Cüzdanımda taşıdığım plastik bir kimlik değilim ben.
Ne o plastikteki fotoğraf
Ne birkaç rakam
Ne de birkaç harfim.
Sıcak bir yaz günü,
Kaldırımdaki küçük bir su birikintisinden su içmeye çalışan
bir serçeyim ben.
Minik bedenim susuz, yüreğim telaşlı.
En çok da yanıbaşımdan geçen dev ayaklar korkutuyor beni.
O ayakların taşıdığı gövdelere,
O gövdelerin üzerindeki yüzlere bakamıyorum bile.
Neyseki iyi insanlar da var.
Benim su içmeye çalıştığımı görüp,
Korkmayayım diye yollarını değiştiriyorlar.
Hem korku hem de minnet doluyum.
Sesim güzel,
şarkılarım şen,
coşku doluyum çoğu zaman.
Ama yerde yürüsem kedi,
Gökte uçsam atmaca var.
Minik bedenim savunmasız, yüreğim telaşlı.
Cüzdanımda taşıdığım plastik bir kimlik değilim ben.
Ne baba,
Ne oğul,
Ne sevgili
Ne de kocayım.
Gri beton yığınlarının güneşi kapattığı bir şehirde,
Dışı boyasız evlerin sırt sırta birbirine yaslandığı
bir gecekondu mahallesiyim ben.
Yoksulluk benim içimde,
Öfke ve kin benim içimde,
Sabır, Tanrı, cennet benim içimde.
Kışın kömür kokarım, yollarım yapış yapış çamur…
Baharda çiçek çiçek değil; tabut tabut açarım.
Adına şehit derler cenazelerimin,
Ay yıldızlı bayraklara sarıp götürürler gençliğimi.
Zenginler mahallelerinde rahat yaşasın diye
içimde ben taşırım yoksulluğu, Tanrıyı, cenneti…
Cüzdanımda taşıdığım plastik bir kimlik değilim ben.
Ne Türk
Ne Kürtüm.
Ne Sünni
Ne de Aleviyim.
Heybesinde yalnızlığı,
kafasında soruları,
Yüreğinde huzursuzluğu ile yollara düşmüş;
bir garip seyyahım ben.
Henüz dünyanın bu kadar kalabalık olmadığı çağlarda,
Elektrik icat edilmemişken,
Uçsuz bucaksız çayırlarda atlar koştururken doğmuşum.
Bazen ulu bir ağacın gövdesine yaslanır,
yıldızlara baka baka uyurum.
Bazen de mum ışığının aydınlattığı
küçük bir han odasında parşömenlere şiirler yazarım.
Hancının kızına aşık olurum,
onunla kaçmak isterim dağlara doğru.
Bir maceraya atılırım sürükleyici bir romanın kahramanı gibi.
O dağlarki;
O devirlerde cesur şövalyelerin, mert eşkıyaların, İnce Memedin meskeni.
Kimi zalim krala
kimi gaddar padişaha
kimi de açgözlü ağaya savaş açmış.
Bağırıyorlar o dağların uçurumlarında;
“ay ve güneş herkesin lambasıdır;
hava herkesin havasıdır;
su herkesin suyudur da,
ekmek neden herkesin ekmeği değildir ?” diyorlar.
Cüzdanımda taşıdığım plastik bir kimlik değilim ben.
Ne işçiyim
ne memur.
Ne alacaklıyım
Ne de borçlu.
Alt tarafı,
başı belli sonu belli bir hikayeyim ben.
Bazen herşeyim bazen de bir hiçim.
Tavuk kümesindeki çirkin ördek yavrusuyum.
Koyun sürüsündeki tek siyah kuzuyum.
Yağmurlu caddelerin hüzünlü yalnızıyım.
Toprağa yavrusunu vermiş bir annenin çığlığıyım.
Bazen çocuklar için ölümsüzlük iksirini icat eden bir bilim adamı,
bazen de idam sehpasındaki çocuk katillerinin iskemlesini tekmeleyen bir celladım.
Sınıfın en arka sırasına oturan tembeli,
Ormandaki kaplumbağaların en miskiniyim.
Yazın da uykuya yatan bir bozayıyım,
Bayram günü çekilmiş kabalık bir aile fotoğrafının tek asık yüzlüsüyüm.
Alt tarafı,
başı belli sonu belli bir hikayeyim ben.
İstemeden geldim bu dünyaya, istemeden de gideceğim…
Özgür Kapar
Kayıt Tarihi : 7.2.2020 14:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!