Hava kaç gündür insanları hapsetmişti. Kar beş gün boyunca hiç ara vermeden yağdı. Belki iki metre yığılmış, kapıdan kimsenin çıkmaya canı çekmiyor. Eskiden yirmi yıl önce olsaydı içi duramazdı. Hemen kapıya çıkar küreğini alır, kapının önünü açmaya çalışırdı. Birden bir sesle irkildi.
- Hasannnnn ah senin ne düşündüğünü ben bilmez miyim?
Bağıran karısıydı bilirdi tabi bunca sene beraberdiler. Daha gecen ay kırk beşinci evlilik yıl dönümlerini bu mütevazı odada kutlamışlardı. Bu zamana kadar hiç ayrılmamışlardı.
- Peki, ne düşünüyormuşum?
- Karları küreyeceksin değimli!
- Yok, işte bilemedin!
- Söyle be adam bizde anlayalım!
- Bayram geliyor çocuklar bu bayramda da gelmezlerse,
- Eeeeğe!
- Kalkıp ben gideceğim torunlarımı özledim!
- Ya bende özledim bak şimdi ağlayacağım, ben oğlumu da, kızımı da özledim burnumda tütüyorlar. Niye böyle yapıyorlar biz onların iyiliği için buralarda sürtüyoruz. Ben istemem mi? Torunlarımla oturmayı! Gelinlerde gelin de damat ta hayırsız çıktı.
- Ağlama benim güzel kuşum torunum büyüdü. Ahmet’imiz o gelir nasılsa bakma ben ne dediğimi biliyor muyum? Bende özlüyorum kerataları. Bak Ahmet gecen bayram geldi.
- Son gün!
- Olsun geldi ya! Sonra ne dedi. Evimi bitireyim sizi yanıma alı cam. Deme dimi!
- Oh inşallah! Ama çocuk evlenecek daha. Gelin bizi ister mi? Çocuklarımız istemiyor da.
- Çocukların istemediğini nereden çıkarıyorsun. Biz beraber bu kararı almıştık. Unutuyorsun galiba, Serpil minik kuşum. Bana diyorsun bunadın diye sonra. Sakın kimseye de böyle söyleme rezil oluruz. Beni yalancı çıkarma!
- Aman be sus sensin bunak!
Bu arada içeri hemşire girdi. Hemen sustular. Sabah tansiyonlarını almaya gelmişti. Serpil Hanımın aklından torunu geçti Ahmet. Şu hemşire hanımla evlense ne kadar iyi olurdu onu çok seviyordu onlara da çok iyi davranıyordu. Güler yüzlü şefkatli saygılı hem de çok güzeldi. Kendileri gibi göçmendi. Sarı saçlı mavi gözlü boyuda bir hayli uzundu. Öksüz büyümüş küçük yaşta anne babasını kaybetmiş. Çocuk esirgeme kurumunda kimsesiz çocuklar koğuşunda anne baba şefkati görmeden büyümüştü. Ahmet geçen bayram geldiğinde onları tanıştırmıştı. Onlarda uzun, uzun konuşmuşlardı. Sevgi hemşire onlara hep anne baba diye hitap ederdi.
Beş yıldır bu huzur evinde kalıyorlardı. Emekli maaşlarını bu eve veriyorlar. Çok az bir harçlıklıda onlara kalıyordu. Bir evleri olmamıştı. Senelerce çalışıp bir ev sahibi olamamışlar. Kira köşelerinde Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde çalışmışlardı. Ama birbirlerini hiç incitmemişler, hala ikisi de birbirlerine aşkları bitmemişti. Her şeyi beraber düşünür beraber karar verir, saygıları, sevgileri, hoşgörüleri hiç tükenmemiş her geçen sene daha da bağlanmışlardı. Beraber eğlenir, beraber ağlarlardı. Tek dilekleri son nefeslerini de beraber verebilmekti. Tabi mümkün olmayabilirdi ama kim giderse diğerini bekleyecekti. Bu sevgilerini çocuklarına da vermişlerdi ama nerede yanlışlık yaptıklarını bir türlü bulamamışlardı. Ne yapalım diyorlardı. Biz birbirimizi seviyoruz ya!
Hayat bu evde sabah kahvaltı öğlen, akşam yemek biraz televizyon seyrederek,biraz bahçede uğraşarak. Bol, bol iskambil oynayarak, eskileri konuşarak böyle geçip gidiyordu.
Yine bayram sabahı Hasan dede kalktı sabah camiye gitti. Namazını kıldı. Çocukları, torunları, sevgili minik kuşu için dua etti. Birde beraber ölebilmek için! Hiç bir şekilde karısının üzülmesine dayanamazdı. O üzülürse kahreder di bir yeri ağrısa kendi ağrı çekiyormuş gibi olurdu Onu her şeyden çok severdi. Şimdi torunu içinde aynı şeyleri düşünüyordu. O aynı babaannesine çekmişti. Çok duygusal hassas bir çocuktu ellerinde büyümüştü. Sanki çocuklarına veremedikleri sevgi onda tecelli etmişti.
