BAŞKOMUTAN, MAREŞAL, GAZİ, BAŞÖĞRETMEN, ...

Mahmut Nazik
3917

ŞİİR


55

TAKİPÇİ

BAŞKOMUTAN, MAREŞAL, GAZİ, BAŞÖĞRETMEN, Mustafa KEMAL ATATÜRK,

BU BÜYÜKLERE BİR MASLALDIR.

Bilge bir adam yola çıkmış şöyel bir insanları görmek istemiş. Bakmış bir meydanda yüksekçe bir gübre yığınının üstüne bir adam çımış; altında bir sürü adem ona biat etmiş, yönü ona ibadet ediyor. ‘Yat! ’ diyor yatıyorlar; ‘Kalk! ’ diyor, insanlar da sürü halinde kalkıyor. Kimseden kuru kuruya niye yatalım, niye kalkalım deyip bir sorgulayan yok.. Kimsi ‘vatan’, kimisi de ‘İslam sizinle gurur duyuyor! ’ diye, zıplayıp çığırışıp duruyor. Bir anlam verememiş yoluna devam etmiş.

Yolda ulu bir ağaca rastlamış. Öyle büyük bir ağaç ki kim bilir kaç yıllık. Gövdesinde kaç sevdanın, kaç kavganın izi, kaç ihanetin yarası var.

Ama yanına yaklaşınca şaşırmış. Ağaçtan öyle pis kokular geliyor ki.. burnunun direği kopacak. Adam olana dayanılacak gibi değil.
Anlamak için biraz daha yaklaşmış bakmış ki ağacın altında bir sürü insan toplanmış hepside dilenci gibi, elleri hava da kimi avcunu açmış kimi eteğini, bir kargaşa bir teleşa kimsenin kimseyi dinlediği, dinlese de anladığı yok. Ne kokuyu hissedebiliyorlar, bir şeyler kapma derdindeler. Ve kaptıkları her neyse o bir tane şeyi gah kendileri ağzına atıyor gah yanlarındaki biribiriyle kavga eden cılız çucuklarına veriyorlar.
Sonra tekrar ellerini açıp yuakrı seslerinin çıkabildiği kadar bağırıyorlar.

Burası neresi diye merak eden bilge adam etrafına bakınır, biraz ötede bir mezarlık görür. Ama mezar taşlarının kiminin üstünde yıldızını yılların erittiği bir ay kiminde de ayı belli belirsiz yıldızını görürür. Bilge adam büyük bir şaşkınlık içinde kuru kalabalığa yaklaşır.
Yüzleri gözleri kömür karasıyla mı, dilenci sefalet yüreklerinin utancıylamı bilinmez, o çanakkale, sakarya, daha bir nice haklı galibiyetin cocukları tanınacak gibi değil. Hepsi de belli ki nohut veya fasülye beklide yanıda turp yemişlerki pis bir yelleme kokusu ortalığı kaplamış.
Ağaca şöyle bir bakar ki ne görsün başında bir adam ama aşağıdakilerden değil belli ki. Kılığı kıyafeti yerinde ama o kıyafetin içinde adeta başka bir milletten gelmiş gibi.

Bilge dam, bu kadar kokuya, bu kadar hoş görü.. Olsa olsa yukardaki bir peygamber olmalı, diye düşünmüş. Yukardakine belli etmemek için burnunu da kapayamamış..
- Şefaat ya Allahın resulü, sen ne yapıyon orda, diye selam vermiş
Ağacın başındaki adam:
- Ne resulü birader ben insanım, demiş. Beni tanımadın mı? Muhallebi lideri TEMİZ ÇArKAL, ‘r’ si küçük yazılır ha, eyi belle demiş..

