Eski İstanbul’dan,
güneşi selamlayan ilk bakışlar..,
Topkapı sarayı’ndan.
Musa’nın asası,
Büyük İskender’in lahti
kutsal emanetler,
üç dinden mezheplerden mabedler..
Şah İsmail’in tahtı,
ve paha biçilmez hazineler.. Bizim.
Yeryüzünde gelmiş geçmiş her uygarlıktan bir iz..
İşte İstanbul bunlar.. Bunlarla biziz.
Geçmiş..,
gizlendiği katmer katmer toprak altından,
ve tozlu tarih sayfalarından çıkıp..
Kavuştuğu çağımızla kucaklaşıyor.
kıtalar ayıran boğazın,
iki yakasında yerleşen İstanbul..,
kıtalar birleştiren düşüncenin,
Yenikapı sahillerinde bulduğu,
sekizbin yıl öncesinden..,
Günümüze erişen
ahşap teknelerin efsunlu gizemi..,
Ve Saraçhane’de,
Bozdoğan kemerlerinin heybeti ile,
zenginleşiyor, güzelleşiyor.
Mısırdan getirilen dikilitaşlar,
Atmeydanı hipodrom yarışları,
ölümüne tek kişilik savaşlar..,
Çağlar öncesinin çığlıkları,
kulaklarda yankılanıyor.
Ayasofya..
Birbirini takibeden iki medeniyet.
Nadide ikon ve freskleri,
Fatih’ten ve fetihten sonra eklenen minarelerden,
dalga dalga yükselen,
kudsi ezan sesleri.
Eyüpsultan, Fatih, Süleymaniye,
ve muhteşem Sultanahmet.
Masmavi çinilerle,
altı minareden beş vakit yükselen davetlerle
bezenmiş Dersaadet.
Dörtyüzelli yıl Osmanlı’ya,
bugün dünyaya başkent.
Ne kadar yıpransa,
ne kadar bozulsa..
Gece-gündüz konduları,
yağmalanan arsaları, ormanları..
Öyle temeller üzerine kurulmuş,
gönüllere öyle taht kurmuş ki..
Ezelden beri ayakta..,
Ebede kadar bizim ve ayakta.
Kayıt Tarihi : 18.4.2010 21:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (2)