Ben Çok Eskilerde Yaşamalıydım...

Ceyda Görk
79

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Ben Çok Eskilerde Yaşamalıydım...

Ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya...
Şöyle 1300 lerde,
Ya da milat takvimiyle 1870-80 lerin başında....
Beyazıt ta Nuruosmaniye de,
Sefer tası gibi üç katlı bir evde büyümeliydim
Nohut oda, bakla sofalı...

Canlandırabiliyorum gözümde;
Ahşap merdivenlerinin tırabzanları oymalı,
Tahta döşemeleri sakız gibi ovulmuş rengi sapsarı...
Ciğer deldi ile işlenmiş ak örtülü,
Yastıkları kabartılmış köşe divanlı,
Konsolları aynalı odalarda oynamalıydım
İlk evcilik oyunlarımı...
Aynaların önünde, kesme kristal,
pembe karpuzlu gaz lambaları...
bembeyaz badanalı duvarlarda,
Kelime-i Tevhid li, Esma-ül Hüsna lı el yazmaları..
Saten kırlentli pirinç karyolaların başuçları Mushaflı...
Sacayağına bakır cezvesi sürülmüş
Kor ateşli mangalın etrafına toplandığımızda,
Evin büyüklerinden dinlemeliydim
İbret-i alem masalları....

Ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya...
Beşiktaş ta Serencebey de,
Konak yavrusu bir evde yaşamalıydım genç kızlığımı.
Pencereleri cumbalı,
El oyması ağır cümle kapısı kocaman pirinç halkalı.
Ve merdivenlerinin iki yanına dizilmiş
Ortanca saksıları.
Denize nazır bahçesinden seyretmeliyim Üsküdarı
Ve babamın elleriyle diktiği asmalarla perdelenen
Çardakta içilmeliydi akşam çayları...

Ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya...
Boğaziçinde ille de Kanlıca da
Gelin gitmeliydim pembe bir yalıya..
Mektep medrese görmüş bir ailenin
Bahriye zabiti ortanca oğluyla girmeliydim
Sevda saraylarına.....
O yalıda doğurmalıydım ilk kızımı
Sonra bir oğlum gelmeliydi dünyaya....

Güller, menekşeler,yetiştirdiğim bahçenin
Gözlerden uzak hanım eli kokan kameriyesinde
Dalgaların sesiyle,
Gölgeler oynaşırken akşam güneşinde
Gergefimi unutup dizlerimde
Hülyalara dalmalıydım kendimce....

Benden üç yaş küçük,
Delişmen bir görümcem olmalıydı.
Olmadık zamanlarda beni güldüren...
Ben henüz yirmi üç ünde genç gelin,
Mahcup, ağır başlı
O Fransızca muallimine kara sevdalı
Masum, küçük sırlarımızı bölüşmeliydik
İpek çarşaflı ılık yatağmda,
Eşimin donanmayla seferde olduğu Eylül sabahları...

Ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya...
Evimizde kaç göç olmamalıydı.
Uzun bereketli Ramazan gecelerinde,
Kanlıca Körfezine bakan balkonlu misafir odasında
Bütün aile toplanmalıydı,
Zeyrek’ten, Beykoz’dan, Beşiktaş’tan
Akrabalar gelmeliydi yatıya.
O mübarek iftar sofrası kalkıp,
Erkekler teravih namazından döndükten sonra,
Tef, ut, keman, kanun,bir de ney,
Karınca kararınca bir ince sazla,
Karciğar, mahur, uşşak tan meşk edip,
sonra hep bir elden kalkılmalıydı sahur hazırlığına....

Ben çok eskilerde yaşamalıydım....
Dizlerimde bir kanun olmalıydı dert ortağım.
Kah çalıp, kah söyleyip
Gizli, gizli ağlamalıydım dönülmez yollara
Gidenlerimin ardından...
Sonra,çini mürekkebine batırıp tavus teleği kalemimi
Şiirler yazmalıydım.
Ak köpüklü dalgalarına dalıp gitmeliydim
Şirket-i Hayriye vapurlarının...

Belki romanlar yazmalıydım
Kahramanlarının yüzleri gülen,
Belki ferahnak, suzinak,
Belki hüzzam, segah besteler yapmalıydım,
Ben gibi sevenler için,
Taze fidanlar gibi, boy atıp serpilmeliydi çocuklarım
Ve ben,
Taze dulluğumun yasını tutarak,
Yaşlı gözlerimi, derdimi ummana dökerek kurutmalıydım.

Ben bu tuhaf, çetrefil günlere,
Bu ahir zamanlara yabancıyım dostlar.
İğreti ve bir emanet gibi taşıyorum kendimi
Gözlerim dalıp, dalıp gidiyor akşam üstleri
Ve Allah biliyor,
Ölesiye özlüyorum
O eski hazan bahçelerini.......

26.01.2001-23.00

Ceyda Görk
Kayıt Tarihi : 12.1.2006 20:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ceyda Görk