Adam bir anlam verememiş, şaşırmış şaşırmasına ama bakmış ki ağacın üst dalında da başka birisi daha var. Ha bire soyuyla sopuyla övünen Temiz Çarkal’a, ağaçtan kopardığı meyveleri, cebinden çıkardığı nohut, fasülye, kömür parçaları ile vurup duruyor. Yani aşağıdakilerin kapmak için biribirini yediği şeyi asıl o atıyormuş. Bir yandan da;
-‘Seni gidi solcu müsveddesi seni, seni gidi yoksul aldadıcısı seni,. Al sana! Al sana! Çarkal imiş! Şuna, şu aslanın kırıntısına konan, kendi yavrularını yiyen, tilkinin emmioğlu çakal desenize! diye alay edip durur.
Yere düşen kömür parçalarını, fasülye tanelerin kapışmak için biribirini ezen, yüzü gözü kara, bere içindeki halk da, birkaç tane fazla kapma derdin de, biribirini ezerken, ayakta kalanlar yukardakileri gaza getirmek, bu kavgadan biraz daha nasiplenebilmek için:
- Yaşşaa! Varoool! ..seninle gurur duyuyor, diye bağırıp duruyormuş..
Adam, şaşırmış, Bu hem insanların, hem muhallebi liderinin üstünde olduğuna göre; Demek ki ahir zaman gelmiş bu Mehdidir, diye düşünmüş.
-Şefaat ya Ya resulullah! orada ne yapıyon?
demiş.
Temiz Çarkala vurup duran adam, kendisiyle dalga geçen, uyanık bir gazeteci sanıp
-Kendine gel, be ey kafir! Ne bu saygısızlık! Ben resul felan değilim! diye öyle bir gürlemiş ki..
Bilge Adam, Demek ki bu Mehdiden de büyük biri. Belki de Allahtır demiş. Büyük bir günah işlediğinden korkup:
-Affet beni, Büyük Allahım; seni tanıyamadım…
Ağacın başındaki:
-Ula ne konuşuyon bire kefere oğlu kefere!
Bana Hasımkaşağılı, NAMI DEĞER, SOY YAP SAYIN ERSOYAN derler! Bu böyle bülüne! Bak bana küfrettirme… Ananıda… al.... git..
İnersem şimdi…
Adam, bir anlam verememiş. Bu kendini Allah’tan da büyük görüyor. Galiba Firavun değilse, Karun olmalı, diye düşünmüş. Anlamak için:
-Ya devletlim, ağacın içi, güneş almıyor, karanlık ya, tanıyamadı: malüm bu gürültüde sesini tanımak da imkansız. Kusura kalma bu millet yüce padişahımızı devirdi, yenisine yalakalık ediyor sandım.. Sen hangi padişahsın? diye bir zarf atmak istemiş.

Yukadaki, önce bütün gücüyle öyle bir yellemiş ki; yediği bütün haltların kokusu meydanı kaplamış. Sonra tekrar gürlemiş:
-Ne Allah’ı, ne padişahı ulan! Ben insanım! Bak sövdürme bana. Koskoca bir ülkenin Başsoğanını tanımadın mı.. Artislik etme! Ananı da al s…(dııt) git! Hele bir söyle bakıyım, sen hangi meydandan, medyadansın?
Ula maliyeciler, tez şu adamın künyesini alın. Almazsanız ben sizin şeyinizi koparır, ananızı avradınızı… kocalı dul durumuna düşürmezseeem...
Emrindekiler: Evet efendim, sepet efendim, aman efendim, tamam efendim diyerek iki büklüm anarya anarya geriye giderken kimi korkusundan ayağı takılıp göt üstü yere düşmüş, düşmeyenler de düşenin üstüne basarak oradan uzaklaşıp gerekli birimlere emri ulaştırmak için bir koşu yarışına girişmişler.

