Gülüşünde hüzün,
Yüreğinden dert,
Sessiz feryatlarında
Tüm ağıtların acısını sezdiğim,
Birer kurşun gibi olan sözlerinde!
Ya hakka olan bir yalvarış ihlâsı;
Ya da adına medeniyet dedikleri
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Emperyalist Savaşa Karşı Sınıf Mücadelesini içinde olanlar
kendi çıkarları için her türlü savaş ve katliyamı yapacaklardır...
Dünya ekonomisinin krizi derinleştikçe, emperyalist güçler, pazarları ve nüfuz alanlarını yeniden paylaşmak amacıyla yeni savaşları gündeme getiriyorlar; emperyalist sistem daha da kudurganlaşıyor. Kapitalist sistem insanlığı her zamankinden çok daha fazla tehdit ediyor.
ŞİİRİNİ SEVEREK OKUDUM ANLAMLI UMARIM MESAJ YERİNE ULAŞIR SAYGILARIMLA..
Keleminizden güzel bir şiir okudum . Kaleminiz var gönlünüz şen olsun tebrikler
MEHMET DOST
İLLE DE BARIŞ İLLEDE KARDEŞLİK
İLLEDE EMEKÇİNİN BİRLİĞİ
İLLEDE SAVAŞSIZ SINIFSIZ SINIRSIZ BİR DÜNYA
VE EŞİTLİK
DİYEN TÜM YÜREKLERİ
BU YOLDA DÜŞENLERİ YÜRÜYENLERİ SELAMLIYORUM.
VE AZ ÖNCE RASTLADIĞIM BİR YAZIYI SİZİNLE PAYLAŞMAKİSTİYORUM
Her politik sorunda olduğu gibi, ulusal sorun konusunda da takınılması gerekli doğru politik tutumu belirleyecek olan, Marksizmin bize sunduğu ve her zaman sahip çıkmamız gereken enternasyonalist komünist ilkelerdir.
Ücretli kölelik durumu, sınıf düşmanı ve kurtuluşunun koşulları uluslararası olan proletaryanın vatanı yoktur. O, gerçek özgürlüğe, enternasyonalist komünist sınıf bilincini kazanması ve uluslararası savaş birliğini oluşturması yoluyla ulaşacaktır. Ulusal sınırların gerici olduğunu ve insanlığın kurtuluşunun ulus-devletlerin proleter devrimlerle ortadan kaldırılması yoluyla gerçekleşebileceğini gösteren Marksizm, ulusların birbirleriyle gönüllüce kaynaşması yoluyla dünya insanı sentezine varılmasını amaçlar.
Ulus-devlet, kapitalizm döneminin bir ürünü olduğundan, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı tarihsel açıdan özünde burjuva demokratik bir siyasal haktır. Proletaryanın devrimci programı, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanındığını söylemekle yetinmez. Çünkü burjuvazi de, siyasal içeriğinin iyice boşaltılması koşuluyla ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanınmasından söz edebilir. O nedenle, bu hakkın tanınmasına bağlı olarak şu hususlarda bir mücadele de yürütülmelidir:
Ezen ulusun, siyasal yönden ayrılma hakkı için mücadele eden ezilen ulusa karşı kuvvet kullanmasına kesin olarak karşı çıkılması,
Ayrılma hakkının fiilen kullanılıp kullanılmayacağına karar vermenin ezilen ulusun sorunu olduğunun savunulması,
Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına karşı çıkan, ezilen uluslara ve ulusal topluluklara baskı uygulayan ya da uygulanmasını savunan tüm siyasal görüşlere karşı ideolojik savaşım yürütülmesi,
Ulusal ayrıcalıklara ve resmi bir devlet dili olmasına kesinlikle karşı çıkılması.
Emperyalist sistemin işleyişi içinde her türden eşitsizlik ve bağımlılık ilişkilerinin yeniden ve yeniden üretildiğini veri kabul etmek koşuluyla, kendi ulus-devletine sahip orta ya da az gelişmiş kapitalist ülkelerde “bağımsız ve egemen devlet” konumu devam ettiği, yani burjuva iktidarlar hüküm sürdüğü sürece, gerçekte siyasal bağımsızlığı kazanmak gibi bir sorun yoktur. Bu bağımsızlık, sistemin işleyiş yasaları çerçevesinde zaten kazanılmıştır. Bunun ötesinde “bağımsızlık” sorunu, artık proletaryanın öncülüğünde yürütülen ve sözcüğe de gerçek anlamını kazandıran bir anti-emperyalist (yani anti-kapitalist) ekonomik kurtuluş mücadelesi kapsamında ele alınmalıdır.
Bu tür ülkelerdeki burjuva iktidarların, sistemi hedef almayan fakat emperyalist ülkelerle kendi aralarındaki çekişmelerden ve çıkar çatışmalarından türeyen sözde anti-emperyalist tavırları, anti-emperyalist mücadele ya da tarihsel açıdan haklı bulduğumuz ulusal kurtuluş mücadelesi kapsamında değerlendirilemez.
Ulusal kurtuluş mücadelesi ile proleter devrim iki ayrı olguyu ifade eder. Proleter devrimin geçerken ulusal sorunu çözmesi mümkündür, fakat ulusal kurtuluş mücadelesinin proleter devrimin görevlerini üstlenebileceğini farz etmek, Marksizmi karikatürize etmektir.
Proletaryanın devrimci partisinin, henüz çözümlenmemiş demokratik istemleri (ulusal sorun gibi, toprak devrimi gibi) savunması, geniş köylü kitlelerini ilgilendiren bu tür demokratik istemleri programına dahil etmesi Marksizmin gereğidir. Fakat bu istemlerin en kapsamlı biçimiyle yaşama geçirilip geçirilemeyeceği proletaryanın devrimde hegemonyasının kurulması sorununa bağlıdır.
Proletarya için Esas Olan Sınıfsal Çelişkidir, Ulusal Çelişki Değil
Emperyalizm çağında dünya çapındaki gerçek siyasal kutuplaşma ulus ekseninde değil, sınıf ekseninde yer almaktadır. Ezen uluslarla ezilen uluslar arasındaki çatışmalarda bile, son tahlilde asıl belirleyici olan sınıfsal kutuplaşmadır. Zaten bu yüzden ezilen ulus burjuvazisinin, ezen ulus proletaryasıyla bir savaş birliği oluşturması mümkün değilken, kendi ulusu içindeki proletaryanın ve yoksul köylülüğün başkaldırısından korktuğu anda kendini ezen ülke burjuvazisinin kucağına atması, tarihte sıkça yaşanan bir durumdur.
Ulusal çelişkinin sınıf çelişkisinin önüne geçirilmesine göz yumulmasının siyasal sonucu, küçük-burjuva ulusal devrimci akımların kutsanması ve onların önderliğinde yürüyen mücadelelerden boylarından büyük sonuçların beklenmesi olmuştur. Çeşitli ulusal kurtuluş mücadelelerinin deneyimi, bu tutumun proletaryanın devrimci kavgasına büyük zarar verebileceğini; proletaryanın küçük-burjuva devrimciliğinin kuyruğuna takılması sonucunu doğuracağını; böyle bir durumda da proletaryanın bağımsız siyasal hattından söz edilemeyeceğini; devrimci proletaryanın savaşan emekçi kitleler üzerindeki hegemonyasının bir hayal olacağını ve mücadelenin olsa olsa küçük burjuva devrimci önderliklerin zaferiyle sonuçlanabileceğini kanıtlamıştır.
Bu deneyimler, proletaryanın devrimci siyasal çizgisinden (dünya ölçeğinde sürekli devrim) küçük-burjuva ulusal devrimciliği lehine verilen ödünlerin, proletaryanın mücadelesini zayıflattığını gözler önüne sermiştir. Ulusal kurtuluş mücadelelerinin, kapitalizmi yıkmayı hedefleyen gerçek bir proleter devrime ilerleyebilmesi için, devrimci proletaryanın ulusal kurtuluş istemiyle ayaklanan yığınların içinde kendi programatik hedefleri ve kendi savaş yöntemleriyle mücadeleye atılıp öncülüğü ele geçirmesi zorunludur. Yani emekçi kitleler üzerinde proletaryanın hegemonyasının tesisi şarttır. Küçük-burjuva devrimci önderliklerin hegemonyası altında ise, sonuç (bu önderliklerin kendileri hakkındaki iddiaları –sosyalist, anti-emperyalist vb.– ne olursa olsun) en iyi ihtimalle ulusal kalkınmacı ulus-devletlerin kurulmasından başka bir şey olmayacaktır.
