Onur BİLGE
Ben bir dülgerim. Duvarlar örerim harflerden. Bakışlarım mekik dokur, ekranla klavye arasında. Antalya’nın tam ortasında, çarşı içinde bir evin birinci katında, kapıdan girince ilk dar ve uzunca odada, bir ranzanın alt katında duvarlarını örerim Ülkemin geleceğinin. Gecem gündüzüme girmiş, günlerim birbirine… Aylardan nedir? Günlerden ne? Ayın kaçını göstermekte takvimler?
İşlek bir cadde üzerinde… Olan iki pencerem de gürültüye sımsıkı kapalı, panjurlar inik, koyu kahve perdeler çekik… Aşağıda mağazalar, dükkânlar, karşımda okul… Kimler gelir gider oralara? Kimler geçer kaldırımlardan?
Oda kapısı açık… Mutfağa uzanır bakışlarım en fazla. Gitse gitse; içeriye alınan balkonun dışına dizilen saksılardaki rengârenk çiçeklere, ardındaki çınar ağacına, küçük parka, dev apartmanlara ve bir parça gök mavisine kadar gidebilir ama vaktim olmaz onları seyretmeye uzun uzun. Sağ uçtaki saksılara kumrular yumurtlar. Birer çift bembeyaz potansiyel hayat… Gübü, güzel anne, cici anne… Ürkek ürkek bakar, kabartır tüylerini, korkutmak için. Kanatları uçuverecekmişçesine kıpırdarken, tetikte, anaç göğsü sımsıkı yapışık, emeğine…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta