Bilgi birikimi adına hiçbir geçerliliği olmasa bile (aman!) “ipe sapa gelmez,” bunlar demeyin. Siz yine de hatırınızda tutun son ayın başarılı takımlarını… ödüllü reklam metinlerini… Bilemezsiniz hangi konuların, hayati bir iş için gireceğiniz sınavlarda genel kültür başlığı altında karşınıza çıkma ihtimalini. Geçen gün –kablosuz ve şifresiz- bir kanalın haberlerine konu olan Haşmet adlı koyunun etle beslenmesi, vatandaşlarımız adına fazlasıyla kayda değerdi… Torunuyla kendi yavrusunu karıştırması da öyle...
Dünyayı avuçlarımıza getiren sevimli medyamız bir yana,tüm iletişim araçları içinde kullanıma mahzar olan internet ve cep telefonu da aynı işletim sisteminde; çevre koşullarına duyarsız kalmamıza imkan vermiyor. Telefonumuza gelen gol haberleri, burçlar, büyük bir ilhamla avlandığımız kontur geçirici hatlar.. melodiler.. İnternetten akan reklamlar.. 10 lafından 8’inin yalan kabül edildiği (pardon hayal!) sanal (anal veya oral da olabilir) sohbet kanalları…
Bir de düş haddinin limitini yükselten geçici enerji maddeleri (uyuşturucular) .. Fiyatlarının düşmesiyle kitlesel gençlik bunalımlarına, yani koşulların beklentileri karşılayamama tehlikesine paralel olarak, kullanımı ve bulunması artarak kolaylaşan maddeler… Yarım saat içinde yavaşlayan zaman kavramıyla “kafa içi” yapılan dünya seferleri, bin yıllık çınarın öfkesiyle savrulmak, kendini araba, bardak, tava sanmak.. bazen algı ve mekan kavramının yitmesi.. Endişe, artan paronaya ve daha sonra günlük hayatta daha fazla kullanabilmek için üretilen bahaneler..
Ayrıca seksepal davranışları yükselten, daha çok elektronik müzik ortamlarında diskotek vb.. (çoğunluğu kendini tekrar eden boş sözlerle yazılmış rap tarzı..) satışı ve kullanımı yaygınlaşan haplar da bellek düşmanı. İlişkilerde ve yaşanma şekillerinde ayırt edici özellik kayıpları da mevcut. Oysa en doğal amfematin sevgidir. “İki düşünüp bir yapmak”, cümlesinin özüne göre (aklıma Decartes gelir) bilgi kapsamında edindiğimiz etkilerini aktarmak da bellek dumurlarına katılım payını düşürebilir.
Yukarıda açıkladığım gibi tüm iletişim araçlarında, yozlaştırıcı dikta unsurları, kafamıza kafamıza vurulursa, gençliğin içine düştüğü bu durumu, derin devletimizin narkotik beyni asla çözemez. Aynı zamanda şiddet vurgusuna da değinecek olursak kanın kanıksandığı bir ülke durumuna çoktan geçtik. Anne, baba, nişanlı, teyze… “salla bıçağı… bak icabına.”
Bizler, bu kirli hava içerisinde hafif sapmalara dur diyemeyeceğimiz zamanlar olsa bile beynimizi ve bedenimizi teslim etmemek adına bu cihazları düşünsel yararımıza kullanarak her zaman uyaran durumunda olmalıyız.
Geçim mecburiyetinden kaynaklı, çoğumuzun özümüzle bütünleşmeden geçirdiği uzun saatli iş vakitlerinden arta kalan zamanlarda ise, hayatın gerçek yanına düşlerimizin ateşini taşımanın yollarını araştırmamız gerekir. Tabiatın kucağına bir pet de biz fırlatmayalım. Bu örnek misali susmak ve her zaman edilgen konumda olmak, yüzyıllar boyu ziyanı kökleşerek büyüyecek suç ortaklığına omuz vermek olabilir.
Her şeyi her zaman unutmaya çalışmak yerine; güzellikleri hatırlayarak, ne yaşadığımızın farkında olmak en iyisi. Aciliyetinden tepemizdeki canavarın (egemenlerin sömürü mekanizmalarını genişletmek uğruna göz yumduğu veya işlettiği zihniyet biçimleri…) belini bükmek için etkinliğimizi artıralım.
Hayatın anlamının bilincimizde çiçeklenmesi adına…
Mart / 2007 / Denizli
Nefise Tuşaye KarataşKayıt Tarihi : 5.3.2008 13:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!