Kim beni çağırdı: sohrab!
Tanıdık bir sesti, havanın yaprağı tanıdığı gibi.
Annem uykuda,
Menuçehr, pervane; belki de tüm şehir uykuda.
Haziran gecesi, bir ağıt gibi, usulca
ve soğuk bir esinti
battaniyenin yeşil kenarından uykumu yıkmakta.
Çocukluk, o derin ırmak çağrısı
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Devamını Oku
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
şiirlerini severek okumama rağmen
adını ise hep anamin
ya da anagram
olarak düşündüğüm
şair
Başlangıcın Çağrısı
Kim beni çağırdı: sohrab!
Tanıdık bir sesti, havanın yaprağı tanıdığı gibi.
Annem uykuda,
Menuçehr, pervane; belki de tüm şehir uykuda.
Haziran gecesi, bir ağıt gibi, usulca
ve soğuk bir esinti
battaniyenin yeşil kenarından uykumu yıkmakta.
Ayrılık kokusu var havada;
yastığım sığırcık kanatlarının şarkısıyla dolu.
Yeniden sabah olucak ve
su ile dolu bu kabın üzerine
gökyüzü gelecek.
Gitmeliyim bu gece
ben bütün açık pencerelerden bu bölgenin
insanları ile konuştum,
ama zamana benzer, tek kelime bile duymadım.
Hiç kimse aşk dolu gözlerle toprağa bakmadı.
Hiç kimse bahçenin görünümüne tutkun olmadı.
Hiç kimse bahçedeki küçük kargayı ciddiye almadı.
Kederliyim; bir bulut gibi.
Gitmeliyim bu gece.
Sadece yalnızlık gömleğimin sığacağı valizi
alıp gitmeliyim, bu gece.
Yaşlı çınarların olduğu bir yere gitmeliyim.
Yine birisi beni çağırdı: Sohrab!
Ayakkabılarım nerede?
Sohrab Sepehri
LEBBEYK RABBİM
(Ölüm bitiş değil, yeni bir başlangıçtır.)
Beni kim çağırdı uykumun arasında? “Toprak!..” O ses hiç de yabancı gelmedi bana. Beni saran, evreni ihata eden, bana benden yakın olan Zatın sesiydi. Yaratılan her şeye en yakın olanın, ona hava gibi hayat verenin… O ki nefes gibi içimde ve dışımdadır. O ki varlığımın sebebi ve sürdürenidir.
Herkesin uykuda olduğu şu anda annem de başucumda beklemekten yorgun düşmüş, uyuyakalmış durumda… Her an uyanık, uyku ve uyuklama bilmeyen bir Zat var. Öyle ki bir an uyusa, uyuklasa kıyamet kopar!..
Vakit gece yarısı, aylardan haziran… Herkes uykuda… Köyler, şehirler, ülkeler… Büyün dünya uykuda… Yıldızlar, galaksiler, evren bile… Öyle değil aslında, ben de bilmekteyim ama bana öyle gelmekte… Sanki bir ben hastaymışım gibi… Bir ben acılar içinde… Bir ben uyanık ve bir ben yalnız… Yapayalnız…
Bir haziran gecesi… Son yazımın son haziranı… Ateşim yükselmiş yine… Battaniyeme bir yerden serinlik sızmakta… Bir esinti sızmakta tenime… Azrail’in nefesi gibi… Usulca… Serin… Hayır! Soğuk bir esinti gibi… Sanki daha da güçlü… Bir kasırga… Uykumu yerle bir etmekte…
Ayrılık vakti yaklaşmakta… O Zat beni çağırmakta… O koku var havada. Beynimde kuşlar kanat çırpmakta… Şakımaları kulaklarımda…
Sabah olduğunda, su dolu bir kaptan ibaret olan bu dünyanın üstünde yine bulutlarla süslü mavi saten olacak, yine güneş doğacak ve ışıyacak ama artık ben bütün bunları göremeyeceğim. Su dolu bir kaptan başka bir şey olmayan bedenim toprağa kavuşacak, karışacak, nemini ona bırakacak. Annem eğilmeyecek şefkatle üzerime, üstümde gökyüzünden başka bir şey olmayacak.
Bu gece gitmeliyim artık. Ben bu dünyanın bütün açık pencerelerinden baktım. Tüm pencerelerinden sarkanlarla görüştüm, konuştum ama zamanın Asr Zamanı olduğuna dair tek kelime bile duymadım. İnsanlar öylesine bir gaflet içinde…
Kimse yaratıldığı nesneye gören göz ile bakmıyor. Toprak, ayaklar altında ama altından değerli… Altın bize yiyecekler sunmuyor. Su bile topraktan fışkırıyor. Oysa tüm atıklar ona gömülüyor. En pis nesneleri yutuyor, nefis nesneler sunuyor.
Ben de Toprak’ım. Topraktanım. Beni de kimse fark etmedi bu zamana kadar. Hiç kimse aşk dolu bakışlarla bakmadı yüzüme.
Yeryüzü büyük bir bahçe… Bu bahçede Yaratan’ın nimetleri boy atmakta… Hiç kimse yeryüzüne alıcı gözle bakmadı. Baksaydı, görünümüne âşık olurdu. Dağınıklıklarında bile insanı sarhoş eden bir uyum ve ahenk var. Doğada bakmalara doyulamayacak kadar şekil, desen ve renk var.
