Sen yine Kumkapı' ya takılmışsın
Ali' nin yerine
Oraya gitmek istememişsin aslında
Çek kardeşim, demişsin şoföre
Çek cehennemin dibine
Zülfü kimi ayağın koymaz öpem nigârum
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Devamını Oku
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
AŞK ÖZGURDUR
Ben aşk duragımızın bekçisiyim
hiçbir yere gitmem,
Sen özgursun, gidebilirsin
anca uç adım gidersin
Ben sensiz yapamam, ama
sende bensiz yapamazsın
belki geriye dönup koşarak gelmezsin
ancak çaktırmadan geri geri gelebilirsin
ben seni hiç gitmemiş kabul ederim.
Kadri KANPAK - 0 532 552 37 54 - [email protected]
Harika bir şiir, tadı güzel bir içikinin dudakta bıraktığı tad gibi aklımda izleri kaldı, beynimde mırıldanarak yalanıyorum.Yakında ezberlerim herhalde. Kutlarım.
Yazdım mı bilmiyorum daha önce ama nefis bir şiir...
Nasıl güzel bir tasvir, özgün bir anlatım...Kutlarım sonsuz sevgiyle....Nurdan Ünsal
ali'yi aslında en yeni şiirinizde gördüm ve dönüp kim olduğuna bakmak istedim....
ismimde biraz ali bulunması çekti ilgimi tabi ki
bilmezdim ...
böylesine bir şiir ile karşılaşacağımı
ve bu şiiri hiç unutmayacağımı
kim bilir ki efendim ...
...sessiz sedasız gelip arada bir okuyacağımı
çok güzeldi
ÜRPERDİM.
Şiire yorum yapmayı sanırım aylardır erteliyorum.Aras şiirinin karakteristiklerinin bir çoğunu bir arada taşıması nedeniyle yazdığım veya yazacağım her kelimeyi tartarak seçmem gerektiğini zihnmde kurup duruyor olmadan ileri geliyor sanıyorum bu durum.
Sanatkar; bir yaratılmış olmasına karşılık, yaratılışı sorgulayan ve eğer ben yaratsaydım diyebilecek cüreti de gösterebilen bir mahluktur(halkedilmiş anlamında) gibi iddialı bir çıkışla başlasak söze...
Bu bağlamda; Ali ile Ali'nin çevre ilişkilerinin yaratılış senaryosu diyebiliriz şiire....
Ama bu yaratılış öyküsünde en az Ali kadar bir başka kişide rol almakta.Sevgili Ramazan Topoğlunun klipleştirmeye dönük senaryo taslağında koro ile verilen sözler-ki şairin kendisi bizzat bu kısımlar-yaratışına getirdiği açıklamalar diyebiliriz..Aslında komik geldi bu sözüm bana
(Konuyu geçmeden bir ara söz daha etmek istiyorum. Şiirin klipleştirilmesi şiire ne kazandırır ne kaybettirir bu da ayrı bir başlık aslında)
Şairin isim seçkisinin Ali olması..Kişiliğini çizerken de;
-Ali; hani var ya, şu bizim Ali
Olarak ele alması üzerinde durmak istiyorum.
Ali, anadoluda yaşayan iki temel mezhep kültüründe de çok ama çok sevilen aydınlık bir kahramanlık sembolü..O ilim beldesinin kapısıdır.. sevdiği için ölüme pahasına gözünü kırpmadan onun yatağına girecek ve niye buraya yatıyorum demeyecek kadar gözükaradır..
Şiirin elbette direkt bir göndermesi yok bu manada Hz Ali'ye..Ama toplumsal bilincteki Ali isminin çağrıştırdığı sevginin izlerini kastediyorum ben..
Burada kendime de tam izah edemediğim bir garip duyguyu/mu itiraf edeceğim.Edison kelimesi ile Ali kelimesi birini anınca hep diğerini çağrıştırır zihnimde
Buradan şuraya varmak istiyorum.. Mitolojik yapılar destansı ürünler esrarı (gizemi) daima bir alaca karanlık arka fonla verirler..
Çocukuğumda kasabamızda merkez cami önündeki sergiden aldığım kitaplar içinde hem destansı olup, hem de aydınlık olan kitaplar hep Hz Ali kitaplarıydı..
