Bediüzzaman’a Destan

Celalettin Tokmak
302

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Bediüzzaman’a Destan

Hürriyet, îmandan bir cüzdür deyip
Zulmete göğsünü geren Üstadım.
Kur’an’ın uğruna canını koyup
Hikmetin sırrına eren Üstadım.

Her işin arşınlı istemez Halep
Dünya nîmetini etmedin talep
Tam seksen küsur yıl boynunda kelep
Yılmadan ahdinde duran Üstadım

Düşte, Ağrı Dağı patladığında
Kur’an bir yandaydı, dünya bir yanda
Îcaz-ı Kur’an’ı andın o anda
Nasıl titremişti “şuran” Üstadım

İlhamını karıncadan alıp da
Şekillendin cumhuri bir kalıpta
Biraz aceleyle kışta gelip de
Zemheride güller deren Üstadım.

Esirken, Kosturma dağını aşıp
Yürüyerek Petersburg’a ulaşıp
Daha sonra bir ifritle savaşıp
Tevhidin harcını karan Üstadım

Her zamanda çok durdular kastına
Korkaklığı doldurmadın testine
Emirdağ yolunda toprak üstüne
Beyaz seccadeyi seren Üstadım.

“Şu İslam’a hizmet eden millete
Kılıç çeken düşecektir zillete”
Böyle ders verirdin meşhur illete
Hâlâ sarılmadı yaran Üstadım.

“Hakiki imanı bulmuşsa insan
İşte o evrene hükmeden aslan”
Diye gönüllerde bıraktığın şan
Durur yüreklerde her an Üstadım.

Sadece Âlem-i İslam’dı derd’in
“Cahillik, fakirlik, tefrika” der’din
Bunlara Kur’an’dan reçete der’din
Sen idin farkına varan Üstadım

Zındıkaya kanar avam demiştin
İmanla bulunur kıvam demiştin
Horhor kayasında dâvam demiştin
Hayret eder bunu gören Üstadım.

Ey şanlı mücahit, ey şarkın gülü
Bir çoğu mangalda bırakmaz külü
Oysa sen tevhidi ve tevekkülü
Haykırdın elinde Kur’an üstadım.

Celâli’ye rahmet suyu yağdı bak
Eserinden bin bir güneş doğdu bak
Işık geldi karanlığı boğdu bak
Artık şirk kalesi viran Üstadım

20 Ekim 2011 Sivas

Celalettin Tokmak
Kayıt Tarihi : 28.10.2011 02:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ekrem Akbunar
    Ekrem Akbunar


    Öncelikle yüreğinden başlayarak diline, eline, koluna Mevlam son nefesine kadar kuvvet versin.
    Seni doğurup büyüten anadan
    Sana kol kanat geren babadan Allah razı olsun.
    Her iki dünyan aziz olsun.
    Her iki dünyada da mesut olasın.

    Mevlam, varsa taksiratı günahını affetsin.

    Bu şiiri okuyunca bir büyük hatamızı anladık,
    Okumuyoruz..
    Oysa 3 sayfasını okuyanın 3 günü bir başka güzelleşiyordu.
    İnşaallah bu destanınız bir vesile olacak Nasipse hatmedeceğiz.
    selam sevgi ve dua ile

    Cevap Yaz
  • Necdet Erem
    Necdet Erem

    Destansı hayatı ile destan yazan Üstada,
    Destan yazan yüreği,
    O destanı destanlaştıran şerhi yazan kameti balayı tebrik ediyor;

    Balçık ile sıvanmaya çalışılan güneşe ayna olup, nurdan mahrum bırakılmış, hasret çeken gönüllere,
    Tevhid’in bal şerbetinden sunan şiirinizle,
    Melahat TEMUR kardeşimizin Risle-i nurdan delillere dayandırılmış nadide şerh çalışmalarınız her türlü takdirden varestedir.

