Ben ASKER Olmak İstiyorum

Ayşe Akdoğan
101

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ben ASKER Olmak İstiyorum

Kızların okul saati gelmişti. Alel acele yataktan fırladım. Eşimi işe gönderdikten sonra uyuya kalmışım. Kızlar okula geç kalıyorlardı. Aralarında 2 yaş fark vardı. Biri Damla diğeri Nur. Hala uyuyorlardı insan uyandırmaya kıyamıyordu. Saçlarını öpüp okşayıp hemen uyandırdım. Küçük meleklerim zorlada olsa kalkmayı başardılar. Yataktan kalkar kalkmaz başladılar yine kavgaya. Uyuyan meleklerin yerini küçük cadılar almıştı birden. Hep saç, saça giriyorlardı.”Bunlar ne zaman anlaşacaklar? ” dedim kendi kendime.
Eşim iki tane kızımız var bir tanede erkek çocuğumuz olsun istiyordu. Bir gün bana,
‘’Keşke bir de oğlumuz olsa Yasemin, öyle çok istiyorum ki ‘’dedi. Gülüp geçmiştik ikimizde. Nasıl olacaktı ki her şey kısmet dedim içimden. Bir ay sonra hamile olduğumu öğrendim. Recep’e bunu söylemek için sabırsızlanıyordum. Bir akşam Recep eve çok yorgun geldi. Ama vereceğim bu haberle çok mutlu olacağını, bütün yorgunluğunu üzerinde atacağını biliyordum.
‘’Recep, sana bir şey söyleyeceğim’’ dedim,
‘’Söyle Hatun dinliyorum’’dedi gözlerinin ucuyla hafif meraklı ve yorgun gözlerle bakarak.
‘’Ben hamileyim’’ dedim.
Ölü gibi yatan Recep yerinden fırlayarak beni kucağına aldı gözleri ışıl ışıldı mutluluktan.
‘’Yasemin, canım, bir tanem inşallah bu sefer oğlumuz olur’’dedi.
İkimizde mutluluktan uçuyorduk. Allah bu sefer dileğimizi yerine getirecekti. Oğlumuz olacaktı hislerim öyle diyordu. Dualarımı geri çevirmeyecekti Yüce Rabbim. İçim umut doluydu. Kızlarımı, küçük cadılarımı elbette çok seviyordum. Onlar benim ilk göz ağrımdı. Ama yinede istiyorduk bir oğlan çocuğu.
Doğumuma bir ay kalmıştı. Çok heyecanlıydım. Ama bir şey beni çok rahatsız ediyordu. Gördüğüm rüyalar beni etkiliyordu. Bir gün çok sevdiğim arkadaşım Sevil’e,
‘’Bu çocukta bir eksiklik olacak, sorunlu doğacak’’ dedim.
Sevil ’’Deli misin sen aklına öyle şeyler getirme nur topu gibi oğlun olacak gör bak’’dedi. Biraz da olsun yüreğime su serpti. Niye dedim kendi kendime kuruntulara kapılıyorum altı üstü rüyaydı.
Bir gece şiddetli bir sancıyla yataktan fırladım. Recep’i uyandırdım hemen alel acele hastaneye yetiştirdi beni doğum anım gelmişti sancılar içinde kıvranırken, bir taraftan da çok heyecanlıydım. Doğacak çocuğumuzu düşünüyordum.
Yüce Rabbim en sonunda Recep’le benim dualarımı geri çevirmemişti. Nur topu oğlumuz oldu derken. Doğumuyla hayatımız değişmişti. Hayatımıza bir ay gibi doğmuştu. Adını bu yüzden Umut koymaya karar verdik.
Umut’un doğumuyla birlikte sorunlarda başlamıştı. Benim korktuğum başıma gelmişti. Umut doğuştan kalbinden üç delik olduğu ortaya çıkmıştı. Dünyamız başına yıkılmıştı. Umut’un üstüne titriyorduk. Doktorlar dört yaşında ameliyat yapacağız demişlerdi. Ben Umut’un iyileşmesine umutla bakıyordum. Elimden ne geliyorsa yapıyordum. Umut’um büyüdü 4 yaşına gelmişti. O kadar tatlı o kadar tatlı bir çocuk oldu ki. Herkesin gözbebeği gibiydi. Böyle bir çocuk olamazdı. Çocuk değildi sanki. Büyümüşte küçülmüş gibi tavırlar sergiliyordu. Her şeyin farkındaydı Umut. Sevildiğinin de, hasta olduğunun da.
Daha küçücüktü minik bir kuş misali avuçlarımda tutuyordum sıkıca. Öyle bir tutuyordum ki avuçlarımdan uçup gitmesin diye.
Umut başarılı bir ameliyat geçirdi. Çok mutluyduk Recep’le. Yavaş, yavaş iyileşiyordu, Umut’umuz. Üç yıl sonra tekrar bir ameliyattan sonra bitecekti artık çilemiz. Her şey o ameliyata bağlıydı.
Umut çok farklı bir çocuktu. Altı yaşına girmişti. Yaşından çok büyük davranıyordu. Bir gün yanıma geldi
‘’anne ben ne zaman asker olacağım. O kadar çok asker olmak istiyorum ki ‘’dedi
Gözlerim dolmuştu gülümseyerek ‘’oğlum büyüyünce askerde olacaksın damat da olacaksın’’dedim.
İtiraz etti:
’’Anne daha ne kadar büyümem gerek yeteri kadar büyüdüm bir an önce asker olmam gerek düşmanları silahımla temizlemem lazım’’dedi.
Şaşırıp kalmıştım. Bu çocuk ne zaman büyüdü. Ne zaman akıllandı bu diye düşünmeden edemedim kendimi. Farklıydı bu çocuk her geçen gün bu davranışlarıyla ona daha çok bağlanmaya başlamıştım.
Bir gün bana’’anne beni artık evlendir’’dedi. Bu ani hareketleri yok muydu? Büyümüşte küçülmüş tavırları beni hem çok duygulandırıyor, hem de garip duygular içine kapılıyordum.
