yine aramadın
kaç akreptir gözüm segirir
yelkovanın dolambaçlı yolunda
kaç kulak çınlamasında bekleyiştir bu
aramadın
bir bir alıyor benden artık verdiklerini
tükendim,ah zaman
ne oldu bilmiyorum
karşı koymak mı, yok
aramadın
zaten var mıydı ki
yoktu aslında
yoksa var mıydı?
ya yoktu ya da içimizdeydi ozaman
ya şimdi kim nerde
içindeyiz artık onun
ah bilsem!
bilmiyorum desem
ah zaman
bu degirmen nasıl öğütüyorsa
farkında olmadıkarımızı
ya farkında olduklarımız
acısı şimdi yaşadıklarımız
aramadın
hızla silikleşiyor süluetler
hızla tüketiyor ten kendini
bedenlerimizde diş izleri
tırnakları kalmış bir parça
ah zamansız yaşanılanlar
belkı birazdan ararsın...
bak zaman akıyor biliyorsun
saniye akrep yelkovan işliyor
nakşediyorlar an be an
hele saniye
kaç defa vurur bir yapragın dalından
kopup yere varıncaya kadarki zamanı
sonra kaç defa
yaralar vuruşlarıyla kolundan bağlı kadranı
ah bilmiyorum ondan mıydı
akışın her dönemecinde
ağrıyan kalbimin sızısı bilmiyorum...
anladım artık
üstad ne içindeydi ne dışında
biz ise yenildik içindeyiz
zamanın
her gergefindeyiz artık
Kayıt Tarihi : 24.12.2006 22:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bana bu şiiri anımsattı şiiriniz, belki sizin ki biraz fazla duygusal mesaj içeriklidir ama özünde aynı şeyler saklıdır diye düşündüm. Sayfanızde fazla yer kapladı diye kızmazsınız umarım;
Çok mu Yaşlandık?/Can Yücel
'Yaşı yeterince olgun olanlar hatırlarlar
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
çok güzel bir ülkede mahalleler varmış.
Bu mahallelerin çocukları
birbirlerini çok severlermiş.
Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak
aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga etseler de kin
tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış.
Herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve
arkadaşlarını kollama duygusu
yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar çocuklar okula
servis ile değil, köşebaşında buluşarak giderlermiş.
Onların yolunu gözlememiş evdeki bilgisayar,
şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları. Bilmezlermiş; hamburgeri, MTV'yi, Interneti, cep
telefonunu, tetrisi, nintendoyu...
Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbet
etmeyi, hatıra defterleri doldurup
sevgileri keşfetmeyi.
Bilirlermiş horoz şekercisini, elleri kirli
macuncunun tornavida ile koyduğu rengarenk macunları. Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra bir ıslıkla
tekrar aşağıya kukalı saklambaca kaçmayı.
Bilirlermiş o hakkında türlü şeyler söylenen
evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi, ayni kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuş kaybedince kapışı,
Teksas'i, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini...
İç içe konan naylon topları, taştan kale
direklerini.Üç korner bir penaltıyı. Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma
yarışını...
Otobüsteki biletçinin lastik silgi sarılı
kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı...
Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını.
Yakar topun yakışını.Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı. Yandaki mahalle ile alınan
kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı-ödleği.
Kan kardeşliğini, ip atlama, lastiğe basma,
topaç virtiözlüğünü, çelik çomağı, kırılan camları, toplanan paraları...
Açık hava sinemalarını, frigo buzu...
Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar
değişmeye başlamış.
Yaşlar ilerledikçe bu birliktelik, koruma
kollama duyguları bu mahallenin
çocuklarının başlarına çok isler açmış.
Daha sonra issizlik, hayat pahalılığı,
enflasyon, köseyi dönme, adamını bulma,malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk
bir bakış, içinde hayatın yenilgisi,
çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile
başbaşa kalmış.
Çocukları mı? Çocukları simdi koca koca
apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve
yalnız yaşıyorlar. Anneleri babaları onları çok
seviyor.
Beta kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç
sokmuyor. Hafta sonları hep beraber Karum ya da Galleria'dalar. Okul servisleri çocukları
neredeyse yataklarından alıyor. Çocuklar trafik
kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor. Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dersane reytinglerini izliyorlar.
Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel
yuvarlanıp gidiyorlar. Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.
Hayata açılan pencereleri Windows 95, 98... Onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir
hayat dışarıda akıp gidiyor...
Ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak,
salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan,
yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları...
Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde yara kabukları
olmamış çocukları...'
--------------------
VE BU GÜZEL DİZELER İÇİN KUTLUYORUM.
ELİNİZE VE YÜREĞİNİZE SAĞLIK.
TÜM YORUMLAR (3)