Ben böyle bir deniz görmedim ne kadar seni düşündüm
Gittim ne kadar bilmezsiniz ne türlü karanlık
Baktım ki biri yok o kentlerin, hiç olmamışlar gördüm
S bir kadın balkonunda baksam ne zaman olurdu
E sesinde yüzlerce trenler yürüdü Galile'de
Sizi bilmem ben galiba olmadım o dünyalarda
Salt bir it karalık akşam üstü denizlere doğru
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Devamını Oku
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Balad |İlhan Berk
Ben böyle bir deniz görmedim ne kadar seni düşündüm
Gittim ne kadar bilmezsiniz ne türlü karanlık
Baktım ki biri yok o kentlerin, hiç olmamışlar gördüm
S bir kadın balkonunda baksam ne zaman olurdu
E sesinde yüzlerce trenler yürüdü Galile'de
Sizi bilmem ben galiba olmadım o dünyalarda
Salt bir it karalık akşam üstü denizlere doğru
Durmuş nasıl bu gökle bu yalnızlıklar yaşamada
Ne yaşanmışsa görmemişiz yaşanmış o kentlerde
Gittik gittik bizi bu surlar tuttu böyle kaldık.
Böyle güneşlere bayılıyorum çok güneşlere
Hafif otlar yürüyor evlere pis İstanbul'lara
Şey ile şeysiz geçiyorum o kapanık güneşlerde
Siz bir durma benim karanlığımı yadsıyorsunuz
Sokağa çıkmayın diyorum çıkmayın duymuyor musunuz
Benimle gelen o büyük sıkıntıdan gelenlerdi
Ta Galile içlerinden yürüyerek gelmişlerdi
Biriniz beni görmediniz ne kadar bağırdımsa
Denizler baktığın tüm o denizler gösterdi bana
Bir yalnızlık yeryüzündeki kapılar, bir o gördüm.
Ben bütün çizgilerde oldum bütün o çizgilerde
Her sefer böyle geldi vurdu yaşamama bir deniz
Aldı bir yaşamadan bir yaşamaya kodu nasıl
Al bir çocuk vardı o korkularda o gecelerde
Büyük ulu sular yudu beni çokum artık nasıl
Bir deniz size de gelir vurur elbet anlarsınız
İlhan Berk
.
Şiir okumak isteyen kimse gelenekçiliğin ve ilericiliğin entelektüel yükünü bir yana bırakmadıkça giriştiği işin altından kalkamayacaktır. Şiirin ne gelenekle, ne de beklenen hayatla başı hoş değildir. Geçmiş ve gelecek şiir için (ve içinde) yabancılaştırıcı öğelerdir. Şiir okumanın hasadı ancak bilinmeyen eski ile tanışılmamış yeni arasında toplanır. Şiir okumak, ancak 'şimdi'nin olağanüstü vuruculuğu, tadılan somut yaşama anının tazeliği ve uyancılığı ile doğru çizgiye oturur.
İSMET ÖZEL- şİİR OKUMA KILAVUZU'NDAN
“Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz.
bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
ve bana bu yeryüzünü cehennem eden
bu yazmak eyleminden kurtulduğum,
mutlu olduğum bir tek şey var: resim yapmak.”
İlhan Berk
bize deniz az gelir hocam...okyanus yumalı kirimizi
böyle ayrı ,ayrı gayrı geçen her an bir denize vurmalı
hızlı geçmeliyiz bazı sahneleri ,mümkün olduğunca hızlı...
......
Derdimizi anlatamıyoruz vesselam.Kimbilir hangi nedenlerle belkide anlamak istemiyorlar.Halkın dilini kökünden koparmadan zenginleştirmekten neden korkuyorlar anlamak mümkün değil.Tek öğrendikleri tutucular gericiler yobazlar bu üç kelime.Yazık.çok yazık.
Saygı ile.. Türk şiirinin köşe taşlarından Turgut UYAR, derin analiz gerektirir. 'İkinci Yeni' dediğimiz akımın temsilcilerindendir. 'Balad' başlıklı bu şiir de akım hakkında bilgi vermektedir.
Kendisini rahmetle anıyor ve antoloji.com/da kayıtlı 'İkilem' başlıklı şiirimin girişiyle eşlik etmek iştiyorum:
' Zurnanın peşreve nefreti kadim.