Silahı çok seviyordu. Bir gün ona sordum,
‘’neden diğer çocuklar gibi oynaman gereken oyuncaklarla oynamıyorsun? Silahım olsun deyip duruyorsun Umut’’ dedim.
Akıllı bir cevap alacağımı biliyordum. Sorduğumda bana öyle bir bakışı vardı ki sanki karşımdaki altı yaşındaki bir çocuk değildi. Yetişkin bir insan vardı. Gülümseyerek gözlerimin içine baktı,
‘’Anne ben asker olmak istiyorum, teröristleri bitirmek istiyorum bu yüzden silahım olmalı ‘’dedi. Gözleri uzaklara daldı. Simsiyah gözleri ışıl ışıldı. Küçücük kafasında neler geçiriyordu. Düşüncelere daldı gitti.
İçimde garip bir duygu oldu. Bu bakışları unutmayacağım dedim. Bağrıma bastım sıkıca onu, ne çok seviyordum. Hayatımdaki ne güzel, bir güzellikti bu.
Rabbimin bana vermiş olduğu bir armağan.
Dayısının ruhsatlı bir silahı vardı. Gözünü ona dikmişti. Bir gün dayısının kucağına atlayıp, olanca şirinliği yapıyordu;
‘’Dayı bu silahı bana vermen gerekiyor biliyor musun? ‘’dedi.
Dayı sordu ‘’Neden vermem gerekiyor söyle bakalım minik kuş’’
‘’Ben asker olacağım ondan istiyorum, söz ver bana vereceksin. Asker silahsız olmaz dayı. Yoksa ben teröristlerle nasıl savaşacağım‘’demişti.
Dayı’’ söz senin olacak bu silahım’’ demişti.
Bir gün, Umut bana anne çok canım sıkıldı benimle oyun oynar mısın dedi. Bende ‘’tamam oynayalım Umut’um ‘’dedim.
Umut,’’anne ben askerdeymişim sana telefon açacakmışım’’ dedi.
Başladık oyuna;
‘’Alo anne nasılsın? ’’
‘’İyiyim Umudum sen ne yapıyorsun? ’’
‘’Anne burada hep teröristlerle çatışıyorum’’
‘’Oğlum, canım oğlum Allah’a emanet ol’’
‘’Anne, karım çocuklarım nasıl, bana bir şey olursa onlara iyi bakın olur mu? ’’
‘’Tamam, oğlum’’gözlerim doldu gerisini getiremedim. Hemen yanıma geldi,
‘’Anne, ağlama sadece oyun oynuyoruz’’demişti
Nasıl bir çocuktu bu. Bu yaşta bu kadar olgunluk. Her geçen gün beni şaşırtıyordu. Bir şarkı ezberlemiş, birde oyun öğrenmiş benim hiç haberim yok. Bir akşam düğüne gittik. Babasına ‘’ben şarkı söyleyeceğim’’dedi. Şaşırdık ikimizde tamam söyle dedik. Piste çıktı,
‘’Haydi, yavrum dön dolaş yine bana gel’’şarkısını söyledi. Ardından da
Miroğlu’nun oynadığı Hayda ninayda ninay oyununu bir oynadı. Şaşkınlıkla ve mutlulukla izledik.
İçimden dedim daha beni ne kadar şaşırtacak acaba dedim.
Ne zaman öğrenmişti bu oyunu, şarkıyı…
Bir sabah kalkmış temizlik yapıyordum. Balkondan sesler geliyordu. Umut, birileriyle konuşuyordu. Her yoldan geçeni eve kahveye, çaya yemeğe çağırıyordu.
‘’Buyurun gelin bir çay içelim, gelin bir kahve içelim diye’’davetlerini ediyordu.
Gözünde gönlünde bir şey yoktu.
Ameliyat günü geldi çattı. Bu bizim için çok önemliydi. İyi geçerse tüm sorunlarımız bitecekti. Gece çok kötü bir rüya gördüm. Ama ben kötüye yorumlamadım. Çünkü benim Umudum iyi olacaktı. Avuçlarımda bir kuş misali uçmayacaktı. Bu kadar hayat dolu, yaşama sevinciyle dolu çocuk yaşayacaktı. Sıkıca tutuyordum avuçlarımda kaymasın diye.
Umut’u ameliyata aldılar. Yüce Rabbime yalvarıyordum. Onu bize bağışlasın diye.
Uzun sürmüştü ameliyat. Koridorlarda korkulu bir bekleyiş başlamıştı benim için Recep için. Dolaşıp durdum sesi çınlıyordu kulaklarımda’’anne iyileşince askere gideceğim’’gözlerim kan çanağına döndü ağlamaktan.
Korkulu bekleyişler sürerken doktorlar çıktı. Umut için umudumu yitirmemiştim. Ağızlarından çıkacak bir çift söze bir ihtiyacım vardı ki. Doktorların ‘’Umut’u kaybettik’’demeleriyle. Dünya yıkıldı başıma.
Yığılmışım yüreğim yangın yeri. Yaşamalıydı Umut. Koskoca yedi yıl içinde neler yaşamıştım onunla. Hayatım olmuştu, her şeyim olmuştu. Gözlerimi, ellerimi, ayaklarımı, yüreğimi kaybettim. Yaşama küstüm Umudun gidişiyle. Artık bu acıyla yaşayamıyordum. Hayat çok ağır bir yük gibi gelmeye başlamıştı artık. Gitmeliydim bu hayattan diye düşünüyordum. Ama çocuklarım, eşim vardı onlara bu haksızlığı yapamazdım.
Bir gün erkek kardeşim geldi. Ağlıyordu,’’Abla kaç günden beri rüyamda Umut’u görüyorum. Dayı neden silahını vermedin söz vermiştin. Sözünde durmuyorsun. Asker kıyafetim nerede’’diye sorup duruyor dedi.
‘’Silahımla, asker kıyafeti alıp mezarına bırakacağım’’dedi.
Aynen gidip, silahı ve asker kıyafetini bıraktık. O günden sonra dayısının rüyasına girmedi Umut. İstediği olmuştu.
Ben hala onu yaşıyorum, onu özlüyorum.O bakışları hiç ama unutmadım.

