Ben Ayasofya
Justinyen’ in göz bebeğiydim, dilimde Bizans ezgileri vardı bir zamanlar
Bilgelikle doğmuştum ve adımı tanrıların niteliklerinden koymuştular
Kadim taşlar ve sütunlar ve kapılar vardı mahremimde
Vücudumda dolaştı binlerce eller, ustaların gözlerinde yoğruldum
Miletli İsidoros ve Aydınlı İnthemios ruhlarından üflediler
Doğumumun her anında elleriyle ve ruhlarıyla bedenime şekil verdiler
Ben bir Bizans çocuğuydum üzerimde katedral gömleği önümde patrikler
Yılları öğüttüm pencerelerimden sızan güneşle ve dillerinde tanrının fısıltısı bilgelerle
Şöhretim bütün dünyaya yayıldı, kiliseleri gölgemde topladım
Yüz binlerce insan akın akın dizlerime oturdular,
Koca kubbemin altında dualar okudular ve sonra benim gibi bilmedikleri kaderlerine koyuldular
Bir gün
Boğazdan bir fısıltı duyuldu, Osmanlı sultanlarından bir uğultu
Ölmeden önce sanki mahşer kuruldu, ara sıra hep kurulurdu aslında
Ama bu seferki bir başkaydı, bir korku pencerelimden sızdı en uç odama
Başka zamanlara benzemiyordu, kara bulutlar kubbeme ara ara yağmur yağdırıyordu
Toplar, gülleler yağıyordu yıllardır bizi koruyan surlara
Korku ve şaşkınlık içinde büzülüp kalmıştım koca meydanda
Cenkler oldu, direndi şehir ama sonra şehir bıraktı kendini Türklerin kollarına
Etrafımda garip binlerce insan, kıyafetleri, dilleri, bakışları, gülüşleri bir garip
Sonra fısıltılarla sokuldular- yılların sokup atamadığı detayları kaldırdılar
Sanki beni çırılçıplak soydular, ne bir Hıristiyan keşişten fısıltı kaldı ne dilimde bir ezgi
Ne duvarlarımda haçların gölgeleri bıraktılar ne de rituellerden arda kalanlar
Yeni kıyafetler hazırladılar, ezanlar okundu, aklayıp pakladılar ve soyadımı camii koydular
Yıllarca Müslümanlar diz çöktü gölgeme, Allaha yalvardılar
Pek farkları yoktu diğerlerinden yakında bulamadıklarını uzaklarda aramaktaydılar
Yıllar böylece geçti gitti, ne bayramlar ne kandiller gördüm
Şehri feth eden genç sultanın emrinde yeniden filizlenip gençliğimi gördüm
Şöhretim iyice yayıldı, dünyanın dört bir yanından seyyahlar yanıma vardı
Gittikleri yerlerde kubbemin güzelliğinden ve ihtişamımdan hikâyeler yazıldı
Yıllar sonra karşıma mavi cami yapıldı, yalnızlığımla ördüğüm ağa bu mabet takıldı
Aşkı sütunlarında, kubbelerinde ve minarelerinde tattım,
Yaşlandım, ellerimi bağladılar, antika bir saat gibi beni meydana astılar
Ziyaret saatleri dışında emekliye ayırdılar, beni anılara yazdılar
Kırılmadım, ben aya Sofya
Mavi cami gözlerimin ucunda sizden daha çok yaşamaktayım.
Kayıt Tarihi : 27.7.2010 18:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!