bu puslu şehirden alıp başımı
göçmen kuşlar gibi
yine bir nisanda bir cuma vakti
yük trenleriyle dönebilirim
o eski ıslığı çalarken rüzgâr
ışıklar düşünce avuçlarıma
üşürüm o ıssız köşe başında
ısırır içimi bir korku, telâş
ısıtmaz ateşler elimde yansa
yine bir başka türkünün mırıltısı var
dudağımda şimdi o günden kalma
/kar ayazında gülüm
donsam ısıtma beni
karayazında ölüm
öğretsin alfabeni/
her adım atışında anımsasan adımı
belki çıkagelirim bulutlu bir havada
sana tekrar bir bahar getirsem toroslar’dan
bin bir umutla çalsam gıcırdayan kapını
beklesem ardından dakikalarca
çıkmasan karşıma, n’olur çıkmasan
yahut o şehirden kaçırsan beni
bir ışık hızıyla/
fırlatsan düşlerin can evlerine
bir ressam fırçası kirpiklerinle
çizilir ölümün tatlı siması
bu puslu şehirden çok uzaklarda
sulara düşürme yangınlarımı
karanlık çökmeden tut ellerimden
yakut lambalara sar saçlarımı
sen beni hep bekle, kutsal beklemek
sabır sana sunduğum nişan yüzüğü
çıkarma, düşmesin parmaklarından
bozulmasın bana yaptığın büyü
umut kar tanesi gibi yalnız
boynumun üstünde değil ki başım
ha uslanmışım, ha uslanmamışım
nasıl olsa yaşım ele verecek
bir nisan kuşluğu kuşlarla uçup
uçarı gülümseyişler getirsem sana
ve her şeyi tekrar tekrar anlatsam
sonra rüya bitse, kalksam doğrulup…
tutup yakasından yalnızlıkların
turnalardan evvel, güneşten önce
gelip pencerene konabilirim
çığlıkla uyanma uykularından
kollarımdan tutup çevirme beni
ayırma sevgili hülyalarımdan
Kayıt Tarihi : 23.6.2002 22:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!