Ayşe Akdoğan
Kayıt Tarihi : 28.9.2009 12:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


NOT:Gerçek yaşanmış bir olaydır.Yüreği yanan bir annenin isteği üzerine yazılmış gerçek bir öyküdür.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Derya Demir
    Derya Demir

    tebrıkler.. oğlum asker olduğundan gözlerım yazıya takıldı... ne kadar samımı ve doğallık var... sonu kötü ama...umut guzel..

    Cevap Yaz
  • Mehmet Getizmen
    Mehmet Getizmen

    Güzel, dokunaklı bir öyküydü, teşekkürler.

    Cevap Yaz
  • İbrahim Yaşar
    İbrahim Yaşar

    Ayşe Hanım, olay gerçekten yaşanmış gibi geldi bana, pek kurguya benzemiyor.Başınız sağ olsun. Hayatın çok değişik gerçekleri var bir tanesi de ölüm gerçeği, hem de en büyük gerçeği. Ancak ölümün asıl gerçek yüzü asıl hayata geçiştir. Bu yönüyle bakarsak, ölüm bir son değildir, yeni bir haytın başlngıcıdır.Teselli olark inananlara bu yeter zannediyırum. Slamlar...

    Cevap Yaz
  • Hikmet Atiş
    Hikmet Atiş

    Kahramanca yazılmış bir olay güzel bir öykü.
    Paylaşımınız için çok sağolun Teşekkürler
    Ayşe hanım.


