Elini alnına dayamış, sessizce pencereden dışarısını izliyordu… ”Hava bulutlumu ola” diye geçirirken içinden, elini yüzüne götürüp usul, usul ovaladı gözlerini, “yok yok hava bulutlu” dedi kendi kendine… Ve ardından ”İşte bir bayramda böylesine geldi de geçti bile” diyerek söylendi başını sağa sola sallarken… Sonra, sokaktaki koşuşturan çocuklara bakmaya başladı, hala daha geçmiş bayramın izleri vardı yüzlerinde. Bayram sevincini nasılda yaşıyorlardı çocuklar, bayramı yaşayan galiba çocuklardı, büyükler bayramdan bir şey anlamıyor! diye düşündü.
Bir an kendini yıllar öncesine bayram anılarının içinde buldu..
- Ahh ahhh ne günlerdi o günler, kızımda oğlumda ufacıklardı, önce baba oğul bayram namazına giderlerdi, onlar camiden dönene kadar biz kahvaltımızı hazırlardık kızımla,bayram namazından gelir gelmez hemen kahvaltı sinisinin başına geçerdik, bi güzel karnımızı doyurup kalkardık ardından sırasıyla babalarının elini öperdi, sonra benim elimi öpmeye gelirdi sıra…. Onlar benim elimi öperken babaları da eliyle cebinden bayram harçlığı çıkarırdı daha odadan çıkar çıkmaz hemen iki kardeş babalarının kaç para bayram harçlığı verdiğine bakarlardı usulca, bir birlerine belli etmeden… Şimdi büyüdüler,yıllar ne çabukta gelip geçmişti tabi büyüyeceklerdi ama onlar benim gözümde babalarının gözünde hep birer çocuktular..
Yaaa dünya işte böyle onlar büyüdü bizler yaşlanmaya başladık …
Önce kızım evden gitti gurbette okuyacakmış okuyup eğitmen olacakmış, sonra oğlum iş dedi gitti, sonra da babaları, babaları dönülmez yola gitti…
Ne olduğunu bile anlamadım. Ne olmuştu yaaa! ..Bir gün komşu oğlan seslendi
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.