Tüm destanların, simgelerden kurulu labirentler olduğunu sanırım bir yerlerde okumuştum
Kum kapı, taksici, Ali'nin yeri,guguk kuşu, kavanozdaki su yılanına dönüşmüş kadın v.b sembollerden oluşan bir labirent var burada da..
Bütün kurgularla yapılan aslında labirent kurmaktır..
Labirentlerin içinde güneş sisteminin veya ayışığının veya güneşle evlenen ay'ın çocukları olan yıldızların olduğunu söylemek mümkün müdür? Çok bilinen örneklerine baktığımızda -hayır- deriz..
İşte Aras şiiri bunu yapmak istiyor.. O gizemleri olan bir labirent kurmak duygusuna dönük bir şair..
Ama bu labirentin içinde mutluluk, güleryüz ve eskilerin tabiriyle ''neşve i muhabbet'' bulunsun istiyor..
Entelektüel oluşa kıymadan, ama bir o kadar da fantasia cı bir yürekle bakmak istiyor evrene..
Borges sanırım bu yer için ''Duru Yalnızlığın Köşkü''
diyordu..
Son bir şey daha. Buradaki Ali ile bir dönem reklamlara damgasını vuran ''Ali Desidero'' kişileştirmesi arasında tatlı bir akrabalığın olduğunu düşündüm aynı zamanda..
Ama bu konunun irdelenmesi daha çok Ramazan Topoğlu kardeşimin sahasına giriyor :)
Tüm bu sözlerim doğru mu bilmiyorum.. Ama sonuçta ben de ''içimdeki Ali' nin'' yalancısıyım.
Selam ve Saygılarımı sunuyorum
Öykülemeli, resim çizen, üstelik orotaryomsu şiirin etkileyen örneklerinden.
Bir çırpıda okuyorsunuz, sonra yine dönüyorsunuz. Bir şiire yeniden gitmek insana çok iyi geliyor.
Bu şiirin klipsel filmini çekelim.
Bir de bestelensin. . (Manço ve Karaca ekolünde çok etkili)
Film kavanozda büzülen su yılanıyla başlıyor. Yılan dil sallarken birden Ali'nin karısına dönüyor. Kavanoz çatlıyor.Guguk kuşu ötüyor ve egzozu bozuk bir taksi yola çıkıyor.
Sonradan adının Ali olduğunu öğreneceğimiz biri ne olur ne olmaz diye eline bir teflon tava alıyor, her an bir delilik yapabilir.
Notalarını siz aklınızdan uydurun şimdilik.
Taksiciye 'Çek kardeşim cehennemin dibine' denilirken guguk kuşu yeniden ötüyor.
Takside giden kişi kıvranıyor, konuştuğu anlaşılmıyor, homurdanıyor, aslında her zaman takside arka koltuğa oturururdu ama nedense bir hata yapmış taksicinin yanına oturmuş. Böyle hata yaparsan taksiciler laubali olur her şeyi yanlış anlar.
Oysa o gün arka koltuktan “cehennemin dibine” diye seslenseydi, komut taksiciye daha diplomatik gelecek, büyük olasılıkla gidilecek yer yine taksicinin cehennem olarak bildiği bir yer olacaktı. Cehennemin yolunu taksiciye bırakırsan özlediğin cehenneme kavuşamazsın.
Guguk kuşu yeniden öttü, şişman bir adam davulunu tam davulcu gibi bir tokmak indirdi.
Gümbürtüde onlarca guguk kuşu yerlerinden fırlayıp savruldular.
Kavanozda birden yılan şahmeranlaşıyor göz kırpıyor, göz kırparken uluorta ve düzeysiz bir öpücük gönderiyor. Tek gözünü yumup işaret parmağıyla 'cehennemin dibi burası' dercesine gel diyor. Ali elinde teflon tavayla kavanozun başında bekliyor. Ali her an bir delilik yapabilir, amacı belli değil.
Taksi vites değiştirirken:
Belki de bilir, belki de bilir
Kim bilir
Kimin ne bildiğini
Kim bilebilir
Tekerlemesinin ilk dizesini kadınlar korosu , ondan sonrakileri adamlar korosu söylüyor. Kadınlar korusunun ellerinde çiçek demetleri, erkekler korosunda ile boş vazolar bulunmakta.
