(hayat; her zaman tospembe olmuyor,acılarda yaşamın bir gerçeği) ...
I.
henüz; iki yaşındaydı,bir cami avlusuna bıraktıklarında.
göğsüne iliştirilmiş bir yazı vardı 'artık bakamıyorum' diyordu,
oraya bırakan,belkide annesiydi! ...
ağlamaktan sesi kısılmış,soğuktan yüzü morarmıştı.
polise teslim edilen bebek,geçicide olsa ilgi,şevkat görmüştü.
bilemezdi,.....çocuk esirgeme kurumuna verilirken,
orasının bir dayak kampı olacağını...
ne olduğunu anlamaya çalışırken,
ilk dayağını yemişti altını ıslattığında.
ve o zaman anladı,
kamptaki gardiyanların annesi olmadığını.
artık; onlardan birini her gördüğünde altını ıslatmaya başladı...
bebek büyüdükçe dayakta büyüyordu.
acıktığı için dayak yiyordu,
su istese dayak yiyordu...
..................
fark ettiki esir kampındaki tek esir o değildi.
buna sevinemedi bile çünki onlarda;
kızılcık! sopasıyla dayak yiyen ağbi ve ablalarıydı...
hayatın dayaktan ibaret olduğunu düşünerek,
büyüyecekler ve
esir kampından(çocuk esirgeme kurumundan)
salıverilecekleri günü bekleyecekler...
(bu ülkede yetim kalmak,esir kampında yaşamaya benzer) ...
ıı.
yukarıda bahsettiğim şartlarda büyüyen çocuklar,
sizce;
birazdan yazacaklarım için güçlü birer aday olmazlarmı? ...
çocuk,orta ve yaşlı insanlarla dolu bir hastane koğuşudur,
tabelasında (sağlık bakanlığı) yazan.
psikolojik sorunları olan ve madde bağımlıların,
tedavi amaçlı kaldıkları bir yer.
sanki;
nazi kampından transfer edilmiş gardiyan gibiler,
buradaki hastabakıcılar.
hastalara yapılan işkenceleri gördükçe
insanlığımdan utandım.
günün her saati tekme/tokat yiyen,
küfür edilen,kurtarın bizi burdan diye,yalvaran hastalar...
çırıl/çıplak toplu bir şekilde,
üzerlerine hortum sıkılarak yıkıyorlar
böyle onursuzluk nerde görülmüştür? .
kim dur diyecek bu vahşete? ...
(ne kadar acı,insan olmak) ! ...
20.02.2007
Ali İhsan AktaşKayıt Tarihi : 20.2.2007 16:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ilk yaptığımız ağlamaktır doğduğumuzda. ne anne ne baba duygusu vardır, hayata merhaba derken. gözümüz kapalıyken dünya ya kendimiz olmadan, tercihsiz doğarız. seçme özgürlüğümüz yoktur anneyi ve babayı. bu acımasız dünya da herhangi bir sebepten tek başımıza kalabiliriz. ve gençlik yıllarına kadar devlet baba(!) bu durumda, olan vatandaşına kucak açmak zorundadır. çocuk esirgeme kurumları bu yüzden vardır. ama maalesef keşke olmaz olsaydı detirtecek tipte, bir çok 'esir kampı'ndaki durum... ikinci bölümde anlatmaya çalıştığım olay, 19/02/2007 gecesi yayımlanan 'deşifre'programından. ve yukardaki yazdığım vahşetin,bu sefer bir devlet, hastanesinde yaşandığını,hastaların hasta bakıcılar tarafından,dehşet verici işkencelere maruz kaldığını gördüm. toplum olarak ne zaman sesimiz çıkacak merakla bekliyorum.
Yurtlarda cinsel tacize uğrayan, tecavüz edilen, dayak yiyen, köle gibi kulalnılan cocuklarımızın feryatlarını bu toplum daha önceki yıllarad duymadı ve bundan sonrada duymayacak. Hzfızası zayıf bir mileltiniz. Ani tepkiler ortaya koyuyor ama olayları sonuçlandırana kadar hiç bir şekilde devam etmiyoruz.
Her güne yeni bir vahşet, Hergün yeni bir olayla uyanmanın ne kadar kötü bir duygu olduğunu eminim hepimiz biliyoruz. Bizler toplum olarak duyarlı davranmadığımız ve hafızalarımızda olayları canlı tutmadığımız sürece bu olaylar yaşanacak maalesef.
Harabeye cevrilmiş beyinleri ve bedenleri ile gelecegimizi teslim edeceğimiz cocouklarımızdan ne bekleyecegiz, nasıl bir aydınlık günler bekliyoruz, geleceğimizden gerçekten umudmuz varmı v.s. gibi soruları her zaman kendimize sormalı ve verecegimiz cevaplara göre takilerimizi ortaya koymalıyız.
Duyarlı yüreğinizi ve kaleminizi kutluyor, saygı ve sevgilerimi gönderiyorum.
TÜM YORUMLAR (5)