barış nedir sevgilim biliyor musun
bir köprü müdür üstüne gölgeler düşünce çöken
halka açılamadan batan bir şirket
iki savaş arasında verilen çay molası mıdır barış yoksa
hurdacıya söylediği son sözler mi
bisikleti vurulan bir çocuğun söyle sevgilim
Einstein'ın Roosevelt'e yazdığı mektup mudur barış
Lozan'dan gelen telefon mu Mustafa Kemal'e
çöplerini bilimin süpürdüğü bir sokak mıdır barış yoksa söyle sevgilimde ki
tünediği balkon uçuruma düşen yavru bir kuştur barış
saatçiyi hapse attıkları için kurulamayan bir meydan saati
ayağımızdaki paslı çiviyi bacağımızı keserek çıkaran
bir melekde ki aptalların türküsü
oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış
dişleri sökülmüş Asya kaplanıdır kapitalizmin sirkinde ki sevgilim
içine bayat pil konmuş el feneridir barış
fosforlu izleridir bayrakların üzerinde gezen salyangozların
barış düşsel beyaz buluttur bir kaleye çarpıp dağılan
kör bir toplumun tehdit dolu yazılarla kirlettiği bir defterdir barış
kendinde bulamayıp başkalarında aradığıdır insanın barış
halkının üzerine devrilen bir devlettir zor dönemeçlerde
açılmadığı için posta kutusunda ölen bir mektuptur barış
patlayıp seyircileri öldüren bir futbol topudur
son dakikada bunların hiçbiri
hiçbiri değilse barış söyle sevgilim savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bi' sözcük türşu dillerden düşmeyen barış
Kayıt Tarihi : 20.8.2000 15:44:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akgün Akova](https://www.antoloji.com/i/siir/2000/08/20/baris-nedir-sevgilim.jpg)
Gandhi
Sevgiyle +
Dünya Barışına Çağrı (Antoloji Gruplarından)
1. Pazartesi Gecesi
Görürsün şimdi korkunun sık sık kalbini parmakladığını,
ve bazen dünya yalnız uzak haberlere benzer;
eski ağaçlar çocukluğunu korur senin için
durmadan daha eski zamana ait bir anı gibi.
Şüpheli sabahlar ve kötülüğü sezen geceler arasında
ömrünün yarısını savaşlar arasında yaşadın,
ve bir kere daha şimdi, emir sana doğru parlıyor
kaldırılmış uçlarında süngülerin.
Bazen manzara hâla önünde yükselir rüyâlarda,
şiirinin evinde, özgürlük kokusunun
çayırların üstünde sürüklendiği yerlerde, ve sabahleyin uyandığında,
taşırsın kokuyu senle.
Nadiren, çalışıyorken, yarım oturursun, korkmuş
masanda. Ve yumuşak çamurda yaşıyormuşsun gibidir;
elin, bir kalemle süslenmiş, ağır hareket eder
ve herzaman daha ciddi şekilde.
Dünya başka bir savaşa dönüyor— aç bir bulut
göğün yumuşak mavisini yutar, ve kararırken hava,
genç karın kollarını dolar sana,
ve ağlar.
2. Salı Akşamı
Şimdi sükunetle uyurum
ve işime yavaşça bakarım—
gaz, uçaklar ve bombalar hazır durur bana karşı,
ne korkabilirim, ne de ağlayabilirim;
çetin yaşarım öyle, yol inşa edenler gibi
soğuk dağların arasında,
onlardır ki, eğer dayanıksız ev
eskiyip çökerse üstlerine,
yenisini koyarlar bir araya, ve o arada
derindir uykuları kokulu odun yongalarının üzerinde,
ve sabahleyin, yüzlerine çarparlar
soğuk ve parlayan dereleri.
*
Ben yukarda yaşarım, ve etrafıma dikkatle bakarım:
daha karanlık oluyor hava.
Sanki bir geminin başından
çakan şimşekte
bekçi haber verir, zannederek karayı gördüğünü,
ben de karaya inanırım öyle, ve bağırırım hâla
yaşam! diye
beyazlanmış bir sesle.
Ve sesimin çıkardığı ses canlanır
ve uzaklara taşınır
bir serin yıldızla ve bir serin akşam rüzgârıyla.
3. Yorgun Öğleden Sonra
Ölmekte olan bir eşek arısı pencerede uçar,
rüya gören karım uykusunda konuşur,
ve kahverengi bulutların etekleri
yumuşak bir esintiyle püsküllü saçaklara üfürülür.
Ne hakkında konuşabilirim? Kış geliyor, ve harp geliyor;
az sonra kırılmış yatacağım, kimseye gözükmeden;
ağzımı ve gözlerimi dolduracak solucanla delik deşik edilmiş toprak
ve kökler vücudumu delip geçecek.
*
Ah, usulca sallanan öğleden sonrası, bana barış ver—
ben de uzanacağım, ve daha sonra çalışacağım.
Güneşinin ışığı şimdiden asılıyor etrafı çeviren çalılardan,
ve ötede karşı tepelerden akşam gelir.
Bir bulutu öldürdüler, göğe düşüyor kanı;
aşağıda, saplarında kızaran yaprakların
şarap kokulu sarı dutlar oturur.
4. Akşam Yaklaşıyor
Güneş kaygan göğe karşı aşağıya tırmanıyor,
ve akşam yol boyunca erken geliyor.
Gelişi boşuna gözetleniyor keskin-gözlü-ay tarafından—
küçük duman buharları toplanıyor.
Çalılık sıra uyanıyor, o bir yorgun dolaşana takılır,
akşam ağaç dalları arasında örülüyor
ve daha yüksek ve daha yüksek uğulduyor, oluşturulurken bu sıralar
ve yaslanırken biri ötekinin üzerine.
Korkmuş bir sincap benim gürültüsüz odama atlar,
ve burada altı-ayaklı kısa-uzun vezinli bir şiir beyiti acele kaçar.
Duvardan pencereye, kahverengi bir an—
ve yok olur ortadan bir iz bırakmadan.
Çabuk geçen barış onunla gözden kaybolur. Sessiz
solucanlar uzak tarlaların üstünde sürünür
ve yavaşça çiğnerler parçalarına bitmeyen
sıralarını boylu boyunca uzanan ölülerin.
Miklós Radnóti
İngilizce’den Türkçe’ye Çeviren: Vehbi Taşar
TÜM YORUMLAR (12)