    Ben ASKER Olmak İstiyorum

    Kızların okul saati gelmişti. Alel acele yataktan fırladım. Eşimi işe gönderdikten sonra uyuya kalmışım. Kızlar okula geç kalıyorlardı. Aralarında 2 yaş fark vardı. Biri Damla diğeri Nur. Hala uyuyorlardı insan uyandırmaya kıyamıyordu. Saçlarını öpüp okşayıp hemen uyandırdım. Küçük meleklerim zorlada olsa kalkmayı başardılar. Yataktan kalkar kalkmaz başladılar yine kavgaya. Uyuyan meleklerin yerini küçük cadılar almıştı birden. Hep saç, saça giriyorlardı.”Bunlar ne zaman anlaşacaklar? ” dedim kendi kendime.
    Eşim iki tane kızımız var bir tanede erkek çocuğumuz olsun istiyordu. Bir gün bana,
    ‘’Keşke bir de oğlumuz olsa Yasemin, öyle çok istiyorum ki ‘’dedi. Gülüp geçmiştik ikimizde. Nasıl olacaktı ki her şey kısmet dedim içimden. Bir ay sonra hamile olduğumu öğrendim. Recep’e bunu söylemek için sabırsızlanıyordum. Bir akşam Recep eve çok yorgun geldi. Ama vereceğim bu haberle çok mutlu olacağını, bütün yorgunluğunu üzerinde atacağını biliyordum.
    ‘’Recep, sana bir şey söyleyeceğim’’ dedim,
    ‘’Söyle Hatun dinliyorum’’dedi gözlerinin ucuyla hafif meraklı ve yorgun gözlerle bakarak.
    ‘’Ben hamileyim’’ dedim.
    Ölü gibi yatan Recep yerinden fırlayarak beni kucağına aldı gözleri ışıl ışıldı mutluluktan.
    ‘’Yasemin, canım, bir tanem inşallah bu sefer oğlumuz olur’’dedi.
    İkimizde mutluluktan uçuyorduk. Allah bu sefer dileğimizi yerine getirecekti. Oğlumuz olacaktı hislerim öyle diyordu. Dualarımı geri çevirmeyecekti Yüce Rabbim. İçim umut doluydu. Kızlarımı, küçük cadılarımı elbette çok seviyordum. Onlar benim ilk göz ağrımdı. Ama yinede istiyorduk bir oğlan çocuğu.
    Doğumuma bir ay kalmıştı. Çok heyecanlıydım. Ama bir şey beni çok rahatsız ediyordu. Gördüğüm rüyalar beni etkiliyordu. Bir gün çok sevdiğim arkadaşım Sevil’e,
    ‘’Bu çocukta bir eksiklik olacak, sorunlu doğacak’’ dedim.
    Sevil ’’Deli misin sen aklına öyle şeyler getirme nur topu gibi oğlun olacak gör bak’’dedi. Biraz da olsun yüreğime su serpti. Niye dedim kendi kendime kuruntulara kapılıyorum altı üstü rüyaydı.
    Bir gece şiddetli bir sancıyla yataktan fırladım. Recep’i uyandırdım hemen alel acele hastaneye yetiştirdi beni doğum anım gelmişti sancılar içinde kıvranırken, bir taraftan da çok heyecanlıydım. Doğacak çocuğumuzu düşünüyordum.
    Yüce Rabbim en sonunda Recep’le benim dualarımı geri çevirmemişti. Nur topu oğlumuz oldu derken. Doğumuyla hayatımız değişmişti. Hayatımıza bir ay gibi doğmuştu. Adını bu yüzden Umut koymaya karar verdik.
    Umut’un doğumuyla birlikte sorunlarda başlamıştı. Benim korktuğum başıma gelmişti. Umut doğuştan kalbinden üç delik olduğu ortaya çıkmıştı. Dünyamız başına yıkılmıştı. Umut’un üstüne titriyorduk. Doktorlar dört yaşında ameliyat yapacağız demişlerdi. Ben Umut’un iyileşmesine umutla bakıyordum. Elimden ne geliyorsa yapıyordum. Umut’um büyüdü 4 yaşına gelmişti. O kadar tatlı o kadar tatlı bir çocuk oldu ki. Herkesin gözbebeği gibiydi. Böyle bir çocuk olamazdı. Çocuk değildi sanki. Büyümüşte küçülmüş gibi tavırlar sergiliyordu. Her şeyin farkındaydı Umut. Sevildiğinin de, hasta olduğunun da.
