aynaya döküldü tümden yansı
savruldu toprak
elimde büyülü tarak
toplandı avuçlarımda
zulaladım saçlarını
tırmandım bir üst geçitten
çıktım yeryüzünün sokağını
dilimde fiyonklu mızıkalı bir şarkı
hiç görmedin beni
karanlık değildim oysa
sürünmezdi geceleri kör basanlarım
kuytularım düşmezdi akılsıza
içimde büyülü bir dev
kilitlerdim zamanı
sarılırdım zümrüt koluna
izlerdim uzaktan dünyayı
köprüler, kıtalar, yıldızlar, virgüller
ve göçlerimiz vardı
madenler, bakır filizleri ve
gökdelenlerin tepeden baktığı
yalın ayak çocuklar
sonra nereden türediğini
bilemediğimiz ayrık otları
bitiverdi önümüzde
kirlendi ayaklarımız
dökülüverdi anılarımız
gömütteki çömleğe
taşların ılgın soluğu tüterken
yerinden ettiler sözcüklerimizi
bilgisizliğin yozluğu şu zifiri ırmak
dökülürken doğduğumuz sahilden sonsuza
biz yılmadan kendimize çevirirdik aynaları
kekremsi uzun boyunlu bir ağıttı
ardımızda yollar
korkardık
ya ilkel sözcükler
yerleştirirlerse zihnimize
suçlamak ve tuzlamak için
yaralarımızı
ne bırakacağız geleceğe
sular altında kalmak üzere olan
bir kentin kalıntılarından
başka
toplayacaklar küllerimizi
eğer neslimiz hatıralarımızı boğmazsa
bitmemişlik ve yarım kalmışlık üzerine
konuşabiliriz fakat
hangi vadi bağrına basacak
bu tozlu kitabeyi
hangi kervan yoluna dökülecek yıldızlar
kim korkmayacak tarihten
ve açacak kapılarını sonsuza
Kayıt Tarihi : 23.1.2017 20:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!