Ulusal çelişkinin sınıfsal çelişkinin önünde geldiği sonucuna çıkan tüm açılımlar; temel çelişkinin kuzey-güney çelişkisi olduğu yolundaki tezler; ileri kapitalist ülkeler proletaryasının devrimci misyonunu yitirdiği iddiası; Üçüncü Dünyacılık savunusu gibi sözde anti-emperyalist söylemler, bizce Marksizmin özüne, onun proleter devrimlerin tarihsel rolü konusundaki temel kavrayışına ters düşen siyasal eğilimlerdir.
O halde ulusal kurtuluş mücadelesinin gerçek içeriği neyse, bulandırılmaksızın ve sulandırılmaksızın ifade edilmelidir. Emperyalist bir devlete ya da ezen ulusa karşı yürütülen ulusal kurtuluş mücadelesi, proletarya hegemonyası altında proleter devrim kapsamına yükseltilmedikçe, sadece bir ulusal kurtuluş mücadelesidir ve ayrı bir ulus-devlet kurma hedefiyle sınırlı burjuva demokratik kapsama sahiptir.
Sınıfsal çıkarları, bütün ülkelerin işçilerinin birliğini gerektiren ve tarihsel misyonu, ulusların gönüllü birliğini ve kaynaşmasını sağlayarak ulusal ayrılıklara son vermek olan proletarya açısından ulusal soruna verilen destek, “olumsuz” bir görevin yerine getirilmesi anlamını taşır. Proletarya için “olumlu” görev, ulusal ayrılıkların derinleşmesi ve yaygınlaşması değil, olabildiğince büyük ulusal birimleri kucaklayarak ilerleyen bir dünya devrimiyle ulus-devletlerin yıkılması ve ulusların gönüllü birliğine giden yolun döşenmesidir.
Ayrılma Hakkının Savunulmasında Ölçüt Ulusal Çıkarlar Değil, Proletaryanın Sınıfsal Çıkarlarıdır
Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını ayrılma hakkını da içeren bir biçimde tanımak, komünistlerin ulusal sorundaki programatik açılımlarının temel ilkesidir. Fakat proletaryanın ulusal sorun konusundaki tutumunu belirlemede ölçüt, genel ulusal çıkarlar vb. olamaz. Ölçüt proleter sınıfın çıkarlarıdır. Bu nedenle, ayrılma hakkının genelde tanınması, her somut durumda ayrılmanın öğütleneceği ve propaganda edileceği anlamına gelemez. Komünistler, her bir somut sorunu ayrı ayrı ele alıp, proletaryanın çıkarları açısından kendi bağımsız tutumlarını ortaya koyacaklardır. Fakat belirli bir ulusal sorun temelinde ayrılmanın öğütlenemez oluşu, ezilen ulusun ayrılma hakkının reddedilmesi noktasına kadar götürülemez.
Ezilen ulus komünisti açısından temel görev, mücadele bayraklarının (proletaryanın devrimci bayrağıyla, burjuva ve küçük-burjuva ulusalcı bayrakların) birbirine karışmasına fırsat vermemektir. Bu nedenle, ezilen ulus komünisti, siyasal bağımsızlık istemini, kurulacak olan yeni bir ulus-devletin çıkarları için değil, proleter devrimin önünü açacak ileri bir adım oluşturduğu için destekler. Öte yandan da, küçük ulus dar kafalılığına, kendi içine kapanma eğilimine karşı mücadele yürütür ve proletaryanın birliğinin sağlanması mücadelesini başa alır.
Ulusal Önyargıların Aşılabilmesi İçin Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkının Kabulü Gerekir
Sınıfsallık adına ve “önemli olan proletaryanın kendi kaderini tayin hakkıdır” gerekçesiyle bile olsa ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının reddi, ezen ulusun ayrıcalıklarının sürüp gitmesine göz yummak sonucunu doğurur. Ayrılma hakkı tanınmadığında, ezilen ulus burjuvazisinin milliyetçi propagandası etkili olur ve kitleleri peşine takabilir. Devrimci proletarya ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanırken, asıl olarak emekçi kitlelerin çıkarına olan tüm devrimci dönüşümleri yaşama geçirecek (örneğin köylüler için toprak devrimi) genişlikte bir mücadelenin önderliğini fiilen üstlendiğinde, burjuva ulusçuluğunun sınırlılığını sergileyebilir. Böylece farklı ulusların emekçi kitlelerinin gönüllü birliğine giden yolu döşemiş olabilir. Burjuva milliyetçiliği ancak böylece etkisiz kılınabilir.