    Daha küçücüktü minik bir kuş misali avuçlarımda tutuyordum sıkıca. Öyle bir tutuyordum ki avuçlarımdan uçup gitmesin diye.
    Umut başarılı bir ameliyat geçirdi. Çok mutluyduk Recep’le. Yavaş, yavaş iyileşiyordu, Umut’umuz. Üç yıl sonra tekrar bir ameliyattan sonra bitecekti artık çilemiz. Her şey o ameliyata bağlıydı.
    Umut çok farklı bir çocuktu. Altı yaşına girmişti. Yaşından çok büyük davranıyordu. Bir gün yanıma geldi
    ‘’anne ben ne zaman asker olacağım. O kadar çok asker olmak istiyorum ki ‘’dedi
    Gözlerim dolmuştu gülümseyerek ‘’oğlum büyüyünce askerde olacaksın damat da olacaksın’’dedim.
    İtiraz etti:
    ’’Anne daha ne kadar büyümem gerek yeteri kadar büyüdüm bir an önce asker olmam gerek düşmanları silahımla temizlemem lazım’’dedi.
    Şaşırıp kalmıştım. Bu çocuk ne zaman büyüdü. Ne zaman akıllandı bu diye düşünmeden edemedim kendimi. Farklıydı bu çocuk her geçen gün bu davranışlarıyla ona daha çok bağlanmaya başlamıştım.
    Bir gün bana’’anne beni artık evlendir’’dedi. Bu ani hareketleri yok muydu? Büyümüşte küçülmüş tavırları beni hem çok duygulandırıyor, hem de garip duygular içine kapılıyordum.
    Silahı çok seviyordu. Bir gün ona sordum,
    ‘’neden diğer çocuklar gibi oynaman gereken oyuncaklarla oynamıyorsun? Silahım olsun deyip duruyorsun Umut’’ dedim.
    Akıllı bir cevap alacağımı biliyordum. Sorduğumda bana öyle bir bakışı vardı ki sanki karşımdaki altı yaşındaki bir çocuk değildi. Yetişkin bir insan vardı. Gülümseyerek gözlerimin içine baktı,
    ‘’Anne ben asker olmak istiyorum, teröristleri bitirmek istiyorum bu yüzden silahım olmalı ‘’dedi. Gözleri uzaklara daldı. Simsiyah gözleri ışıl ışıldı. Küçücük kafasında neler geçiriyordu. Düşüncelere daldı gitti.
    İçimde garip bir duygu oldu. Bu bakışları unutmayacağım dedim. Bağrıma bastım sıkıca onu, ne çok seviyordum. Hayatımdaki ne güzel, bir güzellikti bu.
    Rabbimin bana vermiş olduğu bir armağan.
    Dayısının ruhsatlı bir silahı vardı. Gözünü ona dikmişti. Bir gün dayısının kucağına atlayıp, olanca şirinliği yapıyordu;
    ‘’Dayı bu silahı bana vermen gerekiyor biliyor musun? ‘’dedi.
    Dayı sordu ‘’Neden vermem gerekiyor söyle bakalım minik kuş’’
    ‘’Ben asker olacağım ondan istiyorum, söz ver bana vereceksin. Asker silahsız olmaz dayı. Yoksa ben teröristlerle nasıl savaşacağım‘’demişti.
    Dayı’’ söz senin olacak bu silahım’’ demişti.
    Bir gün, Umut bana anne çok canım sıkıldı benimle oyun oynar mısın dedi. Bende ‘’tamam oynayalım Umut’um ‘’dedim.
    Umut,’’anne ben askerdeymişim sana telefon açacakmışım’’ dedi.
    Başladık oyuna;
    ‘’Alo anne nasılsın? ’’
    ‘’İyiyim Umudum sen ne yapıyorsun? ’’
    ‘’Anne burada hep teröristlerle çatışıyorum’’
