Belgin Sönmez Şiirleri - Şair Belgin Sönmez

Belgin Sönmez

Adam çarığını ters bağladı epey yol yürümüştü örselenen topuklarından kan sızmaya başlamıştı artık.
.On adımdır kendini izleyen iki küçük siyah gözü fark etmemişti..O bir kara karıncaydı..Öyle merakla adamı inceliyordu garip.. Onun bu biçare haliyle hala yürümeye uğraşmasına şaşırmıştı duraksız nefes nefese.. Hele bir bak beni adem, cılız bir ses meraklı Adam döndü ufacık bir karınca..Şaşaladı ne dersin ey biçare karınca izliyorum seni dedi karınca ..?
Şurdan beri on adımdır bakıyorum hala sürürsün yılgın ayaklarını menzile gideceğini bilmeden ..
Güldü adam üstelik bu çölden çıkmam için daha ne kadar gideceğimi bilmeden değilmi..
Karınca güldü bu ayaklarla bu kurumuş çatlak dudaklarla bu sıska bedenle sen bu çölü geçemezsinki..
Karınca biraz durumsadı benim dikkatimi çeken hala gözlerindeki ışık ve sendeki azim pes etmemek.

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Büyük, gizemli okyanuslarda mutsuz bir prens yaşarmış. Kral oğlunun bu haline çok üzülürmüş ama elden ne gelir? Denizin diplerinde, koskoca kırmızı mercandan saraylarda, inciden göz göz odalarında tüm saray halkı, mutluluk içinde yaşarken tek dalgın, yüzü gülmeyen ortalarda mutsuz mutsuz dolaşan Prensmiş.

Denizin üzerinde, karada ve denizler altında yaşama gücü vermiş Yaratıcı onlara.. Tüm okyanuslar onların olduğu gibi, üzerlerindeki adalarında sahibiymişler. Kral ve Kraliçe, her türlü zenginlik içinde yaşarlarken, onları üzen bir tanecik oğullarının hiç bir kızı sevmemesi ve beğenmemesiymiş. Su altı kızları, prense ne kadar naz poz yaptılarsa da delikanlı hiç birine bakmamış. Hatta çeşitli balık sesleri çıkartıp, boyunlarındaki deniz kabuklarını şıkırdatarak oynamışlar ama bu sadece prensi kızdırmaya yaramış. Sonunda adalarda ve denizlerde halk prensin rüyalarında gördüğü bir kıza aşık olduğuna hükmetmişler. Zavallı çocuğu çıldırdı sanmışlar. Prensse sabahtan uyanıyor, biraz ızgara balık yiyor adalarda avlanmaya gidiyormuş. Sık sık balık ve deniz ürünleri yediği için hem akıllı hemde sağlıklıymış.

Bir gün okyanusta çok büyük bir fırtına kopmuş. Kral ve Kraliçe tüm halkını toplayıp hemen süzülerek okyanusun en derinliklerine inmişler. Amaçları fırtına geçene kadar gizlenmekmiş. Saraylarında yemiş içmiş, mısırlar patlatmış eğlenmiş gülmüşler. Nasıl olsa onlar için bir zorluk yokmuş. Çünkü deniz altında ve üstünde yaşayacak güçleri varmış.

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Büyük deprem yaşadınızmı hiç..?
İzmirde büyüdüm ben Sivas’lı olmakla birlikte..
Denize ağzını aç bakalım derdi oniki onüç yaşlarındaydım yeni gelmiştik annem İzmir’e..
Nedense her konak sahile gittikçe işte deniz ne varsa ahanda İzmir derdi..!!
Anadolu’dan gelenler bilir.
Onların orta halli olanlarının yegane zevki Konak meydanda turlamak köşede İzmir boyozunun eşlik ettiği sıcak çay içmektir denize karşı..

Devamını Oku
Belgin Sönmez


Bugün de yine gün akşama dönmüştü.
Zülküf Amca,berber dükkanını kapatmak için kapıya çıktı, fakat elini cebine attığında anahtarı yerinde bulamadı. Demek anahtar yine o ahmak çırağı Cemil’de kalmıştı. Kaç kere cebime bırak demişti ya anlayan kim? ’Adam da kafa yok ki kafa...’ diye mırıldandı. Geçende arkadaşlarla Tırsak Selim’in lastikçi dükkanında menemen yapacak olmuşlardı da, bu salak çırak dört yumurta yerine sekiz yumurta, iki ekmek yerine beş ekmek alıp getirmemiş miydi? ’ Allah bir adamın aklını alacağına canını alsın...’ diye homudanarak elini cebindeki cep telefonuna uzattı.

Telefon uzunca bir süre çaldıktan sonra, Cemil’in sesinden önce genç kızların kıkırdama sesleri geldi. Zülküf Amca ’ Tövbe tövbe...’ dedi. ’ Hesaba kitaba aklı ermiyor ama çapkınlıktan da geri kalmıyor...’ Cemil ’ Evdeyim’ dedi ama, yalan olduğu ortadaydı. Zülküf Amca ’ Ne cehennemde olursan ol, ben iki dakika sonra çıkıyorum, hemen gel dükkanı kapatıp! ’ dedi. Yavaş yavaş Bilal’in kahvesine doğru yürüdü. eklem romatizması her yanını sardığı için, mecbur olmasa hiç yürümeyecekti... Öylesine diz ağrısından bizardı ama eve gitmeden kahveye muhakkak uğrardı. Çoğu çocukluk arkadaşlarıydı zaten. Bu mahallede doğmuş, burada evlenmiş şimdide baba yadigarı o köhne evde ömrünü tamamlamayı düşünüyordu. Aslında hiç bir şeyi kafaya takmazdı, zaten takacak olsa çoktan mahallede bir kaç kişiyi, hele o salak çırağı Cemil’i çoktan gırtlaklaması gerekirdi. Adını soranlara şakayla: ’ Derdi yok’ derdi... Kaygısız adamdı zaten öteden beri...

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Parası olmıyanın gölge ınsan olduğunu anlıyalı hani olduda belkide ben inanmak istemedim..
Dişim fena ağrıyor..Bir öğle vakti yola çıktım yani bu diş dolarmı dolmazmı bilmemde yolda iyice sıkıldım bunu düşünüp..
Zaten dişlerimin çoğu dolgu veya kancalı..Tabiki özel hastaneye gitmek sadece muayene gir çık bin tl ..Bende aklımca kafayı çalıştırdım ve devlet hastanesine yollandım...
Büyük şehir İzmir kalabalık sıra falan derken saat dörtlere geldi...
İçerde canından bezmiş bir bayan doktor gözlüklerinin terini siliyor..Ben hemen gelip gösterdiği koltuğa kuruldum azı dişimi gösterip çürük falan diye mırıldandım.
.Üstüme abanıp iyice dişime odaklandı ,birazda kilolu ,vakit te geç olmuş epey de yorulmuş..

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Ezgi Nur haşarımı haşarı şirinmi şirin küçük bir kızdı..Minik kızın annesi Özge börek yaparken onada küçücük hamur parçaları veriyor Ezginur'da bebeğine minik, minik, çörekcikler yapıyordu..
Bir gün annesi ona bir köylü kıyafetli bebek satın aldı ahh işe ne olduysa ondan sonra oldu..
O sabah minik kız yeni okula başlıyacağı için annesi onu erkenden uyuttu..Ezginur gece bir ara uyanıp çevresine bakınca minik köylü kızı bebeğinin odanın ortasında hamur açtığını görünce çok şaşırdı.. Diğer yanda küçücük bir oklavaya sardığı minik yufkayı yerdeki odun ateşinin üzerindeki sacda çeviriyor iki işi birden yapıyordu..
Ezginur yataktan fırlayıp bağırdı ''Aaaaa ne yapıyorsun sen, evi batıracaksın annem görmesin''..Köylü kızı bebek homurdandı ''Görmüyonmu gıııı, sana yufka yapıyom ammada nankörsün ha''..

Köşedeki küçük mavi süpermen titreyerek yerinden kalktı ''Biliyormusun'' dedi köylü kızı bebeğe yaklaşıp. ''Beni Ezginur'a dün annesi hediye aldı, böyle hiç şey görmedim kızlar süpermenle oynarmı hiç''? ..Barbie ufak evinden çıkıp köylü kızı bebeğe yaklaşarak durduk yerde dudak büktü ''Nafile uğraşma yaranmaya çalışma Ezginur beni seviyor, istediğin kadar yufka yapıp yedirmeye çalış her şey boğazmı,hem ben daha güzelim senden''..

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Yetmiş beşli yıllarda bir ağustos sabahı yola çıktığında elinde bir bavul bile yoktu Anadolunun bir köyünden..

Kıraç topraklarını, kışın karla kaplanan, yazın rüzgarda ufak hışırtılarla sallanan uzun kavak ağaçlarını soğuğunu başkada hiç bir şeyini hatırlamayacaktı gün gelecek doğduğu toprakların..

Ha birde anacığının o ufak sevimli yüzü usunda o kadar..Anadolunun böyle ufak hayvancılıkla geçinen köylerinde koyunu ineği yetersiz olana daha bir vurgulu yaşatırdı fakirliğin zorluğunu yaşam çilesi.

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Filizin Kesik o ses yine kulaklarında …''E kızım eeee''..
Kadın yalpalayarak ayağa kalktı. Pencereye doğru yürüdü..Kimbilir Nevvale onu bulup evine getirmese kapısını açmasa beklide ölmüştü...
Otuz beş yaşında daha..
Oysa ruhu öyle yorgun ve bitkindiki..
Saçları darmadağın koyu kahverengi kısa lüleler omuzlarında..Kimbilir kaç haftadır hiç tarak görmemişti..
Çocuk yuvasında geçen bir çocukluk ve sonrası..İçkiyle başlayan ardından bu kahrolası madde..

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Alp dağlarının eteklerinde ufacık bir köy karlarla kaplı kırmızı kiremitli çatıları..
Bu sabah yine kuru ayazla birlikte minik kar kristalleri,havada döne, döne ufak kırmızı kiremitli evlerin bacalarının üzerine inerken Anna adında mutsuz bir kadın yaşardı buralarda.
Çünkü bebeği olmuyordu... Biliyormusunuz minikler, hiç bir kar kristali diğerinin aynı değildir.
Hepsi başka şekilde ve güzellikte.. İsviçrenin soğuk günlerinden biri, kışı epey çetin geçer. Buraların, karla kaplı güzelim dağlarında,kuşlar ötüşmez olur o zaman.
Mor minik çiçekler saklar başlarını karların en altlarına.
Anna yine hüzünlü ve mahsun köyün kıyısına kurulan pazarda satmak için yaptığı kurabilyeleri götürürken,''Ahhhh ne olurdu'' dedi. Benimde minik bir çocuğum olsaydı, ona bu çilek marmelatlı kurabiyelerden yapardım,o kadar çok yapardımki sanırım yemekten bıkardı''..

Devamını Oku
Belgin Sönmez

Eski tabirle doğacıların, yani doğaya yaratma gücü yada olduğu gibi halk olma gücü yaftalıyanlan bazı kişilerin, sözleri beni hep üzmüştür... Söz birliği etmişcesine, kafayı Peygamberimizin neden çok evlendiğine takmışlar... Buda bir kenara, kendinden küçük büluğ çağında bir kızı alması onların inançsızlığına ayrı bir kuvvet katıyor... Bir geçmişe dönüş yapalım ne dersiniz...

Önce bir iyice okumayı anlamayı öneriyorum.. Peygamberin hayatını ve onun yaşayış biçimini.. Fakat bazen bin kitap okusanda elinde en akademik seviyede diplomalar olsada Yüce Allah'ın ve onun bu sevimli asil Peygamberini sevmek ve hakkıyla tanımak herkese nasip olamıyor... Görmek istediğini görüyor insan, yada duymak istediğini duyuyor... Kafa soru işaretleri dolu, ne dersen cevap hazır nakarat halinde inandığına sadık son derece...

Peygamberimiz HZ Muhammed S.A.V yirmi beş yaşında kırk yaşında dul ve iki çocuklu bir hanımla, Hatice Anne’mizle evlenip yirmi beş senesini yani gençliğini bu asil hanımla yaşadı. Hatice annemizin ben artık yaşlandım, sana cariye alalım sözlerine ve sokaklarda yarı çıplak gezen cahiliye devri kızı ve kadınına rağmen, yaşlı eşi ölene kadar ona sadık kalmıştır... Kaç kişi bunu yapardı? şu yada bu devirde merak ediyorum....

Devamını Oku