    İlham, ihsas ve ikrama mazhar çalışmalarınızın devamı ile
    PUANLAR İLE İFADE EDİLEMEYEN DEĞERLENDİRMEYLE TAM PUNA DİYOR,
    Yine değerli eserinizin ilham ve ihsası olan,
    Çamsakızı Çoban Armağanı bir dörtlüğü hediyem olarak kabulünüzü diliyorum.

    Allah ilim, irfan ve marifetinizi ziyade eylesin.
    Allah’a emanet olunuz.
    Selam ve dua ile.

    Kur-a’na aynadır, Risle-i Nur,
    Küfrü engelleyen, O ilahi Sur,
    Haydi, nesli cedit, sen selama dur.
    Horhorda bekliyor Aziz Üstadım.

    Cevap Yaz
  • Necdet Erem
    Necdet Erem



    Destan yazan Üstada,
    Destan yazan yüreği,
    O destanı destanlaştıran şerhi yazan kameti balayı tebrik ediyor,
    Balçık ile sıvanmaya çalışılan güneşe ayna olup, nura mahrum gönüllere,
    Tevhid bal şerbeti sunan şiiriniz, Melahat TEMUR kardeşimizin Risle-i nurdan delillere dayandırılmış nadide şerh çalışmalarınız her türlü takdirden varestedir.

    İlham, ihsasa ve ikrama mazhar çalışmalarınızın devamı ile PUANLAR İLE İFADE EDİLEMEYEN DEĞERLENDİRMEYLE TAM PUNA DİYOR,
    Yine değerli eserinizin ilham ve ihsası olan Çamsakızı Çoban Armağanı bir dörtlüğü hediyem olarak kabulünüzü diliyorum.
    Allah ilim ve marifetinizi ziyade eylesin.
    Allah’a emanet olunuz.
    Selam ve dua ile.

    Kur-ana aynadır, Risle-i Nur,
    Küfrü engelleyen, O ilahi Sur,
    Haydi, nesli cedit, sen selama dur.
    Horhorda bekliyor Aziz Üstadım.

    Cevap Yaz
  • Melahat Demir
    Melahat Demir

    Bediüzzaman’a Destan

    Hürriyet, îmandan bir cüzdür deyip
    Zulmete göğsünü geren Üstadım.
    Kur’an’ın uğruna canını koyup
    Hikmetin sırrına eren Üstadım.


    İnsanlar; bilgileri, anlayış ve kavrayış güçleri ve zamanlarındaki çeşitli şartların tecellisine göre ''hürriyet kavramını'' tarif ve tanzim etmeye çalışmışlardır. Şairimiz bu bölümde ''hürriyet kavramını'' imanın bir parçası olarak değerlendirip Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin özgürlüğe olan düşkünlüğünü ifade etmiştir.

    ''Zulmete göğsünü geren Üstadım.''şairimiz bu mısrada, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, zamanın siyasi olaylarına hiçbir vakit karışmadığını, amacının sadece Kur'an’ı izah etmesi gerektiğini dile getirmesine rağmen ya hapse mahkûm ya da sürgün edildiğini ifade ediyor.

    Her işin arşını istemez Halep
    Dünya nimetini etmedin talep
    Tam seksen küsur yıl boynunda kelep
    Yılmadan ahdinde duran Üstadım

    İslâm mücahidinin 80 küsur yıl yaşadığını ve bu yaşamını İslâm dinini yaymaya yönelik çalışmalar yaptığını, dünya malına tamah etmediğine işaret ediyor.

