Bediüzzaman Şiiri - Tahsin Koç

Tahsin Koç
1077

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Bediüzzaman

Sait doğmuş Nurs köyünde;
Fevkalade haller gösterirmiş küçüklüğünde
Bu çocuk sıradan bir çocuk değil, demiş büyükleri
Bütün hal ve ilim ehli sorular sorulmuş, kendisine
Alınan cevaplar şaşırtmış hal ehli’lerini
Ta! O zamandan adı konulmuş “Bediüzzaman”
Bu çocuk, haller üstüne haller göstermiş,
Kısa zamanda, birkaç merdiven basamağı atlamış
Akıllı, Cevval bir hal ortaya koymuş genç Said!
Bütün keramet ehlilerinin, notunu almış vahit
Ol zamanda, haller üslenmiş bu küçük Said.
Zaman gelmiş, ezberlemiş fen ve batın ilimlerini
Allah (c.c.) öyle hafıza vermiş ki, bu çocuğa
Bir okuyuşta, ezber etmiş deruni ilimleri
Hayretler içerisinde kalmış, Mürşidi Kâmil’ler
Çünkü bu dersler, ancak ezberlenirdi üç gün ve üç ay
Bir şeyi okuduğu zaman, öyle gerilirdi ki olurdu bir yay
Gönül vermişti, keramet ehli yolunda Abdurkadir Geylani’ye
Bir şey istese, bir şey danışacak olsa, sorardı o büyük Hani’ye
Kısa zamanda ün’ü yayıldı, İlmi atışmalar ve tartışmalarda.
Kimse artık onunla sohbet edemez olmuştu; bir soru sorar diye,
Artık doğu illeri ona dar gelmişti, kabını sığmaz olmuştu bu Said.
Bir gün savaş patlak verdi o bölgede, kendini içinde buldu Said.
Hemen gurubunu kurdu “Beyaz Külahlılar” diye; Komutan oldu Said.
Gün bu gündü, Vatan kurtarma derdine düştü bu genç Said.
O bir taraftan vaaz eder, Bir taraftan komutan edasıyla asker eğitir
Bölge’ye haber gönderir; Gün bu gündür vatan kurtarmaktır bu gün
Genç Said toplar mahiyetini, girer Erzurum Pasinler savunmasına
Adeta destan yazar, ölünüz öldürünüz çünkü müslümana ölüm yoktur!
O kadar kararlı ki; Verdiği fermanlarla ölüm eğlence gelir zabitlerine
Öyle bir an gelir ki; Bölgede herkes bahseder “Beyaz Külahlılar “ diye
Bir avuç nefer ile girdiği yeri dağıtır, adeta destan yazar bırakmaz meydanı boş.
Ama kaderde var; Bitlis civarı da savunmada iken bir anlık esir düşer genç Said!
Ta! Sürülür o “Gider Gelmez Dedikleri” eksi altmış derecedeki Sibirya’ya
Hem aç, hem susuz, hem hasta düşer, o zalim yollara yaya
Said; kararlıdır baş eğmez, Rus Komutan’ına ve Askeri’ne
Ekmeklerini yemez; Çünkü aynı fırında kebap yapılır domuzları da
Kendi ekmeğini kendi eliyle yapar, meydan okur imkânsızlıklarına
Gece, soğuk, dinlemez bütün durmadan, Kur’an okur vauzu nasihat eder
Hem kendi arkadaşlarına, hem de yan komşu esir arkadaşlarına
Bir an boş durmaz ibadet taat eder; Birde davayı anlatır, Rus askerine
Bir gün gelir firar eder; Son verir “İkiyıldörtaydört günlük hapis hayatına”
Gelir İstanbul’a bakar; Memleket ahvaline,
Değişen bir şey yok bizim cephede; Millet düşmüş imansızlık delaletine
Hemen başlar vauzu nasihate ve dergi yazısı ile uzanır Milletine,
Önüne gelen her âlimlerle konuşur; Hal ve Batın İlimlerini,
Amacı bu milleti kurtarmaktır, uyarmaktır “Doğu’ya Kurmaktır Fen Bilimlerini”
Ancak; Bu Necip Millet böyle kurtulacaktır bu zilletten.
Bir gün; Mısırı âlimlerinden gelen bir heyetle tartışırken tüm meseleleri,