    ‘’Oğlum, canım oğlum Allah’a emanet ol’’
    ‘’Anne, karım çocuklarım nasıl, bana bir şey olursa onlara iyi bakın olur mu? ’’
    ‘’Tamam, oğlum’’gözlerim doldu gerisini getiremedim. Hemen yanıma geldi,
    ‘’Anne, ağlama sadece oyun oynuyoruz’’demişti
    Nasıl bir çocuktu bu. Bu yaşta bu kadar olgunluk. Her geçen gün beni şaşırtıyordu. Bir şarkı ezberlemiş, birde oyun öğrenmiş benim hiç haberim yok. Bir akşam düğüne gittik. Babasına ‘’ben şarkı söyleyeceğim’’dedi. Şaşırdık ikimizde tamam söyle dedik. Piste çıktı,
    ‘’Haydi, yavrum dön dolaş yine bana gel’’şarkısını söyledi. Ardından da
    Miroğlu’nun oynadığı Hayda ninayda ninay oyununu bir oynadı. Şaşkınlıkla ve mutlulukla izledik.
    İçimden dedim daha beni ne kadar şaşırtacak acaba dedim.
    Ne zaman öğrenmişti bu oyunu, şarkıyı…
    Bir sabah kalkmış temizlik yapıyordum. Balkondan sesler geliyordu. Umut, birileriyle konuşuyordu. Her yoldan geçeni eve kahveye, çaya yemeğe çağırıyordu.
    ‘’Buyurun gelin bir çay içelim, gelin bir kahve içelim diye’’davetlerini ediyordu.
    Gözünde gönlünde bir şey yoktu.
    Ameliyat günü geldi çattı. Bu bizim için çok önemliydi. İyi geçerse tüm sorunlarımız bitecekti. Gece çok kötü bir rüya gördüm. Ama ben kötüye yorumlamadım. Çünkü benim Umudum iyi olacaktı. Avuçlarımda bir kuş misali uçmayacaktı. Bu kadar hayat dolu, yaşama sevinciyle dolu çocuk yaşayacaktı. Sıkıca tutuyordum avuçlarımda kaymasın diye.
    Umut’u ameliyata aldılar. Yüce Rabbime yalvarıyordum. Onu bize bağışlasın diye.
    Uzun sürmüştü ameliyat. Koridorlarda korkulu bir bekleyiş başlamıştı benim için Recep için. Dolaşıp durdum sesi çınlıyordu kulaklarımda’’anne iyileşince askere gideceğim’’gözlerim kan çanağına döndü ağlamaktan.
    Korkulu bekleyişler sürerken doktorlar çıktı. Umut için umudumu yitirmemiştim. Ağızlarından çıkacak bir çift söze bir ihtiyacım vardı ki. Doktorların ‘’Umut’u kaybettik’’demeleriyle. Dünya yıkıldı başıma.
    Yığılmışım yüreğim yangın yeri. Yaşamalıydı Umut. Koskoca yedi yıl içinde neler yaşamıştım onunla. Hayatım olmuştu, her şeyim olmuştu. Gözlerimi, ellerimi, ayaklarımı, yüreğimi kaybettim. Yaşama küstüm Umudun gidişiyle. Artık bu acıyla yaşayamıyordum. Hayat çok ağır bir yük gibi gelmeye başlamıştı artık. Gitmeliydim bu hayattan diye düşünüyordum. Ama çocuklarım, eşim vardı onlara bu haksızlığı yapamazdım.
    Bir gün erkek kardeşim geldi. Ağlıyordu,’’Abla kaç günden beri rüyamda Umut’u görüyorum. Dayı neden silahını vermedin söz vermiştin. Sözünde durmuyorsun. Asker kıyafetim nerede’’diye sorup duruyor dedi.
    ‘’Silahımla, asker kıyafeti alıp mezarına bırakacağım’’dedi.
    Aynen gidip, silahı ve asker kıyafetini bıraktık. O günden sonra dayısının rüyasına girmedi Umut. İstediği olmuştu.
    Ben hala onu yaşıyorum, onu özlüyorum.O bakışları hiç ama unutmadım.

    Ayşe Akdoğan







    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Ayşe Akdoğan