Camiden çıktı yavaş, yavaş yürüdü. Oğlunu düşündü beraber namaza giderler dönüşte fırından taze ekmek alırlardı. Önce fırına sonra şekerciye gitti yarım kilo o kuşunun sevdiği karamelli şekerden aldı. Ahmet’te severdi, bu şekerleri. Düşüne, düşüne huzur evinin önüne geldi.
Gözlerine inanamadı kapıda bir kamyonet onların eşyalarını yüklüyorlardı. Birden karısı aklına geldi yoksa kuşum ama bu düşünceden birden vazgeçti. Sonra Ahmet’i gördü. İçinden havaya zıplamak geldi. Belki biraz daha genç olsa koşacaktı. Torunu gelmişti. Birden göz pınarları boşalı vermişti, elindeki ekmek kâğıdı gözyaşları ile birden ıslandı. Torunu eline sarıldı ellerini öptü. Sonra hasretle kucakladı. Dedecim, dedeciğim bak ağlama geldim hem de sizi almaya geldim artık hiç ayrılmayacağız diyordu. Hasan dede hiç bu kadar sevinmemişti. Duaları kabul olmuştu. Allah’ıma şükürler olsun diyordu.
Sevgili kuşu bir köşede hala ağlıyordu, evdeki arkadaşları teselli etmeye çalışıyorlardı. Hasan dede torununu çağırdı.
- Yavrum her şey çok güzel ama annen baban sana bu hareketinden dolayı kızabilirler.
- Hayır dede! Ben her şeyi ayarladım. Onlarda kabul etiler. Zaten babam çok üzülüyordu.
- Gerçekten mi?
- Haydi dede babaanne gidiyoruz!
- Evladım Sevgi hemşire ile helalleşmedim.
- Babaanne ben seni yine getiririm. Üzülme! Sonra evde size bir sürprizim var.
- Eh öyleyse gidelim.
Eve vardıklarında çok şaşırdılar. Bahçe içinde büyük bir evdi. Üç katlı yeni bittiği belli oluyordu. Ahmet inşaat mühendisi idi, ama bu kadar kazandığına göre iyi bir işi vardı. Hayırlı olsun yavrum güle, güle oturursun dediler. Ahmet kaşlarını çattı. Olur mu beraber güle, güle oturacağız dedi. Sonra gülümsedi. Eve girdiler.
- Bakın size bu katı ayarladık. Yorulmadan dışarı çıkabilirsiniz. Dede bahçe senin istediğin gibi düzenle, babaanne bu kat olduğu gibi sizin sen nasıl istersen öyle döşeyeceksin.
- Ayarladık dedin.
- Evet, bakın size kimi tanıştıracağım.
- Kimi?
- Tabiî ki Nişanlımı!
İkisi de sevinçten düşüp bayılacaklardı.
- SEVGİ KIZIM!
Bir gözyaşı seli daha boşalmıştı. Hasan dede ve Serpil nine Sevgi hemşireye sarıldılar sonra Ahmet’te onlara katıldı. Böylece dakikalarca kaldılar. Sonra içeriden bir gürültü geldi ve çocuk sesleri. Birden irkildiler. Hasan dede kapıya yöneldi. Ahmet, dur dede demeye kalmadan kapıyı açtı. Birden çocuklar odanın içerisine yıkıldılar. Bu kadarı fazlaydı Biricik kızının çocukları kızı oğlu gelini damadı. Hasan dede ve Serpil nine artık sevinçten baygınlık geçirdiler. Uyandıklarında Sevgi hemşire tansiyonlarına bakıyordu. Küçük torunlar boyunlarına sarılmış evlatları etraflarında. Çok güzel sürprizli bir bayramda geride kalmıştı.
Hayatlarının en mesut bayramını geçirmişler. Oğlu ve Kızı evlerine gitmiş. Ahmet’le Sevgi’nin nikâh tarihlerini belirlenmişti. Gelecek ay evlenecekler ve üst kata oturacaklardı.
Ahmet artık hiç ayrılmayacağız ben sizsiz yapamam diyordu.
Hasan Dede camın kenarına oturmuş karın yağışını seyrediyordu. İki gündür hiç ara vermeden yağıyordu ama bu gün biraz hafiflemişti. Aklına yine şu karları küresek diye düşünürken Sevgili minik kuşunun sesini duydu.
- Hasannnnn ah senin ne düşündüğünü ben bilmez miyim?
- Ne düşünüyormuşum?
- Ama bu sefer doğru söyleyeceksin!
Ahmet elinde iki kürek ve karısı atkı, başlık, palto ile arkasında bekliyorlardı. Hasan dede arkasına bakmadan konuşuyordu:
- Dışarı bakarak şu karları küresem diyorum.
- Bak işte şimdi doğruyu söyledin. Üşütmek kendini yormak yok ama!
Ahmet:
- Dede hadi çıkalım şu karları harman yapar gibi savuralım.
- Koçum be ben daha ölmedim anasını bile…..
- Hooop HOOOOOp ne oluyoruzzzzzzzzzzzzz
15-02-2006
Ayhan IşınKayıt Tarihi : 17.2.2006 17:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)