle mevsimlerde çekip giderdin ta uzaklara. Sen çekip gidince, bir meşe ağacının kuruyan yaprakları gibi hep sağa sola savrulurdum. Hep böyle mevsimlerde pişman olurdum. Hep böyle mevsimlerde çekip giderdin yurt dışına. Okulun vardı ve bitirmen gerekiyordu. Sen gidince kimseyle görüşmez halsiz takatsiz kalır, içime kapanır, kabuğuma çekilirdim.
İçinde sen olduğun zamanlarda da severdim bu mevsimi. Sürprizler yapar, bana gelirdin gizliden. Kısa süreceğini ezbere bilsem de sevinir, durup dururken çocuklaşırdım.
Gizliden buluşurduk. O zamanlar kimse olmazdı sokaklarda. Sanki herkes sözleşmiş, sokağı mahalleyi bize bırakırlardı. Biraz da biz birbirimize sokulalım, el ele kol kola omuz omuza gezip tozalım diye.
Buluşmak için özellikle yağmurlu günleri seçiyordun. Beni arıyor, dışarı çıkalım mı diyordun. Nasıl çıktığımı hatırlamıyordum kapıdan. Her buluşma saatinden önce bekliyordum seni kapının önünde. Bazen sokak aralarında, bazen bir saçak altında.
Köşe başında görüyordum seni. Öyle narin öyle endamlı öyle içten. Koşarak geliyordum sana. Önce ellerini tutuyor sonra gözlerine bakarak sarılıyordum, yüz yıllık bir hasret sona ermiş gibi. “yavaş ol, biraz daha sıkarsan kemiklerim kırılacak” derdin!
Sonra yağmurun altında yürürdük seninle. Yağmurlar tenimizde raks ederdi. Saçlarında muhteşem görüntüler oluşurdu, yağmurlar uçuşurdu. Tarifi imkânsız öyle güzellikler çıkardı ki ortaya, kâğıda dökene aşk olsun. Hep bu anı yazmak isterdim, bir türlü başaramadım.
Her anım seninle geçsin istiyordum. Seni görmek ve içimde huysuzlanan yanlarımı seninle adam etmek istiyordum. Çünkü bir tek senin görüntün, senin gülüşün adam ediyordu beni.
Her buluşmada sokağa nasıl çıktığımı düşünmüyordum. Montsuz, çorapsız, ayakkabısız oluşumu önemsemiyordum. Sadece dışarı çıkarken seninle keyifli bir şekilde konuştuğumu hatırlıyorum. Böyle yapınca gideceğim yere çabuk varıyordum sanki.
Böyle mevsimlerde yanımda olduğun zamanlar da oluyordu. Benim o mevsimi sevmeye başladığım zamanlardı. Zafer kazanmış bir komutan oluyor, mutluluktan uçuyordum. Ayağım yerden kesiliyordu. Sevinçten çılgına dönüyordum senli zamanlarda. Dedim ya çocuk oluyordum bazen. Olmadık zamanlarda seninle geçsin tüm zamanım diyordum.
Yağmur yağıyordu üzerime, aldırmıyordum. Seni görmek ve içimin ateşini söndürmek için inadına yürüyordum sokaklarda. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur söndüremiyordu içimin ateşini.
Ellerim soğuktan titrerken, içim yanıyordu. İçinde sen olan saniyelik görüntüleri bir yıllıkmış gibi kaydetmiştim hafızama. Öyle bir gülüşün vardı ki, tam üç yıl boyunca onu saklamıştım içimde. Umutsuzluk anında içimden çıkartıp kendimi sakinleştiriyor, moral veriyordum. Seninle konuşurken de gözlerimin önüne getiriyordum gülüşünü.
Bunların hepsinin ayrı bir tadı ayrı bir anısı var içimde. Parmak uçlarımın donması, burnumun kızarması, gözlerimin buğulanması seni gördüğümde üşümelerimin son bulması aynı güne rastlar.
Bir de bu mevsimin sensiz olan yanları vardı. Mevsim sensizken aynı zamanda sessizleşiyordu. Sokak lambalarının hiçbiri yanıyor kent karanlığa gömülüyordu.
