Acıyla tütsülendik…
Bu şehir, bu sahil, bu dalga sesleri, bu batan güneş ve adım adım gelen koyu gece her an ve her nefes alışta beni biraz daha gömüyor hüzne, yine ruhsal silkinme zamanı, yine ağlamaları saklama zamanı ve yine geçmişin perdesini açma zamanı ki bu kaçışların son gölgelikleri bunlar, son sığınılacak liman ve son kez özlenecek yine sevgili sözcükleri art arda yapışmış hüzün cümlecikleri…
İhaneti saklıyorum tüm gece boyu, korkulu rüyalar ertesi bu hâl, kaç benin bedeli ödeniyor bir yerlerde, neden sahiplenilir tüm düşler, kaç bedel sonrası bu düşünceler, arda kalan kuru bir hayat, bir bağışlanma yoksunluğu bu çıkışlar, affedilmez bir kör döğüş bu, karanlığın bekçileri sonsuz zaferlerde ve hayat kupkuru bir yerde...
Acının yelpazesi çarptı yüzümüze, bedenimize, eridik kaldık sapsarı, nursuz bir yüz dermansız bir beden, gülmeler yüzünden asılmış saçak altı çamaşır asmalık tellerine, adımızın ardına üçüncü isim hüzün olmuş, acı yamanmış bir köşesine, sadece hayat devam etmekte, rüzgârı kesilmiş bir sokağın köşe başında yalnızlıkla dolaşan adamın yüzü bin pişmanlık dolu, hak etmeyen bir sevdanın gölgesi olmuş bedeni, pişmanlıkları bini bir para, yüzsüz insanlar sarmalanmış çevresini, acıyı pay eden yok sadece beklentileri sarmış yüzlerini, hayat yine de devam ediyor, sabaha karşı güneş doğacak, herkesin yüzü çıkacak ortaya, artık pişmanlık faydasız bir köşe başı dayanağı, tek solukluk bir yolculuk kalmış, gülmek kime düşmüş ki?
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.