Bu fikre hayran kalan âlim; Merakını gidermek için sorar siyaset ilmini,
Ya Molla Said; “Ne olacak bu İslam milletiyle Avrupa’nın hali”
Molla Said Cevap Verir Bedii’ce;
“Osmanlı hükümeti Avrupa ile hamiledir. Avrupa gibi bir hükümeti doğuracak”
“Avrupa’da İslamiyet’e hamiledir. O da İslam devleti doğuracak”
Şaşırıp kalır; El Ezher Âlimi bu cevabı duyunca,
Böyle bir cevap duymadım, ben ömrü boyunca
Bellidir bu asalet varit olmuş, senin soyunda
Artık; Molla Said tespit etmiştir bu milletin hastalığını!
Artık reçete yazma zamanıdır. Bu millete bu zaman darlığında
Ankara teklif eder; Gel sana burada saraylar verelim ol vekil
Bu millete olur olmaz akıl verme, sen ortadan çekil
Molla Said cevap verir; Hakkıyla bilin, bu millet bilir benim hüsnü zan’ımı?
Eğer bu uğurda ölümde olsa; Çalışıp çabalayacağım bu milletten esirgemem canı mı?
Molla Said başlar kalem savaşına; Esirgemez gözünü daldan budaktan
Kötü günler başlar; Molla Said olur artık evden ocaktan
Hapis günleri başlar, sürgünler başlar, her şehirden, her bucaktan?
Ama millet susamıştır imana; Molla Said’i karşılar kucakta,
Düşünebiliyor musun; “Yirmi sekiz yıllık bir ömür esarette hapiste”
Risaleler yazılır, her türlü kâğıt’a ve karton’a sevgi tutkusunda,
Yazılar Cezaevinden dışarı çıkarılır. “Kibrit Kutusunda”
Artık; Risaleyi Nurlar yayılır vatan satıh’ına
Kara günler başlamıştır; Nur talebelerinin bahtına,
Her gün tutuklamalar, hapisler, mahkemeler,
Envai çeşit işkenceler, bilmem neler neler
Her şey söylendi Said’e; Bilmem deli demeler
Bıkmadı Molla Said; Devam etti fikri direnmeler
Ah! Derdi ki bir bu risaleler, neşredilebilse
Rabbim bana; Bu kadarcık ömür verse,
Birde derdi benim; “Eti’mi Cımbızla çekseler”
Talebelerime; Bu dünyada rahat verseler
Artık; “Küfrün Bel Kemiği Kırılmıştır”
Gün geldi; Molla Said, fani dünyaya kanat çırpacak?
Nasihat etti talebelerine; Evlatlarım benim dünyalığım
Tek bir elle, kaldırdığım kadardır bunu bilesiniz
Benim mezarım. Hz. Ali gibi olsun yeri bilinmesin?
Yalnızca iki talebem bilsin, sakın kimse üzülmesin?
Bediüzzaman uçtu gitti; 23.03.1960 Mart’ında
Bize çok eser bıraktı; Anlayın aslında..!
Risale-i Nurlar, Lema’alar, Şualar, Sözler, Mektubat, İşeratü’l İ’caz,
Mesnevi Nuriye, Asa’yı Mûsâ, Tarihçe-i Hayat ve Bediüzzaman
Cevap Veriyor gibi,
Tahsin derki Allahın rahmeti üzerine olsun. Ey! Bediüzzaman…!
Bu Millet; Seni rahmetle anacaktır her zaman..!
Siz derdiniz ki; Benim cismime etmeyin kıyam..!
Size Risaleyi Nurları bıraktım; Hakkımı Ettim Tamam

Ankara; 18.03.2009

Tahsin Koç
Kayıt Tarihi : 25.4.2012 14:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Şevki Çiftçi
    Şevki Çiftçi

    Yalnızca iki talebem bilsin, sakın kimse üzülmesin?
    Bediüzzaman uçtu gitti; 23.03.1960 Mart’ında
    Bize çok eser bıraktı; Anlayın aslında..!
    Risale-i Nurlar, Lema’alar, Şualar, Sözler, Mektubat, İşeratü’l İ’caz,
    Mesnevi Nuriye, Asa’yı Mûsâ, Tarihçe-i Hayat ve Bediüzzaman

    Tebrik ederim..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Tahsin Koç