    İşte çeşitli kaynaklardan alınan bir bilgi:

    Bediüzzaman Said Nursi, maaş ve hediye kabul etmiyordu. Talebelerini de zekât ve hediye kabulünden men ediyordu. Dünyada mücerret kalmak istiyor; ev, bark, eşya, aile kaydı altına girmiyordu. Ömrünün sonuna kadar bu düşünceye bağlı kaldığını şairimiz ifade ediyor.
    Bir yerde de Bediüzzaman kendi ifadesiyle şöyle diyordu; “Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.”
    Düşte, Ağrı Dağı patladığında
    Kur’an bir yandaydı, dünya bir yanda
    Îcaz-ı Kur’an’ı andın o anda
    Nasıl titremişti “şuran” Üstadım

    Bediüzzaman’ın rüyada gördüğü bir hadiseyi anlatıyor şairimiz.
    İşte bu olayı Bediüzzaman Said Nursi'den dinleyelim:
    Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ, müdhiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum vâlidem yanımdadır. Dedim: “Ana korkma! Cenab-ı Hakk’ın emridir; o Rahîm’dir ve Hakîm’dir.” Birden o hâlette iken, baktım ki mühim bir zât, bana âmirane diyor ki: “İ’caz-ı Kur’anı beyan et.” Uyandım, anladım ki: Bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâbdan sonra, Kur’an etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’an kendi kendine müdafaa edecek. Ve Kur’an’a hücum edilecek, i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’cazın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkınde olarak, benim gibi bir adam namzed olacak ve namzed olduğumu anladım.

    Şairimiz bu olayı bize hatırlatmakla en önemli noktaya dikkat çekmiştir. ''Îcaz-ı Kur’an’'yani, bu kitab-ı hakkın Allah’ın indinden geldiğini, Allah-u Teala’nın Resûlü-ü Sadık’ına gönderdiğini izhar etmektir. İnsanlar bunu kavradıktan sonra, böyle bir eserin bir mislini ilim sahasına getirebilmekten aciz ol¬dukları, çünkü Onun bizzat hiçbir şeyden aciz olmayan Allah’tan sadır olduğu sonucuna ulaşırlar. Böylelikle bu özelliğin, yüce kitabı bizlere getiren elçiyi teyid ve tasdik ettiği neticesini çıkarırlar. Böylelikte bu elçinin Resûlüllah olduğuna iman ederek, dünyada ve ahirette O’na ittiba etmeye gayret ederler. Bütün bu ifadeler, Bediüzzaman’ın eserlerinde belirttiği sözlerle ittifak etmektedir.


    İlhamını karıncadan alıp da
    Şekillendin cumhuri bir kalıpta
    Biraz aceleyle kışta gelip de
    Zemheride güller deren Üstadım.



    Said Nursi Hazretleri, türbeye kapandığı vakit küçük biraderi Mehmed yemeğini getiriyordu. Yemek içindeki taneleri, kubbenin etrafında bulunan karıncalara vererek, kendisi ekmeğini yemeğin suyuna batırarak kanaat ediyordu.'

    “Neden dolayı taneleri karıncalara veriyorsun? ” denildiğinde,

    “Bunlarda hayat-ı içtimaiyeye malikiyet ve fevkalâde vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahede ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine mükâfaten kendilerine muavenet etmek istiyorum.” cevabında bulunmuştur.(Haşiye) '

    Bir başka yerde Üstadımız arıları da örnek vermektedir. Arılar da tıpkı karıncalar gibi kendilerine düşen vazifelerini en iyi şekilde yapmaktadırlar.

    İlhamını karıncadan alıp da
    Şekillendin cumhuri bir kalıpta

    Demekle Şair, Said Nursi hazretlerinin tâ o yıllarda Cumhuriyet yönetimine karşı olmadığını ve bizzat desteklediğini bu hadiseyi karıncanın toplum olarak yaşamasından dolayı, Cumhuriyet rejimine benzetmesini ifade ediyor.
    Biraz aceleyle kışta gelip de
    Zemheride güller deren Üstadım.
    Bediüzzaman bir yerde şöyle diyor; “Ne yapayım ben acele ettim kışta geldim, siz cennet asa bir baharda geleceksiniz, şimdi atılan nur tohumları zemininizde çiçekler açacaktır.”


