Tahtadan bir masayım
Dolu tahtadan masalar salonunda.
Neden küçük tahta bir masa değilim,
Ya da büyükçene tahta bir masa ?
Ve niçin yalnız,
Tek,
Kalakalmış tahtadan bir masayım ?
Yeterince tahtadan masa yok mu bu salonda?
Tahtadan masa olmak mı sıradanlaştı yoksa ?
Ya da beni taşıyan ayaklarım değil,
Demirler sadece salonun dibine çakan,
Hareketsiz bırakan.
Ağzında sigarayla,
İki yüz bininci demirden ayakları döven bir marangoz muydu
Bu hale gelmemin sebebi ?
Yoksa ben böyle yazdığım için mi
Oluşuyorum kendiliğimden?
Belki de ayakları tahtadan demir bir masanın
Pek yakınında olduğum için yazıyorum tüm bunları.
Ya da yazdığım için bunları
Tahta ayaklı demir bir masanın yanındayım.
Bilmiyorum,
Hepsi olabilir.
Belki de önceki yaşamımda ikisinden biriydim.
Ama şu anı yaşıyorum.
''Ne farkederki'' diyebilir miyim umarsızca?
Peki, gerçekten öyleyse ?
Değiştiremeyeceğim bir şeye farketmez demem
Gelecekte beni tahta ya da demir bir masa yapar mı ?
- Yapmaz -
Farketmez.
Sesler dikkatimi dağıtıyor.
Demekki buradayım.
Peki kendi kafamın içindeki sesler ?
Bunlar…
Belki de onlardır.
Ayırt edebileceğimi düşünüyorum dışarıdan ve içeriden sesleri.
Mesela mide gurultusuyla, gök gürültüsü
Farklı benim için.
İlki dışarıdan,
İkincisi ise içeriden.
Anlayabiliyorum aradaki farkı.
Birisini duyuyorum mesela
Karmakarışık kelimeler çıkıyor dudaklarımın arasından.
Sesim çıkmıyor ama ben duyabiliyorum;
Çirkin bir ezgi gibi,
Tüm şarkıları rezil edecek,
İnsanlığın kulağına balyoz gibi inecek.
Hayır hayır, balyoz gibi değil.
Birkaç tane karınca gibi.
Çünkü; eğer çokça karınca olsaydı
Farkedilemezdi bu kadar,
Yine aynı kalabalık gürültü gibi kalırdı orada.
Karıncalar kendilerini belli ediyor.
Bir içeri giriyor, bir dışarı çıkıyor;
Aynı mide gürültüsü ve gök gurultusu gibi.
Birisi içeriden dışarıya ,
Birisi hep içeride
Farkedilmeyi bekleyen bir turuncu gibi.
Farkedilmeyince kendini suya fırlatan
Ayak bileğine taş bağlamadan,
Su yüzüne çıkmak için sonradan,
Farkedilsin diye.
İçten bir taş olsaydı belki
Tutup fırlatırdı birisinin kafasına, beklemek yerine.
Ama ayağına bağlamazdı yine de.
Demek o taş hiç de içten değilmiş.
İçten taşlar yok demeyin, var !
İçten taşlar diyarında.
Eğer girebilseydi o kapıdan bir şekilde
O zaman gerçek bir taş seçebilirdi kendine.
Tahtadan bir masa.
Kayıt Tarihi : 28.5.2019 23:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!