Sen olmayınca bu mevsimde hıçkıra hıçkıra ağlardım. Yağmur, çoğu zaman gözyaşlarımı gizlerdi. Gök gürültüsü de yardım ve yataklık edip hıçkırıklarımı duyurmazdı etraftakilere. Hava soğuktu, ağzımdan dumanlar çıkıyordu. Kar yağıyordu dışarıda durmaksızın. Üzerime yağmur, kar değil suç ve hüzün yağıyordu. Daha önceden ezbere bildiğim, yıllarca içinde yaşadığım barındığım ama içinde sen yoksun diye nefret ettiğim bu kentin soğuk kollarında kayboluyordum.
Bazen duvarlar heyula gibi üzerime gelirdi. Sokağa atardım kendimi. El ele gezdiğimiz yerleri gezer, senli zamanlarımı hayal ederdim. Küçücük çocukların acemice yaramazlıkları yankılanırdı yüreğimde. Çünkü hayal de olsa sen vardın artık içinde ve ben bu şehri sırf sen içinde varsın diye seviyordum artık.
İçim seninle doluyken bazen dünyaya yeni gelmiş bir bebek oluyordum, her şeyi yeni tadan… Bazen kadere isyan edip onbeşinde biri oluyordum, her şeye çabuk kızan, hemen isteyen.
Dışarıda fazla kalamıyordum. Kendimi daha fazla kandıramıyor, yanımda olmadığını kabullenemiyordum. Planlar kurup sana gelmeliydim hemen. Koşarak eve geliyordum. Tüm arkadaşlarla ilişkimi kesmiştim, en samimi dostlarımla da, hatta ailemle de.
İyi hatırlıyorum; donup kalmıştım… Dizlerim kilitlenmiş, vücudum uyuşmuştu. Tam dört yıl önce bu gün bana sarıldığın gün de aynı yıla rastlar. O günü dünyanın durduğu gün ilan etmiştik hatırlarsan.
Bana çok şey öğretmiştin hüzünbaz sevgilim; aklımla yüreğimin buluştuğu, kesiştiği, kavga ettiği boş sokaklarda senli cümleler kuruyordum, kuduruyordum. Dedim ya çocuklaşıyordum.
Çıkmaz sokaklarda birbirimizi arıyorduk. Zaman kayıptı, aramıyorduk, zaten işimiz olmazdı zamanla. Çok iyi hatırlıyorum, üç yıl önceydi. Benim üzerimde kot pantolon ve kazak vardı. Senin üzerinde ise uzun siyah bir etek, siyah bir bot ve kahverengi bir ceket vardı. Onları çıkartıp, üzerine hayallerimi giydirmiştim. Koynuna uzanmış, gözlerinin pırıltısını izlemiştim. Gökyüzünde yansımaları vardı gözlerinin.
Şimdi yoksun ya, yakamozlu denizleri özledim, yakamozlarla yıkanmayı. Kışın yazdım bunları. Tam dört yıl sonraki bir kışta yazdım bu mektubumu. Satırlarıma kış yağdı, bazı üzgün kırgın küskün kelimelerim silindi, yağan yağmurdan dolayı.
Ellerimin soğukluğu, gözlerimin donukluğu, yüreğimin bozukluğu, satırların buz tutmuşluğu hep kışa rastlar. Satır aralarım hep kış kokuyor, parmak aralarım gibi.
Yazdıkça ısınıyor yüreğim. Yazmayınca korkutucu bir sessizlik sarıyor etrafı. Seni kışın tanımıştım. Hava soğuktu, hiç bir şey değişmedi. Tam dört yıl geçti aradan. Sevgimi içimde daha da büyütüp öyle gelmek istiyorum sana.
Tam dört yıl geçti aradan. Kıştı. Seninle el ele gezerken izlediğimiz yakamozlu denizleri özledim ben. Bulutların ardından başını uzatıp bize gülümseyen ay ışığı vuruyordu sevinç gözyaşlarımıza. Hem denizde hem de gözyaşlarımızda yakamozlar oluşmuştu. O denize kıyısı olan kentte yaşamak ve seninle orada kaybolmak isterdim hep.
Sen; ruhunda kötülüğü barındırmayan ruh eşimdin. Bir çocuğun masum düşü ve içten gülüşü vardı yüzünde. Bir ırmağın türküsüydü sesin. Güneşi doğuran şafak rengi dudakların vardı senin.
Sana gelmiştim… Seni bulmuş ve sende unutmuştum kendimi.
Kayıt Tarihi : 24.6.2008 11:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ben her bahar pişman olurdum kesintisiz.. ne zaman bahar gelse o zaman ayrılıklar başlardı..
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!