Ali’nin yerine mecburen mahkumsunuz artık.
Hiç olur mu, hiç olur mu
Ali’nin yeri cehenmem olur mu
Bu kapıdan geçene
Tek soru sorulur mu
Diye erkekler korosu şimdi de Osman Paşa Marşı ile Plevne Marşı karışımı bir makamla şarkıya başlıyor. Ali ortalıkta gururla bir volta atıyor. “Tek soru sorulur mu” diye şarkı biterken Ali ellerini kaldırıp indirerek bitme işaretini veriyor ve başını öne eğip yere bakarak gururunu pekiştiriyor.
Guguk kuşu yeniden ötüyor, yılan suda neşeyle süzülüyor.
Herkes kadeh kaldırırken yüzlerce kemandan çıkan bir senfoni yayılıyor.
Suç nerde
Suçlulek nerde
Aşk nerde
Diye erkekler korosu gür sesle her birlikte sesleniyorlar. Ardından kadınlar korosu da:
“Bunu bilmeyecek ne var”
Diye tamamlıyor.
Sonra birden, saçlarını yerel etkiyle yana yatırarak taramış bıyıklı ama gülenyüzlü biri:
Suç
Gelsem de gelmesem de
Suçluluk
İlk yudumdan sonra dudağımda, dilimde
Aşk
Ağır ağır çözülen buzların
Gözüme bata bata
Yok olup gidişinde
Diye içli ve yanık bir türkü okuyor. Şişman davulcu yine bir kez tokmağını indiriyor.
Gümbürtüde dev bir kadeh peydah oluyor.
Beyaz kristalimsi rakının izi kaldığı bir kadeh. Biraz caz, biraz napoliten bir müzik başlıyor.
Saçları dağınık bir kadın rakı kadehinin önünden yarım bir şarap kadehiyle geçip gidiyor.
Rakı kadehi yarım rakıyla doluyor. Rakının üstünde sırtüstü yatmış, başını arkaya atmış gözlerini yummuş bir kadının boynunda kaybolmuş bir bay. Birbirine sarılmış halde sallanıp duruyorlar rakı kadehinin içinde. Rakının dalgalarını onları seviştiriyor. Hep öyle kalınacak.
Ali’nin yerindeki duvarlar bu resimlerle dolup taşıyor.
Koro karma olarak:
Belki de bilir, belki de bilir
Kim bilir
Kimin ne bildiğini
Kim bilebilir
Nakaratını yeniden söylüyor. Bayanlar korosununun elindeki çiçekler erkekler korosunun elindeki boş vazolara uçuyorlar. Çiçekler vazolara konduklarında hepsi Ali’nin yılanına dönüşüyorlar.
Guguk kuşu ötüyor. Kavanozdaki yılan yeniden şahmeranlaşıyor. Ali elindeki teflon tavayı kavanozdan çıkmak üzere olan şahremanın kafasına indiriyor. Yılan yerine dönüyor. Şişman davulcu bir kaç kez ardı ardına indiriyor tokmağı davuluna. Bütün dünyadaki rakı kadehlerinin içi sevişen insanlarla dolup taşıyor. Osman Paşa ile Plevne marşı duyulacak gibi oluyor, Ali susturuyor. Yüzlerce kemanın konçersosu duyuluyor. Bir ara Ravel’in Bolerosulnun hızlanan tamtamları gelir gibi oluyor. Guguk kuşu ötüyor. Bozuk egzozlu taksi yeniden yola çıkıyor. Ve sessizlik.
..
Belki de bilir, belki de bilir
Kim bilir
Kimin ne bildiğini
Kim bilebilir
Kutlarım, akıcı, hoş ve etkileyici bir şiirdi...Saygıyla...Nurdan Ünsal
Tekrar tekrar okudum siirinizi Ali ´nin yalancisi.Merhaba ,ben de Aynur´un davetlisi,memnun oldum tanistigimiza.Kaleminize saglik.Bundan sonra surekli siirlerinizin konugu olacagim :)))
Bu şiir ile ilgili 61 tane yorum bulunmakta