    Esirken, Kosturma dağını aşıp
    Yürüyerek Petersburg’a ulaşıp
    Daha sonra bir ifritle savaşıp
    Tevhidin harcını karan Üstadım


    1915-1917 arasında Osmanlı-Rus Savaşında Kafkas Cephesinde gönüllü alay komutanlığı (albay) olarak Birinci Dünya Savaşı'na katıldı. 1916'da Bitlis savunması esnasında yaralanarak Ruslara esir düştü. 1917 yılında Kosturma Esir Kampı’ndan kaçarak İstanbul'a döndü. İstanbul'a döndükten sonra zamanın en üst Fetva kurulu olan Dar-ül Hikmet-ül İslamiye'de görev aldı.

    Şair, Rusya'da esir edilen Said Nursi Hazretlerinin, esaretten kurtulup, Allah'ın gösterdiği hak-hukuk yolunda insanlara rehberlik yapmasıyla, çeşitli çevrelerin zulmüne maruz kalmasını anlatıyor.


    Her zamanda çok durdular kastına
    Korkaklığı doldurmadın testine
    Emirdağ yolunda toprak üstüne
    Beyaz seccadeyi seren Üstadım.

    Şair burada, Saidi Nursi hazretlerinin yine bir tutuklanma esnasında, tozu dumana katarak gelen cipten iki jandarma eşliğinde iner inmez, Emirdağ’da yere seccadesini serişinin bir meydan okuma olduğunu, bu beldenin de yer ve göklerin Rab'bine ait olduğunu böylece dosta ve düşmana ilan edişini anlatıyor.



    “Şu İslam’a hizmet eden millete
    Kılıç çeken düşecektir zillete”
    Böyle ders verirdin meşhur illete
    Hâlâ sarılmadı yaran Üstadım.


    Kelime-i tevhid'le (Allah'tan başka ilah yoktur) düsturuyla hareket eden müminlerin, İslâm karşıtı kötü zihniyetlerce zulmedildiğini ve hâlâ bu durumun devam ettiğini söylüyor şair.

    ''Böyle ders verirdin meşhur illete''

    Said Nursî Hazretleri, her türlü aşırılıktan uzak olan vasat yolun, ancak İslâm’ın, hikmetin ilkelerine uygun olduğu görüşünün benimsenmesi ve yaşanmasıyla bulunabileceğine bizzat yaşayarak eserlerinde de bunu izâh etmiştir.

    Burada Kürtlere ve teröre de atıf var. Üstad hem Şeyh Said isyanında hem de diğer isyan etmek isteyen Kürtlere her zaman şunu derdi 'Bin yıldır İslam'a hizmet eden millete kılıç çekmek haramdır. Ey Kürtler istikbaliniz ve saadetiniz Türklerin istikbal ve saadetine takdir-i ilahi tarafından bağlanmıştır beyhude yorulmayınız.'

    Gene Şeyh Said'e yazdığı mektupta ''Allah (onların yerine) öyle bir kavim getirir ki, (O) onları sever; (onlar da) O’nu severler; (o bahtiyar insanlar) mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı şiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir dil uzatanın kınamasından korkmazlar. Maide:54' ayetini yazarak ben bu kavmin Türk Milleti olduğuna kanaat ettim, böyle bir milletin torunlara kılıç çeken zillete kendisini atmış olur' der.


    “Hakiki imanı bulmuşsa insan
    İşte o evrene hükmeden aslan”
    Diye gönüllerde bıraktığın şan
    Durur yüreklerde her an Üstadım.

    İslamiyet'in emirlerini yapmak nefsin tezkiyesi yani küfürden temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi yani günahlardan temizlenmesi içindir. Nefis temizlenmedikçe ve kalb selamet bulmadıkça, hakiki iman hasıl olmaz. Felaketlerden, azaplardan kurtulmak için, hakiki imana kavuşmak lazımdır.