Ruhum da eşsiz bir bahçeydi. Kimse Babil’in Asma Bahçeleri, Konya’nın İrem Bağı gibi olan bu gönlüme gönül gözüyle bakmadı, kimse giremedi, salına salına gezemedi.
Oysa yaratılan her canlı ciddiye alınmaya değerdir ama insanlar bunu fark etmezler, fark etmek istemezler. Çünkü değer vermezler. Onlar, kendilerinden başkasına değer vermezler.
Belki bembeyaz, şirin bir güvercin değildim. Kara bir kargaydım belki ama kimse bana Yaratan’ın hatırına olsun önem vermedi.
Çok üzgünüm. Gözyaşı yüklü bulutlar gibiyim, boşalmaya hazır…
Ben bu dünyada güzel bir şey bulamadım. Onun için daha fazla kalmaya gerek yok. Bu gece, ait olduğum yere gitmeliyim. Hiçbir şey almadan… Yalnız bir kefenle gitmeliyim. Yalnız başıma gitmeliyim. O kefen ki yalnızlığımın gömleğidir. İğne değmez, terzi dikmez. Tabutun içine bedenle o bezden başka bir şey sığmaz. Tabut, son yolcuğumda içine kefenimin ve bedenimin konduğu bavuldur.
Bavulumu elime alıp gitmeliyim, bu gece. Yaşlı servilerin altındaki yerime gitmeliyim.
Ayakkabılarım nerede? Sokağa, kapının önüne koysunlar onları. Çünkü artık hiç mi hiç ihtiyacım olmayacak.
Ah!.. Yine o ağrı ve yine o çağrı: “Toprak!..”
”Lebbeyk, Rabbim!..”
Onur BİLGE
Severek okuduğum bir şairdir. Bu şiirini de çok severim. Teşekkür ederim.
'Hiç kimse aşk dolu gözlerle toprağa bakmadı.
Hiç kimse bahçenin görünümüne tutkun olmadı.
Hiç kimse bahçedeki küçük kargayı ciddiye almadı. '____________________
Dizeleri ne güzel anlatıyor neden gitmek istediğini...Sohrab gayet iyi biliyor kendini kimin çağırdığını. O çağrıya hep hazır zaten valiziyle, ayak kabısıyla...
Çünkü çevresine baktığında ,insanlar herşeyi tüketmek için uğraşıyorlar...Toprağı, yeşili, dostluğu , sevgiyi...
Paylaşamadıkları zaman da birbirine düşman oluyorlar...Değer verilen tek şey, faydalı, güzel ve bana hangi çıkarı sağlar düşüncesi...Günü kurtarmak adına bütün uğraşlar.Bunca patırtı , gürültü..
Sevdiğim bir şiirinde ;
*
geleceğim.
ve her duvarın başına bir karanfil dikeceğim.
her pencerenin altında bir şiir okuyacağım.
her kargaya bir çam vereceğim.
yılana diyeceğim ki: kurbağa nasıl da fiyakalı ama!
barıştıracağım.
tanıştıracağım.
yol alacağım.
ışık içeceğim.
seveceğim._______________
Keşke diyorum barışabilesek, daha çok sevebilsek birbirimizi...Kurbağa ,yılan misali kapmaya çalışmasak birbirimizi..Hakça bölüşebilsek herşeyi..
Kutladım güne düşen şiiri. Benim şairim dediğim Sohrab SEPEHRİ 'nin anısına saygımla...
adamin kendinden haberi yok..
kim beni cagirdi.. diyor..
belli ki gaipten sesler duyuyor..
yillarca.. kendi kendine konusanlari..
boslukta ses duyanlari..
kendisine ilham adli bir melek geldigi iddiasinda bulunanlari..
sair diye millete lanse ettiler..
hem o bicarelerin tedavisi gecikti..
hem turk halki sizo paranoyak oldu..
bugun kocam degil mi doger de severde..
diyen mozohist fikriyat temelinde..
calsin cirpsin ama biraz makarna komur de bana versin dusuncesi temelinde..
bu tur sakit nesriyat okumanin..
etkisi oldugunu dusunuyorum..
adam gidiyor bi tarafa.. turk okurunu da beraberin de goturuyor..
iyi saatte olsunlar.. annesi uykuda.. ortada ciddiye alinmiyan kargadan baska in cin top oynuyor..
bunun kulagina zohrap diye ses geliyor..
gidecek..
milletin cok umurundaydi gitmesi gitmemesi..
bi suru tiriviri cumle ile gidiyor..
bunu siir diye yutturup..
kendini sair olarak kakalamaya caba sarf ediyor..
inanmis gibi yapip basinizi sallayin.. tehlikeli olabilir..
uzak durun.. derhal uzaklasin yanindan saygilar..
mutesekkirim secki musebbip..
keske gazete kupuru.. takvim yapragi.. filan verseniz de.. yazi gibi yazi okusak..
saygilar..
pismis as olmadimmi laf salatasi nereye kadar.. saygilar..
dayim olsun kalem..
ismi bile daha cok siir..
sohrap sepehri mihlama hosmerim yerdi
esi sorardi ona hos mu erim derdi
sohrap sesler duyardi
sanki aida operasi verdi..
dense hos olurmustu.. susma yurek ses.. saygilar..
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta