İşte böyle cancağızım.
Sılamda gurbeti yaşıyorum.
Elim, kolum zincirli
pıranga taşıyorum.
Haykırıyorum duyasın diye
Özgür'ün kıraçından,
'Koş gurbet, ne olur kavuş sılana
yedirme beni kurda, kuşa, soysuz yılana'.
Bir yayla görsem kenarları ormandan.
Yel vursa dallarına,
türkü olsa ıslıklardan.
Çiçekleri rengarenk
sarı, mavi, kırmızı, mor.
Burcu burcu koku olsa
her bir yana dolsa
sılamın dört bir yanından, yöresinden.
Eksik olmasa Barış Çocuğun Türküsü
bizim çobanların kavallarından.
Yani; olsa diyorum.
Yani; umut.
Ama daha çok uzun
gidilecek yollar var.
Kimi sarp, kimi derin, kimi mezar.
Yürüdük, yürüyeceğiz
zor olsa da azar azar
özlemlerimize kadar.
Ateşten gömleği giymeyen
kıymet nedir bilir mi?
Atasını bilmeyen, sılasını sever mi?
İşte böyle cancağızım.
Yanıyor yüreğim kor kor,
erim erim eriyorum.
Kirli eller yüzünden bir bir tükeniyorum.
Güneşim, aydınım suskun, şaşkın!
Gurbet şaşkın,
sılam şaşkın,
kalem de, ben de...
Kayıt Tarihi : 25.6.2009 12:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)