Bilge adam durumu anlamış anlamsına da; bir o kadar da şaşırmış hani..
Yukardaki kokana da yerdeki çanak yalayana, sadaka toplayana da öyle üzülmüş, öyle kızmış ki; kızgınlığından, top patlamış gibi bir sesle:

-Bire Kefere de sizsiniz, başka şey de sizsiniz. Anasını, yalakasını alıp gidecek olan da sizsiniz! Namussuz, üç kağıtçı, adam müsveddeleri sizi!
Biriniz başsoyanım, diğeri muhallebi lideriyim diyorsunuz. Ağacın meyvesiyle ağacın sahibini doyuruyorsunuz. Bir de kalkmış insanım diyorsunuz.
Madem insansınız; şöyle insan gibi halkın içinde, insan seviyesinde olsanıza. Öyle yükseklerde halkın tepesinde ne işiniz var?
diye öyle bir azarlamış ki, sanırsın yıldırım düşmüş de, yer ortadan ikiye yarılmış.

O yerde ‘’vaaaatan seninle.., vur vur.. dinlesin,, söyle söyle kimlesin,’’ diyenlerin nutku kurumuş, gözlerinden düşen şimşeği görenlerin kimi yere yığıla kalmış, kimi kaçacak delik aramış; kimi de korkusundan donunu doldurmuş.

Yukardakilerse, bu sesin şiddetinden mi, yoksa şaşkınlıklarından mı aşağı mamoş eriği gibi adamın önüne dökülüp, çuval gibi yığılıp kalmışlar.

Aslında asıl şaşıran bilge adammış. Azrail gibi tepelerine gelip;
-Yahu Allah aşkına ben bile çıkamadım oraya; bu halkın tepesine, bu yürekle siz nasıl çıktınız?

Yerdekiler bakar ki tepelerindeki adam hiçte öyle gördükleri bildikleri birine benzemez. masmavi gözleri çakmak çakmak, kartal bakışlı, Cebrail gibi biri..

Halktan medet umarlar. Ama bakarlar ki az önce alkışlayan, yalakalık yaparak, gaz vererek, şişirerek onları baştan çıkaran o halktan bir Allah’ın kulu kalmamış.. Kimi hemen taraf değiştirmiş, bilgeyi alkışlamaya başlamış. Kimi kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp sıvışmış. Kimi de korkusundan belediye zehiri yemiş sinek gibi bir yerlere savrulup düşmüş. Kimi ise korkusundan yelkenleri koyuvermiş, don anları ıslak tir tir titriyor..

Bizim yalancı kahramanlar dersen: beti benzi atmış, akı bokuna karışmış vaziyette, …

Başsoğan ne de olsa işi, muhallebi liderinden daha iyi biliyor, bilmese başsoğan olabilir mi? Biraz toparlanıp can havliyle:
- Valla benim işim değil efendim.. Ben kiiim, ağaca çıkmak kim. Puşh efendinin kurbanıyım. Bizi sırtlayıp çıkardı buraya, şimdi de inemiyoruz. O istemedikçe de inemeyecektik Valla biz çıkmadık efendim!
O dediki:
-Bak seni deliğe süpürecektim ama şu rehberin kargana dua et. Şu kadar para sana, şu kadar yazar, mazar; aha şu kadar telefon, televizyon emrinde. Beyleyken beyle yapacaksın. Ben de eyleyken eyle yaptım. O söyledi ben yaptım.. O dedi ben uyguladım, o verdi ben aldım, Ben dedim sürü yuttu Birde baktık k BAŞSOYAN MAKAMINDAyız

Bu mileti de öyle efsunlamış ki kimi bizi peygamber sanıp, elimi eteğimi; kimi yiğit sanıp, şeyimi öpüyor.

Şu yanımdaki hortlak görmüş gibi beleren ise tam bir taklitçiydi. Onun mirasına kondu. Onmasın. Ben balık tutmasını bilmezdim. Ağaca çıkmama da o sebep oldu. Değilse ben kiiim; BAŞSOĞAN, pardon BAŞSOYAN olmak kim.. Durduk yerde beni ne hale koydular.

YALANINM VARSA, ALLAH, KURAN ÇARPSIN!
BİZİ MİLLET SEÇTİ, zorla bu halk çıkardı beni kavağa..