    Şairimiz bütün bu özellikleri tabiatında barındıran Said Nursî Hazretleri'nin imandan aldığı kuvvetle yılmadığını, gerek felsefesiyle ve gerekse yaşam tarzıyla örnek almamız gereken bir Önder olduğunu anlatıyor.
    Bediüzzaman’ın eserlerinde bu konu şöyle geçer; “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden insan kâinata meydan okuyabilir ve imanının kuvveti nispetinde hadiselerin tazyikatından kurtulabilir”

    Sadece Âlem-i İslam’dı derd’in
    “Cahillik, fakirlik, tefrika” der’din
    Bunlara Kur’an’dan reçete derdin
    Sen idin farkına varan Üstadım


    Tevhidin zıddı tefrikadır. Tefrika, iki varlığı birbirinden ayırmak ve parçalamaktır.[5] Kur'ân-ı Kerîm'de değişik türevleriyle birlikte 'tefrika' kelimesinin geçtiği yaklaşık 77 ayet vardır.[6] Kur'ân'a göre 'açık hükümler karşısında ayrılığa düşmek'(3/105) : 'dini ikame etmemek'(42/3) : 'Allah ve Rasûlünü birbirine rakip iki güç olarak karşı karşıya getirmek'(4/150) : 'peygamberler arasında ayrımcılık yapmak'(2/136,285; ....

    Tevhid'in zıddını yaşam tarzında uygulayan kişilere;

    “Cahillik, fakirlik, tefrika” der’din

    Şair, Said Nursî Hazretleri'nin kendi sözünü örnek gösteriyor. Çürük düşünceyle doldurulan çürük beyinlerin iyileşmesi ancak Kur'ân'da belirtilen emir ve yasaklarla mümkün olacağını, ancak o zaman feraha kavuşulacağını söylüyor.

    Bediüzzaman hutbe-i şamiyede İslam âleminde baş gösteren hastalıkları zikrederken söyledi üç hastalığa şair dikkat çekiyor. 1. Müslümanların cahil kalmaları 2 – Müslümanların fakir kalmaları 3- Müslümanların dağınık ve kutuplaşmış olmaları.


    Zındıkaya kanar avam demiştin
    İmanla bulunur kıvam demiştin
    Horhor kayasında davam demiştin
    Hayret eder bunu gören Üstadım.


    Said Nursî Hazretleri; 1897 yılında Van valisi Hasan Paşa’nın ısrarı üzerine Van’a gider. Ve orada Horhor Medresesine yerleşir, talebe okutmaya başlar.

    Van Kalesinde horhor suyundan yaklaşık iki minare boyu yüksekte kayaların üstünde bulunan mağaraya Bediüzzaman kapanır ve sürekli tesbih ve zikirle meşgul olurdu. Bir gün mağaraya geçerken ayağı kayar ve düşer o düşme esnasında ölüm mukadder olduğu hâlde kelime-i şehadet falan aklına gelmez sadece “DAVAAAAMMM, Ah Davaaammm” diye bağırır.
    Bu olayı Bediüzzaman’dan dinleyelim; “Van Kalesi ki, iki minare yüksekliğinde sırf dağ gibi bir taştan ibarettir. Eskiden kalma oda gibi bir in kapısına gidiyorduk. Ayağımdaki kunduralarımın kaymasıyla, iki ayağım birden kaydı. Tehlike yüzde yüz… Başka dayanma noktası kalmadığı halde, büyük bir dayanağa basmışım gibi üç metrelik bir kavisle (daire çizerek) o mağaranın kapısına atılmışım. Hem ben, hem beraberimde bulunan arkadaşlarım (bu durumu) ecel gelmediği için, sırf Allah’ın bir koruması olarak hârika bir gaybî imdat telakkî ettik.”



    Ey şanlı mücahit, ey şarkın gülü
    Bir çoğu mangalda bırakmaz külü
    Oysa sen tevhidi ve tevekkülü
    Haykırdın elinde Kur’an üstadım.

    Mücâhid: Çaba sarf eden, tüm imkânlarını kullanarak belli bir hedefe varmak isteyen; düşmana karşı var gücüyle savaşan, dünyevî hiç bir menfaat beklemeksizin sırf Allah rızası için ve O'nun yolunda cihad eden kimse.
    Allah için cihad eden bu yüce insanın tüm müşküllere göğüs gerdiğini ''Ey şarkın gülü''demekle Bitlis’te dünyaya geldiğini, yöre halkı tarafından sevilip sayıldığına işaret ediyor.

    Başka bir mana da çıkarabiliriz; güneş gibi doğudan doğarak insanlığa, fikir, düşünce ve yaşam tarzıyla örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz.


    Celâli’ye rahmet suyu yağdı bak
    Eserinden bin bir güneş doğdu bak
    Işık geldi karanlığı boğdu bak
    Artık şirk kalesi viran Üstadım

    Şair son bölümde Üstadına sesleniyor. Üstadının yaşam felsefesinden yola çıkarak, kendisine hitap bu eseri yazarken,yüreğinin o anda iman aşkıyla yandığını,ruhunu saran manevi bir atmosferin tesiriyle o zamana kadar böyle aydınlık bir ruha erişemediğini söylüyor.

    Artık gönlünü şirkten arındırarak tevhid inancı doğrultusunda hareket edeceğini beyan ediyor şair. Son iki mısrada ise Bediüzzaman’ın eserlerinin her tarafta okunduğunu ve eserlerdeki tevhit inancının artık şirki boğmaya başladığına atıfta bulunuyor.

    Şiire Genel Bakış:


    6+5=11 li hece ölçüsüyle yazılmıştır güzel bir koşmadır.

    Şair, Halkın anlayacağı bir dili tercih etmiştir. Yani: Yunus Emre'nin dili gibi yüzyıllar da geçse sade bir Türkçe olduğu için herkes tarafından kolayca anlaşılır. Bir İslâm âliminin hayatını yazmak özellikle şiire dökmek için, o kişinin kalben de salim olması gerektiğine inanırım. Yoksa böylesi mükemmel bir eser ortaya çıkamazdı.



    Sadece Âlem-i İslam’dı derd’in
    “Cahillik, fakirlik, tefrika” der’din
    Bunlara Kur’an’dan reçete derdin
    Sen idin farkına varan Üstadım

    Şairin en kuvvetli yazdığı kısım işte yukarıdaki cinaslı kısımdır. Gümbür gümbür gürleyen yürek en sonunda patlama noktasında, en önemli hususları bir kaç kelimede izâh etmiştir. İnsanlığın tek kurtuluşunun Kur'an da belirtilen hususlar doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini,
    Said Nursî Hazretlerinin sözüyle yorumlamıştır.

    Bu şiiri okuyup anladığım kadarıyla yorumlamak bana büyük mutluluk verdi. Zaman zaman gözyaşımı da tutamadım. Bu şiirle Said Nursi Hazretlerini daha iyi tanıdım.

    Değerli şairimiz ve kıymetli kardeşim Celaletin Tokmak’ı can-ı gönülden tebrik ediyorum.

    Selam ve saygılarımla.

    Melahat Temur

    Cevap Yaz
  • Bedri Tahir Adaklı
    Bedri Tahir Adaklı

    TEBRİK VE TEŞEKKÜRLER

    Ey benim, imanlı güzel kardeşim,
    Hizmete ayarlı benim de işim,
    Kardeşler tanımak, oluyor düşüm,
    Nurlarla kalplere vuran Üstadım.

    *****************************Bedri Tahir Adaklı

    Muhabbetle selam ederim..
    Muvaffakiyetler dilerim..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (6)

Celalettin Tokmak