' Son delikteki yamukluğun
' Bunda bir dahli olduğu söylenemez.
' Dahası;
' Zurna sıkışıp zırtladığında,
' Suç yine son deliğe yükleniyor.
' Oysa zurna tersten çalınsa,
.................
*Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzmanı*
her zaman boşluğundan tarihe doğru akmak gerek
tarihe
yani kuşların kedilerle kavgalarına
yeşil geceleri güneşe teslim edip
sonrasında efkarlı bir uykuyla günü tamamlamaya
arzın matematiğinden
kitapların ve dünya düzeninin kargaşıklığına doğru
akmak
ve bu arada mümkünse
bakmak
içimizde beliren bunca itiraz
niye bu kadar yalan
neden tarih bunca talan
ve nedir korkumuzu içinde erittiğimiz asidik mai
deniz mi
haşa
belki bin belkiden kotarılmış bir evet
belki de sadece şüphe
sorulmamış soruların cevaplarında
biz yine ve yine ve tekrar ve tekrar
bir akşamı oldukça hüzünlü bulabiliriz de
paylaşmadığımız sabahlaradır öfkemiz
ve kalbimizde hızla gelişen karar
@..
Şiirde yeni arayış yalnızca tanzimattan bu yana son Osmanlı devrine ya da içinde bulunduğumuz zaman dilimindeki cumhuriyet devrine şumul bir şey değildir. Şeyh Galip bundan yaklaşık ikiyüzelli sene önce ‘’ Şiir ne önce bulunmuş mazmunlar, ne mustalah tabirler, ne arapça ibare, mne ağdalı eda, ne manaca ilgili lafızları biraraya toplayabilme hüneri, ne çehre güzelliğinden bahsetme, ne herkes tarafından beğenilen söz, ne de ehli dışında başkalarına da açık Bulundurulan tam bedahattir.Şiirin en büyük meziyeti , daha önce söylenmemiş bir söz olmasındadır.’’demiş.
Milliyetçi, dindar muhafazakar zümrenin çoğu halk edebiyatı geleneğine bağlı, vezinli, kafiyeli ve açık üsluplu şiirler yazmakta ve yalnızca bu tarz eserleri şiir zannetmekte ısrar etmiştir.Şiirin dış şekli ve ifade tarzı ile inanç ve ideoloji arasında kurulan bu bağ neticesinde zamana göre değişmesi gereken ifade tarzını dondurmuş ve bu zümreye mensup şairlerin çoğu tekrardan öteye gidememiştir.Halbuki batı şiirinde yenilikleri yapanlar çoğunlukla hayat görüşü marksist ya da sol olmayanlardır.Marksist ya da sol görüşe sahip olanlar yenilik getirmemişler bu yenilikleri alıp kullanmışlardır.Bu durum bizde de böyledir.Marksist ya da sol görüşlü şair ve yazarlar bu yenilikleri batıdan alıp kullanmışlardır.
Bu durum şuna dalalet eder.Bizdeki muhafazakar zümre hala at gözlüklerini çıkaramamıştır.Çünkü yenilik getirmediği gibi yenilikleri de alıp kullanamamıştır.Bırakınız kullanmayı hala tükaka etme peşindedir.Evlerimizde elektirik yerine gaz lambası ile yaşamak gerilik değildir.Ya da at eşekle bir yerlere gitmek ihtiyaçlarını görmek vs.Kafalardaki gerilik çok trajik bir şey.Ben de dedem rahmetliyi anlamazdım bazen, ya da o beni anlayamazdı.Garibim eskimez yazı derdi osmanlıca tedrisat görmüş ilkokulu bitirmiş.Adam geri olduğundan değil onun devrinde imkan o imiş.Hasılı kelam çok iyi anlaşırdık.
Aslında muhafazakar aydın şair ve yazarlardan önümüzde Sezai Karakoç, Erdem Beyazıt, Nuri Pakdil, Akif İnan vs. Şu an isimlerini zikretmediğim pek çok güzel adamlar var.Fakat her nedense Muhafazakar okur kitlesindeki bu algı bir türlü kırılamadı.Sağlık olsun
Hz.Peygamber Muhammed (A.S.) ‘ın sözü ‘’İlim Çinde de olsa gidiniz alınız’’ buyurmuş.Ya bulmak ya gidip almak lazım vesselam.
Hayatından alınan bir satır çok acaip.Buyrun beraber okuyalım
Dil anlayışı da henüz döneminden kopamamıştır ki,
Demek ki dil anlayışımızın her dönemde birbirinden koparılması isteniyor.O zaman çağdaş ilerici oluyorsun marksist de olsan şişiriliyorsun.Bir ingiliz edebiyatçısı en eski dönemlerdeki ingilizcesini anlar ve yazar.Bizim halimiz ortada.
ben torunumun dilinden anlayamıyorum torun benim dilimde.
acınacak haldeyiz vesselam.Sağol Ulviziya kardeşim.Doğrucu adamsın vesselam.
‘’Balad’’ şiiri İlhan Berk’in ‘’Galile Denizi’’ isimli kitabındandır.Bu kitaptaki bütün şiirler ayrı isimler taşımakla beraber, bir kaçı hariç birbirleri ile ilgilidir.Dolayısı ile şiiri bir bütünün parçalarından birisi olarak görmek ve öyle ele almak lazımdır.Bu şiirlerin esas konusunu İstanbul teşkil eder.Fakat şiirlerde teferruatlı ve tutarlı bir İstanbul tasviri değil şairin ruh haline bağlı olarak sembolik anlam taşıyan bazı unsurlara yer verilmiştir.Bu şiirlerde her şey şaşırtıcı bir şekilde bilinçli olarak birbirine karıştırılmıştır.
Özelde ‘’balad’’ şiiri, şairin hayata bakış tarzı, kullandığı teknik ve üslup bakımından fikir verebilecek bir bütünlük ve içeriğe sahiptir.İlhan Berk önceleri esasında toplumcu gerçekçi denilen akımda düz ve açık şiirler yazmış, daha sonraları kendisini yenilemek için sürrealist akıma uygun tarzda serbest çağrışım ürünü eserler vermiştir.
Şiir ‘’şehir-doğa’’,’’kalabalık-fert’’,’’geçmiş-içinde bulunulan an’’ gibi tezatlar üzerine kurulmuş.Şair özel ve cins isimleri bilerek çoğul takısı ile birlikte kullanarak şiiri daha vurgulu hale getirmiş.Örneğin ‘’ İstanbul’’ yerine ‘’İstanbul’lar’’ demekle şehrin genişlik ve parçalanmışlığına vurgu yapmaktadır.Şairin maksadı İstanbul şehrini obejktif olarak tasvir etmek değil, kendi görüş açısından oradaki yaşamı ve üzerinde bıraktığı duyguları anlatmaktadır.Şair aslında İstanbul’a Levanten azınlıkların gözü ile bakmakta ve öyle resmetmektedir.
Şiirde en mühim doğa unsuru su(deniz) dur.Şiir denizi öven mısralarla başlayıp yine öyle bitiyor.Şaire göre şehrin dünkü ve bu günkü hali korkunç olmakla beraber onu çevreleyen deniz, göküyüzü, güneş güzeldir.
Dikkati çeken diğer bir unsur da kalabalık ile şair arasındaki tezattır.
‘’Durmuş nasıl bu gökle bu yalnızlıklar yaşamada’’
‘’Bir yalnızlık yeryüzündeki kapılar, bir o gördüm’’
Hele şu mısra;
‘’Sokağa çıkmayın diyorum çıkmayın duymuyor musunuz’’
Şair ile çevresi arasındaki ilişkinin tamamen koptuğunu gösteriyor.Şairin diğer şiirlerinde de sosyal çevre ile iletişim kuramama hissi uyandıran öğelere sık sık rastlanır.
Daha pek çok şey söylenebilir.Bana göre İlhan Berk’in ayrıcalığı Marksist materyalist bir bakış açısına sahip olmasına rağmen Nazım Hikmet vb. Şairlerin kullandığı toplumcu gerçekçi şiir temalarını alışılmışın dışında sürreel bir üslupla serbest çağrışım tekniklerini uygulayarak şiirler yazmasıdır.
Uzun bir ömrü şiirle geçirmiş şiirimizde iz bırakmış bir şair bir usta bu gün doğum gününe denk gelen bu seçki için çok teşekkürler.
Selam ve muhabbetlerimle
Bu şiir ile ilgili 19 tane yorum bulunmakta