Adam birden sarardı, sendeler gibi oldu..gözleri bulutlandı..
-Millet mi seçti? Halk mı seçti?
Şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Ani bir kararla geldiği yere doğru dönüp yürümeye başladı. Gerilmiş yay gibiydi. Kalpaklı başı hafif öne eğilmişti, Elini çenesine koyup, düşüne düşüne şehitler mezarlığına doğru uzaklaşamaya başladı. Hem gidiyor hem de sanki bir kitabın sayfalarını okuyormuşçasına:
-Millet mi? Halk mı? Millet mi? - Lider dediğin ilkelerine ve sözlerine bağlı olmalıdır.
-Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın...
-Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler...
-Ben size ölmeyi.. dahili ve harici düşmanlar memeleketin...
Sesi uzaklaştıkça burgu gibi oradakilerin kulağını deliyordu adete.

O Sırada yerde yatan TEMİZ ÇAyKAL da ayılmıştı, ancak oturma vaziyetine kadar doğrulabilmişti.
-Ben bu adamı tanıyorum amma nerden, diye hafızasına küfredip duruyordu...
Yanındaki başsoyana, sinek vızıltısını andıran bir sesle:
-Yahu başsoyan, bu adamı benim bir yerden gözüm ısırıyor ama.. Sen hiç daha önce gördün mü?
Kendini biraz olsun toparlayan BAŞSOYAN, giden adamın arkasından ödevini yapmamış tembel öğrenci sesiyle:
-Peki ama, sen kimsin?
Adam, gerideki perişanlara, omzunun üstünden gözlerinden çakmak çakmak, şimşek gibi öyle bir bakış fırlattı ki; Başsoyan, dediğine, diyeceğine bin pişman olmuştu. Başsoğan sandı ki geri dönecek beni kevgire çevirecek. Duvara manda boku gibi öyle bir çarpacak ki tezek olup orada kuruyana kadar kimse sökemeyecek yerimden. Ama korktuğu gibi olmadı..
Adam:
- Ben kim miyim? Deki köylü Mehmet efendi, de ki Fatih Sultan Mehmet, deki, Mevlana, deki Yunus, de ki, Şeyh Bedrettin, deki Koca Sinan; deki MAREŞAL, BAŞKOMUTAN, ÖNDER, BAŞÖĞRETMEN, GAZİ, MUSTAFA KEMAL, ATATÜRK senin için bir anlamı var mı bunun, diye yanıtladı.

Uzaklaşmıştı ama sesi hala duyuluyor, yankı yankı dolanıp duruyor; sanki bir depremi bir felaketi haber veriyordu.

....Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan (ABDden) nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi, birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.

“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.”

Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde ulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin...
…istiklallini korumasını bilen Türk milleti dilinide yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.

..Sömürgecilik ve emparyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din, ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır.’’...........

Arkadaşlar, efendiler: En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.
Bir millet, savaş meydanlarý nda ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaþ ayacak sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir.
Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, þ anlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.

Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!

Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
... şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.

Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.

Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen,.....

Cumhuriyeti biz kurduk onu ileri götürecek sizsiniz
Eğitimdir ki… eğitimdir ki... eğitimdir ki...

Kendine gelen muhallebi lideri:
-Yahu başsoyan, sanki bu dedikleri benim biryerlerde kulağıma çalınmıştı; bu sözleri. öğretmenlerin daha önce sana anlatmış mıydı?
O düşünedursun, Başsoğan yerde yatanların üstüne basa basa ağaca doğru giderken, o sefiller sürüsünün kimisi saklandıkları deliklerinden, kimisi düştüğü yerden bir gözlerini açmış uzaktan izlerken; zavallı çocukları olan bitenden bir anlam çıkarmak için, oğul salmış arı gibi bir araya toplanmış biribirlerine kimi bablarının nasıl da hızlı kaçtığını, kimi analarının nasıl akıllı olup ölü taklidi yaparak o adamı aldattığını anlatıyordu...
Babası ölmüş olan biri çocuk önce sümüğünü şöyle bir hümkürüp, gözlerini oğuşturarak, popsunu arkadaşlarına doğru döndürdüğü popsuna şöyle bir yaylanarak vurdu ve:
-Pışşt akıllım, geçen gün benim babam idrar yarışında madalya almıştı ama....

Mahmut Nazik
Kayıt Tarihi : 23.2.2009 05:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Timur, yolda giderken bakar ki ağacın üstünde bir isi var. Seslenir: -Selam, ya resulullah.. -Ben insanım -Madem insansın,insansan insanların içine in; öyle tepenin başında ne işin var?

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Aşık Alemi
    Aşık Alemi

    Yuregine saglik Cemrede cok guzel uyarlamissin tebrik ederim guzellikler seni bulsun *** TAM PUAN *** + ANTOLOJIM

    Cevap Yaz
  • Aşık Alemi
    Aşık Alemi

    Yuregine saglik Cemrede cok guzel uyarlamissin tebrik ederim guzellikler seni bulsun *** TAM PUAN *** + ANTOLOJIM

    Cevap Yaz
  • Nihal Akcan
    Nihal Akcan

    Bugün istiklal caddesinde yürürken ,bir ses duydum; Amerika Türkiyeyi işgale hazırlanıyor diye bağırıyordu biri ,elindede Aydınlık dergisi vardı..Bilmem anlatabildimmi....

    Cevap Yaz
  • Feray Özalp
    Feray Özalp

    VEDA...
    Değerli beyefendi kısa bir süre de olsa siz şiir dostlarından ülkemin güzel, duygulu, duyarlı insanlarını tanıdığım için çok büyük haz aldım. Şiirlerinizi okumak ve şiirlerimi yorumlarınıza sunmak ayrıca keyifti. Üzülerek bu güzel dostluğa son vermek zorundayım. Çok hassas biriyim ve haksızlığa çifte standarda hiç tahammülüm yok. Şöyle ki; daha önce profil ayarlarımla pek ilgilenmemiştim. Bugün girip geliştirmek istedim. Orada kişiler başlıklı butona baktım. Bir sürü insan ismi. Bunlardan birini seçip, hakkında bilgi ve görüşlerimizi belirtiyormuşuz. Buraya kadar tamam. Ama ben kişi olarak Mustafa Kemal Atatürk'ü ararken, O'nu bir kişi olarak değil de 'Atatürk'ün sevdiği şarkılar' başlıklı bir isimle buldum. Antoloji'yi tarafsız sanırdım. Beni asıl yaralayan ise, bazı arkadaşların burada Atatürk'ün sevdiği şarkıların isimlerini ve sözlerini böylesi bir başlığı kale alıp yazmaları oldu. Aynı tepkiyi onlardan da beklerdim. Taraflı bir yerde duygu paylaşımının samimi olmayacağını düşündüğüm için de bütün şiirlerimi silip, antolojiye de yetkili şairlik ve üyeliğimin iptali konusunda mesaj yazdım. Siteden ayrılmadan siz değerli şiir dostuna tüm insancıl halimle sağlıklı bir ömür diliyorum. Kaleminiz tükenmesin. Belki tepkim size abartılı ya da anlamsız gelebilir. Ama 'Atatürk' adı bende sayfalara sığmaz anlatılmaz anlamlar taşır. Saygı ve selamlarımla...

    Cevap Yaz
  • Feray Özalp
    Feray Özalp

    Güzel yürekli kardeşim, ellerine kalemine sağlık. Böyle duyarlı vatan insanlarını gördükçe moralim yerine geliyor bir nebze. Felaketimize adım adım giderken gerçekten de ne ile uyutuluyor bu insanlar. Yediğimiz içtiğimiz bile şüpe uyandırıyor bende. Yoksa herşey bu kadar ortadayken bu insanlar nasıl zombiler gibi ruhsuz ve hissiz geziniyorlar etrafta. En içten selam ve sevgilerimle.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (8)

Mahmut Nazik