bir örnek giysili efendileri beklemekten yorgun
fincan gibi turtularının gülümsemesi yani afrikalı
artık kimseler gelmiyor; cezayir yabancı dil kursu
parmaklarını taklatınca kuşları havalanmıyor bella’nın
gece uçuşuna çıkamıyor azizler gece kuşları suskun
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Saygı ile..
' Seçilmiş Şiir ' panosunda, şairimiz Hüseyin ATLANSOY ile tanıştım. ' Balkon Çıkmazı...' başlıklı şiirini okudum. Öteki şiirlerini de tattım. Nitelikli imge, simge pazarıyla yüzleştim. Kutluyorum. Kendimce noktalama yaparak vurguladım:
1) Bir kraliçe, özür dilemeye dili dönmüyor;
... bütün tarih kulağında küpe.
** İmparatorlukların bir sermayesi de (!) kibridir. İmparator hata yapsa bile, özre küs durur; çünkü geçmişinden gelen huy, kulağında küpedir.**
2) Kekeme gülümsemelerin mahmur yüzü Ortadoğu;
... kesik öksürüklerini saçlarımıza savuruyor.
** Ortadoğu'da olup bitenleri, güzel imgelerle anlatmış şair.**
Bu güzel şiire, antoloji.com/da kayıtlı, ' Atatürk Marşı ' başlıklı şiirimin girişiyle eşlik etmek istiyorum:
' Yedi başlı azgın dev, çöktü üstüne Türk' ün;
' Tutuştu alev alev yüreği Atatürk' ün.
' İstanbul'dan Samsun' a çıktı yola seherden;
' Yükseldi güneş gibi göğün bittiği yerden.
................
...............
*Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzmanı*
şiir ideolojik..sosyoloji okumuş bir şairin ideolojiyle beslenmiş düşüncelerinin duyguya dönüşme çabası diyebiliriz...öyküsel, modern resim sanatının ve ikinci yeni imgelerinin sanki resim kareleri gibi slayttan akışı var..ancak bu akış sinema akışı, filmsel bir akış değil.. bu şiir, şiirin varacağı yerde bir şiir değil bana kalırsa..ama şiirin çok yönlü asılmalar, vektörel çekilmeler yaşadığı çağımızda doğacak yeni bir takım şiir anlayışlarından birisine öncülük ettiğini edeceğini, edebileceğini düşünebiliriz...
şiir toplumsal konulu ancak bilinen anlamıyla toplumcu bir şiir değil...Şiirdeki modernizm eleştirisinin bireysel iç dünyaya yansımasının ve şiirleşmesinin yeterli olmadığını en azından bende yeterince ortak payda oluşturamadığını söylemek isterim
Şiirde balkon konulu bir deneme yazısı vardı Hasan Aktaş'ın..İlgiyle okumuştum...Önce onu paylaşmak istiyorum ve sonra şiire ilişkin düşüncelerimi...
APARTMAN MEZARLIKLARI VE BALKON ÇIKMAZINDA KÖLELİK TARİHİ
Modernizm ideolojisi komün hayatını bütün dünyaya ikame ettirmiştir. Üstelik milliyetçi ve mukaddesatçı alanlarda da komün ideolojisini hâkim kılmış ve bunu da herkese koklaşa be okşaya benimsetmiştir.
Komün ideolojisinin en marjinal boyutta uygulandığı alan apartmanlardır. Bizçeler de Modernizmin yoğun psikolojik bombardımanı ile apartmanlı olduk. Hatta bir Gambiya filozofu, “eğer öpülmek kaçınılmaz ise zevk almaya bakın” diyerek konuya yandan çarklı bir (k/s)açılım bile getirmiştir.
Modernizm herkese benimsetmiş ve inşa ettirmiş olduğu apartmanlarla dünyayı adeta yarı açık bir cezaevine döndürmüştür. Bu yarı açık cezaevlerinin dünyaya açılan büyülü bir kapısı vardır: Balkon.
Balkon, Modernizm ideolojisinde işte bu yüzden kutsaldır, bir başkadır dünyayı balkondan seyretmenin keyfi. Alafırka Ashab-ı Keyfimiz işte böyle modern bir mağara penceresinden seyreder dünyayı.
Bu arada necib-i muallâ ve en-dahi kâşifü’l-keşşâf milletimizin milenyum çağındaki en büyük keşfi balkonlarda mangal yapma keyfidir. Keyf milletimindir, kimse bir şey diyemez; isterse dinamit kor patlatır, isterse balkonda camış besler. Balkon onun, o balkonun; el ne karışır.
Balkon, dünya edebiyatına Modernizm ile girmiştir. Bu yüzden balkonun tarih öncesine ait bir hikâyesi, yani bilgi teorisi ya da bilgi felsefesine dayanan sahih bir epistemolojisi yoktur. Dünya edebiyatında ilk balkon şiirini yazan hatırlayabildiğim kadarıyla Charles Baudelaire’dir. Baudelaire, balkonda sevgilisiyle halvet oluşunu özlemli (böyle buyurdu TDK, yoksa biz “nostaljik” diyecektik) bir özlemle şöyle anlatır:
Ya pembe buğulu akşamlar,
balkonda geçen
Balkonda yaşanan aşkın bile tadı başka oluyor demek ki!.. Akşamüzeri hafif yağmurlu bir havada olursa daha milli, daha müren ve daha romantik olur. Yani insan yenidünya düzeninde yavaş be çavaş kendisini balkon hayatına hazırlıyor. Balkondan mavi gökyüzünü seyretmenin tadı başkadır: Al gözüm seyreyle Salih… Eski insanlar kızıl bacalardan gökyüzünü seyrederlerdi, imaj olsun diye. Şimdi bazı evlerin bacası var, mihracesi yok.
Modernizmden sonra dünya balkon edebiyatında, hususan balkon şiirlerinde parça tesirli patlamalar olmuştur. Sadede ve memleketimden şiir manzaralarına gelecek olursak ilk balkon şiirini bizde Cahit Sıtkı yazmıştır, dediysem de inanmayın. O, Baudelaire’den tercüme etmiştir.
Artık modern insanın hikâyesi balkonda başlıyor, balkonda bitiyor: “geçen güz kuzenlerimle ne kuzu mangal yapmıştık be, terbiye(siz)li etle”. İleride modern insanın hikâyesi küresel (“global” değil, bu sözcük siyaset ve gayr-i Türkçe kokuyor; zinhar kullanılmaya!..Böyle buyurdu Öztürkçeci kanon) dünyanın bireycil balkonlarında yaşanacak ve balkonda anlatılacak.
Büyük İspanyol şair Federico Garcia Lorca da bir tiyatro oyununun içerisinde yer alan bir balkon şiiri yazmıştı. Lorca, balkonlara tıpkı birer kukla gibi hapsedilen insanlar için balkondan özgürlüğe doğru bir yol aralıyordu. Ölebilirdi, kaderin bu oyununa hiçbir itirazı yoktu, ama bir tek isteği vardı; yeter ki balkonun, yani özgürlüğün penceresi açık kalsındı...
Şiir için, özgürlük için ölmeye değerdi. İşte bu yüzden şiirinde; “Ölürsem/açık bırakın balkonu/ Çocuk portakal yer/ (balkonumdan görürüm onu)/ Orakçı ekin biçer/ (balkonumdan duyarım onu)/ Ölürsem/ açık bırakın balkonu” diyordu. Lorca gibi, yüreğini özgürlük ve şiir için balkona asan nice şair biliriz de kimseye çaktırmayız biz.
Balkonlar, evlerin gözleri sayılır, çünkü oradan dünyaya bakılır. Necip Fazıl, sokak başlarındaki apartmanları başları kesilmiş devlere benzetir. Bu korkunç devler arasında insanlar karanlıklara mahkûm edilmiştir. Üstelik üstadın da dediği gibi bu devler de gözlerine mil çekilerek âmâlaştırılmıştır: Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Şu anda edebiyatımızda bir balkon şiirleri antolojisi hazırlansa yeridir. Biz bunların en göze çarpanlarından bahsedelim. Hani biraz yorum ve hermeneutikle dünya balkon şiirleri antolojisi de ilginç olurdu.
Modernizmin koynunda büyüyen şairlerimiz de bilinçaltının kışkırtmasıyla muhtelif “balkon” şiirleri yazmışlardır. Bu bağlamda öncelikle bir modern çağ dervişi ve Melamîsi olan Sezai Karakoç’un Balkon şiirin hatırlamak gerekecektir.
Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarların
Çocuklar, en çok balkonlardan sarkmayı severler. İşte bu yüzden balkon, ölümün en cesur körfezidir evlerde. Evleri balkonsuz yapan bir mimar artık yok. Bizim gibi birkaç dinozorun dışında Turgut Cansever’i hatırlayan da neredeyse kalmadı. Evleri balkonsuz yapanlar, Turgut Cansever gibi Büyük Doğucu, Dirilişçi ve devrimci mimarlardır.
İnsanlık apartmanlarla ve apartmanlara yapıştırdığı balkonlarla büyük bir dönüşüm ve başkalaşım geçirmiştir. Siz buna toplumsal seko-mistik içe kapanış ve ya da bireycil metamorphizm diyebilirsiniz. Bu metamorphizm insan ilişkilerini sıfırlamıştır. Yani Modernizm insanları birbirlerine karşı sıfır noktasında konuşlandırmıştır.
Hüseyin Atlansoy, kendinden önceki balkongiller gibi Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi adlı şiirinde Modernizmi “balkon” ile sorgular. Modernizm, insanları yarı açık hapishaneye benzeyen balkon gibi daracık alanlarda gerçekte köleleştirdiği halde, bir taraftan da onları manipüle ederek nasıl “efendi” olduklarını inandırmaya çalışır. Yani herkes kendi balkonunu efendisidir. Şuna, “her insan kendi hücresinin ağasıdır” dersek daha isabetli olur.
Balkonalyalı bir şair, ”balkonum, benim balkanımdır” demiş. Ne demek istemiş, anlayamadım. Şair, “Balkan toprakları Avrupa Birliği’nin balkonudur” mu demek istemiş, yoksa “Balkansız Avrupa, balkonsuz ev olmaz” mı demek istemiş, doğrusu çözemedim. Ne alakaysa!..
Bence, balkonları kulaklarından birer karanfil gibi asmalı apartmanlara!.. Hatta ölüleri de balkonlara gömmeliler; artık insanlık tarihi, balkon tarihidir!.. Eh ne diyelim, balkonunuz geniş olsun!... İyi ızgaralar!...
30.12.2010
primer dizeler...
Bulmaca misal şiirlerden hiç hoşlanmam ama, şiirdeki münderiç mananın hatırı için bir atf-ı nazar ettim ve şiirden aşağıda bir dörtlükle takdim edeceğim manaları istihraç ettim.
Bitti devr-i kölelik, geldi arza hürriyet
Dalga, dalga yaşanan; bir takdim-i hür niyet!
Tesadüfi değildir, yaşananlar Dünyada
Mehdiyetin mührünü, faş etmeye var niyet.
Şaire ve bütün gönül dostlarına hayırlı çalışmalar dileriz.
kutlarım düşünmek için çok şey yazılmış.
Gül
bir gül ararım
yetmiş bir diken batsın ellerime
öyle bir nârım ki yanarken gül
burcu bir toprak
dökülsün isterim bedenime
su dökülsün
su dökülsün su üstüme
konduğunda çiğler üstüne aksın dilim
ateş! üstüne ateş, güller saçılsın üstüme
bir gül açılsın
sevgilinin şefaati dileğince
yetmişbir kerre yetmişbir ince diken
batsın ellerime
Allahım
günahkâr dağlarımı bassın deryaların
bir gül açılsın bir gül için
bin gül içinde
Şair : Hüseyin Atlansoy
Felsefe labirentinin içinde çıkış yolu aramaya vaktim kalmadı.
Şairin gül şiiri beni daha çok sardı.Bu şiir vakti bol olanlar için güzel.Bana göre (avama)göre değil.Kutlarım hocamı.Saygılarımla.
Günün şiiri bölümüne çok yakışmış, kutluyorum Şairi, bilhassa son mısralar uzun yıllar hafızamdan silinmeyecek kadar güzel. Saygılar.
yağmursuz çöllerin oruca niyetli kum taneleri
efendinin kulağına kaçıyor
sonu gelmiş haberi olmayan uykularda
bu sevgiyi orucuna bozmaya mahkûm bir derviş gibi
Sıkı bir ŞİİRDİ...
Hani şiir gibi şiir derler öyle bir tını aktı yüreğime...
Emek, imge, kurgu imza olmuş dizelerde...
KUTLARIM.....
aslı bilinmeyen fransızca şarkıları dinlemekten yorgun
kekeme gülümsemelerin mahmur yüzü ortadoğu
kesik öksürüklerini saçlarımıza düzensiz
zircirleme darbeleriyle savuruyor
bitiriyorum
işte boynumuz vurun efendiler, yaşıyoruz
ölü toprağı dökülüyor üstümüzden
bir kumarbaz şansı ile çay içmeye geliyoruz.
çok güzel ve tarihin milletlerin bir coğrafyanın esareti ve oadaki halkın halen köle ve sömürge zihniyetiyle yönlendirilip yönetilmesini güzel ve garçakçi anlatmış şair...ne yapmalı efendilerinin canına ot tepmeli ki kölelik bitsin kim yapacak ? işte orası büyük bir muamma
kutlarım
saygılar
Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta