Neden acı çekeriz sevdalandığımız zaman, mutlu olacağımız yerde? Ya da daha doğru bir soru olarak ne zaman acı çekeriz, ne zaman yüreğimizde onulmaz bir burukluk hissederiz? Genelde karşılıksız sevdaların insanın yüreğini daha çok acıttığına inanılır.Oysa ben bunun doğru bir tespit olmadığını düşünüyorum. Çünkü hayatta kesin olan ve bütün gerçekliğiyle bilinen, içinde farklı bir beklentiyi barındırmayan herşey çok daha kolay kabul görür. Bir sevda karşılıksızsa bu açık bir gerçekliktir ve karşılıksız seven bunu rahatlıkla kabul edebilir,dolayısıyla sızısı da uzun ve derin olmayacaktır.Ama ya içinde geri gelineceği, karşılık verilebileceği umudunu taşıyan sevdalar nasıl sevdalardır bilen var mı? Giden hiçbir zaman gerçekten gitmemiştir yanımızdan, yaşattıklarıyla daima burada yanıbaşımızdadır.Ve işte asıl acıyı biz bu umut dolayısıyla yaşarız. Kalbimiz daima bu sıcak umut yüzünden kanar.Çünkü o mutlaka geri dönecektir, en azından bu ihtimal henüz tükenmemiştir.Akılla yüreğin sürekli çatıştığı karışık bir durumdur bu.Belki de bir daha asla dönmeyeceğini bile bile bekleriz.Ne de güzel anlatıyor bu durumu şarkı:
“Ben seni değil,seni sevmeyi sevdim.Ben seni değil, seni beklemeyi sevdim.Gündüz bekledim,gece bekledim.Gelmeni değil sevdamı bekledim..”
Evet bazen insan çok derinden sever ve yeterli karşılığı alamaz.Ama bu kesinlikle karşılıksız sevdadan daha yakıcıdır.Öyle ki içinde bir umudu hala barındıran böylesi sevdalar içindeki bekleyiş, bir süre sonra sevginin kendisine bile dönüşebilir.Ve artık bundan sonra büyük bir özlemle geleceği beklenilenin,gelip gelmemesinin de bir önemi kalmaz aslında. Bekleyiş kendisini sevdaya dönüştürmüş ve çaresiz bir hastalığı başlatmıştır.Artık yüreğimiz sürekli kanayan ağır bir hastadır.Bir türlü başkasını sevemez. Gözlerimiz olur olmaz zamanlarda,yüreğimizden gelen sızı yüzünden sulanır, kimi zaman hıçkırarak ağlar.Başka yüzlere bakamaz, başka gözleri göremez…
Sevdadır artık bekleyişin bir başka adı. Bu ikisi ayrılmaz bir bütün olmuştur.Sevdikçe bekler, bekledikçe severiz.Ve bütün zamanlarda aslında içinde gelme umudunu barındıran bekleyişi severiz.Hem de bu bekleyiş korkunç bir yalnızlık halinde yüreğimizi kaplasa bile.Neden sonra başkasını göremeyen, başkasını sevemeyen yalnızlaşmış yüreğimiz hala gelme ihtimali olana şöyle seslenmek ister:
“Hep bildim ki benim sevdam var…Üstüne alınma sana gel diyen mi var? ”
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
kabul etmek gerçeği acıyı hafifletir biraz daha.. Giden gitmiştir ve geri gelse bile hiç bir şey eskisi olmayacaktır...O halde gidenin ardından yas tutup hayatı kendimize zehir etmekle ne kazanabiliriz ki.. Yada bizim acımıza dayanamayıp dönecek olandan ne hayır görebiliriz ki..
Güzel bir yazı tebrikler...
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta