BE HEY BENLİĞİM! MUHABBET MAZBUT, VELAKİN GÖNLÜM PUŞT!
(bir rüyanın ardından)
(*: İlhami Algör – Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku)
Bir kitapta okumuştum:
“ağlamak gelse de içimden, sanki bir başkası istemiş gibi geldiği için ağlayamıyorum.”
diyordu.(*)
Üzerimde bir ağlama hissi var. Hem de inanılmaz boyutta. Boğazımda yumrular, kesiyor nefesimi ve sesimi. Konuşamıyorum.
Karanlık ağırdan çökerken İstanbuluma, benimde üzerime çöküyor; ama alabildiğine hızla. Gökyüzünde kuşlar yuvalarına yollanırken, ben yuvamı kaybetmenin eşiğindeyim. O çok değer verdiğim, canımdan öte canı kaybetmenin korkularındayım.
O, korku kapısının eşiğinden geçmek istemiyorum. Ağırdan ölmek geçse de içimden, Onsuz olsun istemiyorum. Eğer varsa ölmek onsuz bu canıma; ben ondan her ayrılışımda yaşıyorum bunu. Tak ederse bu bir şekilde varlığıma, son vermek hayatıma, haktır. Cesaretimin yok olduğu an, işte bu an olacaktır.
“Böyle olmasını istemezdim, ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça bende ağlardım. Nedenini bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine.” (*)
Artık kuş konmaz dallara benzedim bu şanslılığım ile. Dal olmaktan usandım, bıktım. Her hazana vardığımda, yapraklarımın sararıp dökülmeleri ve beni bir başıma çırılçıplak bırakmalarına artık dayanamıyor, hep birlikte olmak istiyorum; yazın olduğu gibi, kışında. Zira bir omuzdu aradığım, tam buldum derken, yine yok oluşlardayım. Oysa ki yazı yazarken bile satırın sonuna kadar kelimeyi sığdırmaya çalışır, asla kesme işareti ile ayırıp alt satıra kaydırmazdım. Alt satırda bir kelimeyi tek başına bırakmaya kıyamazdım. Bilirdim yalnızlığın ne demek olduğunu. Ama bazen de insanlara olan hıncımı, kelimelerden çıkarır ve onları acımasızca tek başına bırakırdım, ne hislerde olduğumu anlasınlar diye. Kahretsin anlarlardı. Konuştukça, konuşurlardı benimle. Tamam siz kazandınız, ben size mahkumum, benim canlarımsınız, biz bir bütünüz ayrılamayız derdim. Susar üzülürlerdi. Bir sigara yakar onları okur, rahatlardım. Tek başıma büyümüştüm. Hiç kardeşim olmamıştı; bana eksikliği azaltmam için çaba sarf ederlerdi. Sevinçten ağlardım. Ben yalnız değildim. Sırf onları yanımda görmek adına, konuşmayı sevemedim. Dinlemek, yazmak hep mutlu etti beni. Sanki iki sevgilinin gözgöze bakışması idi, hiç konuşmadan elele tutuşması gibi bizim ilişkimiz.
“duş aldım, traş oldum. Bir kahve yaptım kendime. Sigaramı sardım. Bir tek, şarkım türküm eksikti. O kadar kadı kızında da olurdu. Zaten bu hayatta, her zaman bir şeyler eksikti. Yada bana öyle gelirdi.”
Ben yalancıyım! Ama hep yalan oldum. Sırf mutluluk çevremdekileri bulsun, yüzleri gülsün, beni de güldürsünler; bende mutlu olayım istedim. Hiç ummadık anda telefonum çalsın, benimle mutlu anlarını paylaşsınlar istedim. Oldu da; ama hepsinde ukteler ile boğuldum. Boğazlarım düğümlendi, kahkahalar atarak bunu gizledim. Bazende üzüntülerinde, moralsizliklerinde beni arasınlar, elimden geldiğince şifa olmaya çalışayım, güldüreyim istedim. Bu da oldu. Odluda canımı kaybettim, yine yalan oldum. Canımı kaybettim. Ömrüme güneş gibi doğmuş yaşayanım idi. Sonunda içim öldü. Bunu da başardım.
“İçimde bir zehir birikti. Dilimin ucunu bir şeyler yaktı. Döndüm “zehir” dedim zehire, “bana fazla geliyorsun, kaldıramam ben seni”.
Ben kaldırdım o zehiri, diktim havaya ve içtim.
Öldüm ben artık. Nefes alıp veren bir cesette oldum ya. Hiçbir şey yıkamaz belki bundan sonra beni. Demirden ziyade, kemikleşmemiş bir mezar hancısı oldum ben. Kaybedecek hiçbirşeyim yok derken, aslında kazanacak tek şeyim yokolmuş. Bunu görmemi sağladığı için, ona minnettarım.
İyiki var ve onu tanıdım. Bu kazanımım iken, bir sigaranın külü gibi kül tablasına silkelendim ve birazdan çöpe atılacağım. Eriyorum, bitiyorum ve ölüyorum.
Hep “orada kal” derdi. Ben razı oldum burada kalmaya, ama rıza gösteremiyorum; onun, o uçurumda debelenişine. Canımdı o benim, canımdan öte canımdı. Benim bir tanecik Gülizar gülüşlü güneşimdi.
Yaz mevsimiydi her aşkı tanıdığım, yaşamaya çalıştığım Yazın sonuydu hep onları kaybedişim… Ben şimdi kaybettim… Daha yazın başıydı… Başak toplama dönemi bu sene erkene denk geldi… Ama ben gün ortası gibi, gömüldüm kara toprağa… Kim bilir! Belki de sebebi, serildiği toprakların altında yatıyor oluşumdur…
05 Ağustos 2008 Salı – 04.15
Erbil KutluKayıt Tarihi : 11.8.2008 14:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

sozleriniz sizin kalbinizin guzelligi... sozlerim aska olan inanisimin dokulusleridir...
ŞİİR GİBİ YAZIYOR....ANLATIMA BAKAR MISIN?
SEVGİLER.
TÜM YORUMLAR (3)