Belirli bir coğrafyada iktidara gelen proletaryanın, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanıması, hatta ezilen uluslar lehine pozitif ayrımcılık uygulaması, proleter devrimin dünya ölçeğinde yaygınlaştırılması ve ulusal sınırların ortadan kaldırılması hedefiyle çelişen bir tutum değildir. Çünkü devrimci proletaryanın programı, ulusların kaynaşmasına giden yolun gönüllü birlikten geçtiğini öngörür. Ve gönüllü birlik de ancak ayrılık hakkının savunulması temelinde yaratılabilir.
İlkesel olarak Marksizm küçük devletlere bölünmeye karşıdır, merkeziyetçiliği savunur. Fakat bürokratik merkeziyetçiliğe karşı olan Marksizm, merkeziyetçiliği demokratik bir yapılanma temelinde savunur. Bu nedenle, devrimci proletaryanın ulusal sorundaki programı, ekonomileri, hayat tarzları, ulusal bileşimleri vb. bakımından değişik özellikler taşıyan bölgelerin özerkliğine karşı çıkmaz.
Marksizm, ulusların zor yoluyla merkezi birliğinin oluşturulmasına karşı olduğundan, merkezi birliğe giden yolda federasyonun bir adım oluşturması durumunda federasyon istemini hoşgörüyle karşılar
Ezilen Ulus Milliyetçiliğine Yönelik Eleştiriler Ezen Ulus Şovenizminin Değirmenine Su Taşımamalıdır
Ulusal sorunda işçi sınıfının enternasyonalist eğitiminin özünü, ulusal farklılıkların ve eşitsizliklerin (ezen-ezilen ulus ayrımı) işçi sınıfının birliğini baltalamasının önüne geçmek oluşturur. Devrimci proletaryanın amacı, burjuva ulusalcılığının aşılması ve her ulustan proleterler arasında gerçek bir savaş birliğinin, kardeşliğin yaratılmasıdır.
Ne var ki farklı tarihsel koşullara sahip olunduğunda, burjuva ulusçuluğunun taşıdığı nitelik de farklılık içerebilir. Ezen ulusun baskıcı, kudurgan şovenizmiyle, ezilen ulusun ulusalcılığı aynı kefeye konulamaz. Bu nedenle ezen ulusun komünistleri, ezilen ulusun milliyetçiliğine yönelik eleştirilerin, ezen ulus şovenizmini gölgelemesine asla izin vermemelidirler.
Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı isteminin çok net olarak “siyasal bağımsızlık, ayrı devlet kurma hakkı” biçiminde ele alınmayıp, bir ulusal kurtuluş mücadelesiyle iktisadi açıdan da bağımsızlığın kazanılabileceği[10] düşüncesi, yine Marksizmi karikatürize etmekten başka anlama gelmez.
Emperyalizm büyük küçük tüm ulus-devletleri çeşitli ekonomik ilişkilerle (kuşkusuz eşit olmayan bir ilişki) birbirine bağlamış bir dünya sistemidir. Bu nedenle de emperyalist sistem dünya ölçeğinde ilerleyen proleter devrimlerle yıkılmadıkça, ulus-devletlerin ekonomik açıdan da tam bağımsız olabileceğini savunmak Marksizmin tahrif edilmesidir. Sonuç olarak şunu tekrar belirtmeliyiz ki, ulusal kurtuluştan anlaşılması gereken siyasal bağımsızlığın kazanılmasından ibarettir. Ekonomik kurtuluş ise toplumsal devrimin konusudur.
SAYGILARIMLA..
BARIŞ KERVANI
ALIRIM VANI
KAN AKIYOR YANI
İŞTE BİZİ KORKUTUYOR
BU SANI
FİKRET GÜRSOY
SERBESTCE AKAN YÜREĞİNİ KUTLARIM SELAM SİZE
güzel yüreği ve güzel şiirini
kutlarım
namık cem
sayin cobanoglu, sizi bu guzel ayni zamanda aciyi ve haykirisi icinde barindan duyarli siirinizden dolayi kutluyorum, selam ve sevgilerle hosca kalin.
Kaleminiz daim ve ilhamınz daim olsun.Saygılarımla
tebrik ederim
sevgi yüreginden
şiir kaleminden
eksik olmasım
Memo canım kardeşim, yürekten kutluyorum bu güzel şiirinizi....10+ant.
Bu şiir ile ilgili 20 tane yorum bulunmakta