Çocukken faytonlar vardı şehrimizde.
Henüz otomobil yoktu bugünkü gibi.
Şehir içi ulaşım onlarla sağlanırdı.
Ne çok severdim, arkalarına asılarak binmeyi.
Ancak iki kişi asılabilirdi bir fayton arkasına
Binebilenler keyfini çıkarırken, diğerleri kıskanırdı.
Bağırırlardı avaz avaz.
Faytoncu amca, arkaya bir kırbaç diye..
Ve kırbaçlar yağmaya başlardı arkaya.
Korunmak için ne şekillere girerdik.
Yine de bir kaç kırbaç yer, aşağı atlardık.
Yemek yemeğe benzemez kırbaç yemek.
O deri kordon, yakar değdiği yeri.
Sonra, yine fayton geçerken yine binerdik.
Yine bir kaç kırbaç yer, yine inerdik.
Bu, hep böyle tekrarlar dururdu.
Çünkü, çok severdik fayton arkasına asılmayı.
Çoçukken yüzmeyi de çok severdim.
Yaşım, henüz ilkokul başları gibi.
Ailelerimiz çok kızardı yüzmeye gitmemize.
Ya boğulursak, Allah korusun! !
Ama yine de giderdik arkadaşlarla.
Şimdiki gibi mayo falan da yok ha!
Kıçımızda basma vb. kumaşlardan,
Hem de evde dikilmiş kısa donlar var.
İçimizde slip bile yok.
Çünkü, o zamanlar slip de yok.
O donlarımızla yüzerdik.
Sonra, mısır tarlalarına girer,
Donlarımızı çıkarır güzelce sıkardık.
Bir dal parçası kayırdıysak eğer bir söğütten,
Donu, lastiğinden ona yay gibi takar sallardık.
O da yoksa, donu başımıza geçirir,
Yürürdük tarlanın içinde,
Paçaları arkamızda uça uça,
Donlarımızı kurutmak için.
Evdekiler yüzdüğümüzü anlamasınlar diye.
Sonra, tarlanın bitimine doğru donlarımızı giyerdik.
Saçlarımız da uzun değildi.
Biz alaburus traş olurduk çocukken,
İki - üç numara falan.
Yani, suya girdiğimiz, saçlarımızdan da belli olmazdı.
Cilt rengimiz biraz değişmişse eğer,
Cildimize bir tırnak atarak anlarlardı yüzdüğümüzü.
Onun için biz de, güneşte kalmamaya gayret ederdik.
Ama yine de anlarlardı yüzdüğümüzü.
Ve bazen dayak da yerdik.
Ama yine giderdik, yine aynı şeyleri yapardık,
Ve yine bazen dayak yerdik.
Çünkü, yüzmeyi çok seviyorduk.
Çocukluğumu yaşadığım Adapazarı,
Küçük ve düz bir yerdi.
Nerdeyse her evde bir bisiklet olurdu.
Hatta, o zamanki deyimiyle velespit.
Şimdiki gibi çocukların değil ama..
Çünkü, o zaman çocuk bisikleti de yoktu.
Babalarındı, ağabeylerindi onlar.
İşe gidip - gelmek için kullanırlardı.
Bizim evde de, büyük ağabeyimin bisikleti vardı.
Binmemize izin vermezlerdi kolay kolay.
Çünkü, bisiklete binecek kadar boyumuz yoktu.
Bacak arası diye tabir edilirdi binişimiz.
Kadro altından, yandan.
Çok düşerdik tabi ki, denge zorluğu vardı.
Bazen, zincirleme bisiklet kazası bile olurdu.
Büyüklerimiz evde yokken, ya da yatarken,
Bisikletleri kaçırır, sokak dışına çıkardık.
Oralarda binerdik bisiklete, düşe kalka.
Kimimizin zinciri atar, aynaya, dişliye sıkışır, takamayız,
Kimimizin çamurluğu, direksiyonu, pedalı eğilir,
Kimimizin fren teli kopar,
Kimimizin lastiği patlar, vs. vs.
Sonra, bisikletleri yerine gizlice koyar, kaçardık.
Çünkü, bisikletlerde hasar var.
Nedense, benim hep lastiğim patlardı.
Nedenini hâlâ anlayabilmiş değilim.
Bu yüzden, ara sıra dayak bile yerdim.
On altı – yirmi dört vardiyasına,
Ağabeyimin bisikletsiz gittiği çok olmuştur.
Ama ertesi gün aynı şeyi yine yapardık.
Ve muhtemelen, arkasından yine dayak.
Ama yine de yapardık.
Çünkü bisiklete binmeyi de çok seviyorduk.
Güvercin beslerdik çocukken, küçük ağabeyimle.
Babamın, tavukları için aldığı yemle doyururduk onları.
Epeyce de çoktu güvercinlerimiz.
Yem çabuk bitince azar işitirdik.
Ama, yine tavuk yemleri ile doyururduk güvercinleri.
Yine azar işitir, kötek yerdik.
Çünkü onları uçarken seyretmeyi çok seviyorduk.
Anlatmakla bitmez bu örnekler.
Yaşımız ilerledikçe sevdalarımız da değişti.
On – on beş yaşları arası,
Çok sevdiğim arkadaşlarımla,
Aramızda olan gruplaşmalar üzmeye başladı beni.
Sonra, içimde bir şeyler kıpırdadı,
Karşı cinse de sevda duymaya başladım.
O sevdalarda üzmedi değil beni.
Hepinizin yaşayıp da bildiği gibi.
Vesaire - vesaire...........
Sevgilerim hep değişti.
Sevdiğim şeyler hep değişti.
Sevgilerim yüzünden yediğim kırbaçlar, dayaklar,
Çektiğim acılar, hep ortak paydaydı.
Hem de severek katlanılan.
Sonra anladım ki, doğada zıtlıkların dengesi var.
Sevgilerin coşkusunun dengesi olmalıydı ortak paydalar.
Gülü sevenin dikenine katlanması gibi hani...
Ve yine şimdi biliyorum ki ! ..
Olgunlaştırıyor sevgiyi o ortak paydalar.
1997
Abdurrahman ÖzdemirKayıt Tarihi : 6.12.2006 19:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)